Saygısızlıkla Mücadele Derneği

Saygısızlık sözcüğü için sözlükler: Saygısız olma hali, hürmetsizlik, saygısızca davranış, terbiyesizlik, diyor.
Sadece bir kişi, bir il, bir bölge, bir ülke, bir tek gün için yeterli olabilir mi saygılı olma durumu. Saygı her durumda hepimiz için en elzem davranış değil midir?
Saygısızlık hangi durumda ve kime yapılırsa yapılsın kabahattir, yanlıştır, hatadır hatta yasalar karşısında suçtur.
Saygının en önemli kazanımı barış değil midir? Saygının olmadığı yerde barıştan söz edilebilir mi?
Yurtta ve dünyada barışı sağlama mücadelesi veren bu konuda da örnek alacağımız, aklımıza ilk gelen isim elbette Mustafa Kemal Atatürk.

Saygısızlığa karşı örgütlü savaş açan ilk kişi Atatürk. Onun isteği üzerine 1930 yılında 'Saygısızlıkla Mücadele Derneği' kurulur. Amaç, toplumun kaybolan iyi davranışlarını tekrar ortaya çıkarmak, bozulan insan ilişkilerini biraz olsun düzeltmek, temiz sokaklarda birbirine saygı gösteren birbirine değer veren insanlar olarak yaşamak.
Atatürk, bunu sağlamaya çalışır. Atatürk bu yönüyle de önder olmuştur. Afiş çalışmaları için hemen emir veriyor, hazırlıklar hızla başlıyor, afişler hazırlanıyor. Afişlerde:
"Vatandaş! Yere tükürene, yasak dinlemeyene, herkesin rahatını bozana, saygısızlıkların her türlüsüne aldırmazlık etme" sözlerine de yer veriliyor. 'Vatandaş' afişi trenlerde, tramvaylarda kısaca halkın gözünün önünde yer alan her duvarda boy gösteriyor.
Toplum bu konuya uzak olmadığı için büyük ilgi gösteriyor. Herkes olumsuz davranışların ve edep dış kabul edilen hareketlerin üzerine gidiyor bir hayli ilerleme oluyor.
. Fakat ne yazık ki bu güzelim çalışmanın, derneğin ömrü uzun olmuyor, 10 yıl sonra dernek kapanıyor.
Atatürk’ün böyle bir dernek kurduğunu öğrendiğimde hem bir kez daha hayran oldum Atatürk’e hem de bu işleyişin sürdürülememesine üzüldüm.
Böyle bir derneğin günümüzde de işlerliğini sürdürüyor olduğunu ya da yeniden kurulduğunu düşündün bir an. Hangi tür saygısızlıklarla mücadele etmek zorunda kalırdı acaba? Afişlerde hangi resimler, hangi karikatürler yer alırdı ki? Derneğin tüzüğünde neler yer alırdı,ilkeleri neler olurdu?
Saygısızlığı işimize, çıkarımıza uygun hale getirip sadece bize yapılanları saygısızlık görüp bizim yaptıklarımızın doğruluğu konusunda direnir miydik?

Hayatı kendi doğrularımızla yaşayıp ve hayatın gerçeklerini kendi doğrularımız zannederek, zannettiklerimizle hükmederek sürdürür müydük ilişkilerimizi? Dolayısıyla aksileşir miydik, inatlaşır mıydık? Tek doğru kendi düşüncemiz zannederek.
Biliyorum ki söylenmekle olmuyor. Biliyorum ki”ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz.”En doğrusu saygılı olmanın gerekliğinin bir günün bir haftanın,bir yılın üç yılın işi olmadığını bilmek,bunun “bir kere”liğinin dahi bağışlanmayabileceğinin kabulleniş olgunluğuna ermektir.
Saygılarımla herkesi selamlıyorum