Özlemle Anarken * Bedriye Aksakal

13.02.2014 / 00:00

Sabah kalkar kalkmaz, penceremi açıp, ıslak sabahı doyasıya kokluyorum. Sonsuz mavilik renk değiştirme uğraşı içinde. Gri bulutlar Spil'i daha gri yapmış. Kış mevsimi buralarda soğuk geçmemesine rağmen birden üşüyorum. Sonra, dizeler yüreğimden peş peşe ırmak olup akıp gidiyor. Akan ırmak mıydı, yoksa zaman mıydı?

Zaman bir ırmak gibi aktıkça, nice sevdiklerimde sonsuzluğa akıp gittiler.

Bugün bir abdalım. Sonsuzluğa giden dostlarımsız Manisa sokaklarını dolaşıyorum. Evlerine giden insanlara bakıyorum, tümünün omuzları çökmüş, İnsanlar ne değin yorgun. Kül rengi bulutlar altında gülen bir yüz görmemek duygularımı alt üst ediyor. Birden kendimi geçtiğim sokaklarda yabancılaşmış hissediyorum. Paylaşımlar mı azalıyor? Yoksa sevgi mi yok oluyor? Ve hiçbir şeye dokunamayacak kadar uzak bir dünyada mıyım? Yalnızlığım gittikçe büyük bir yumak oluyor.

Oysa dostlarımla olan birlikteliğimde söyleşilerimiz kimi zaman Kaf Dağı'na uzanırdı. Kimi zaman da okyanusun derinliklerine.

Güzellikleri mesken eden dostlarımla, kırk yıl hatırı olan kahvelerimizi yudumlarken, dert tasa bizlerden uzak dururdu. Hele birde olmayacak konuları konuşurken, dudaklarımızdan taşan kahkahalarımızı ne çok yudumlardık.

Ve ilk kez yaşamımda bu değin çok üşüdüm, dostlarımı özlemle anarken. Islaklaşması çoğalan gökyüzü altında eve dönerken, limanım olan odama çıkıp, masamın başına geçiyorum. Siyah beyaz fotoğraflar avuçlarıma doluyor.Fotoğrafların sahiplerinin isimleri odamın içinde . Can arkadaşım Çiçek Şener'in fotoğrafına bakarken, gözyaşlarımı tutamıyorum. Birden paltomu giyip, kendimi ikinci kez sokağa atıyorum. Gözlerimden akan yaşı aldırmadan kente yakışmayan sokakları dolaşıyorum. Kahvelerin önünde oturan bir iki yaşlı bilmediğim dilleriyle konuşurken, kendimi iyiden iyiye yalnız hissediyorum.

Durakda , yolcu bekleyen şoför, sevgilisine sarılmış gence bakarken başını sallıyor . Sinema önünden geçerken de afişlerin isimleri ilgimi çekiyor. Afişin birinde “mutluluk”, diğerinde “yaşamın kıyısında” kocaman kocaman yazılmış.

Yürüdükçe toprağa, taşa, gülümsemesini unutmuş insanlara bir kez daha bakıyorum Spil'in doruklarında ki 'kar'a gözlerim takılırken, birden Yahya Kemal'in “KAR MUSİKİLERİ” şiiri dizeleri yoldaşım oluyor:

Bin yıldan uzun bir gecenin bestesidir bu,
Bin yıl sürecek zannedilen kar sesidir bu.

Bir kuytu manastırda dualar gibi gamlı…
Yüzlerce ağızdan koro halinde deamlı.

Bir erguvan ahengi yayılamta derinden,
Duydumsa da zevk almadım ıslav kederinden

Zihnim bu şehirden, bu devirden çok uzakta,
Tanburi Cemil Bey çalıyor eski plakta.

Birdenbire mes'udum işitmek hevesiyle,

Gönlüm dolu İstanbul'un en özlü sesiyle.

Sandım ki uzaklaştı yağan kar ve karanlık,

Uykumda bütün bir gece körfezdeyim artık.