Okullar Açılırken * Prof. Dr. Kemal Kocabaş

“Eğitim ve öğretimde uygulanacak yöntem, bilgiyi insan için gereksiz bir süs, bir baskı aracı, ya da bir uygarlık zevkinden çok, gerçek yaşamda başarıya ulaşmayı sağlayan, uygulanabilen, kullanılabilir bir aygıt haline getirmektir…” Mustafa Kemal

Eylül 2013, okulların açıldığı, öğrencilerin okula “merhaba” dedikleri bir ay. Yaklaşık 40 bin okulda 800 bin öğretmen ve 18 milyon öğrenci tatil sonrası yaşamlarında yeni bir döneme başlayacaklar. Eğitim, bu anlamda ülkedeki tüm yurttaşların, halkın sorunu ve aynı zamanda ülkenin geleceğine ilişkin temel ulusal, toplumsal bir konu.

2013 Türkiye'sinde eğitim sorunları gittikçe ağırlaşıyor… Sorunlara yönelik “problem çözme” den çok eğitim aracılığıyla arka bahçe yaratmak-toplum mühendisliği, tek tip insan yaratmaya yönelik çabalar gittikçe artıyor. Küresel dünyaya uygun bir piyasalaştırma ile birlikte dinselleştirme çabalarıyla ülkenin geleceğii tıkanıyor. Eğitim dünyasının, araştırmaların Türkiye'nin eğitim sorunları tartışmalarında dile getirdikleri en önemli başlık “Eğitimin Niteliği” sorunudur. Sonra sırayla “Öğretmen yetiştirme, eğitime ayrılan kaynak, eğitimde yaşanan adaletsizlikler-eşitsizler, eğitimin laik-bilimsel doğasındaki örselenmeler, kırsal bölgelerdeki eğitim vb.” gibi başlıklar tartışmalarda yerlerini alıyor. Bu temel sorunlara karşın siyasal iktidarın herhangi bir iyileştirme çabası var mı? Keşke olabilseydi… 2013 Eyül ayında okullar açılırken eğitim dünyasındaki tartışmalara bakalım:
1)31 Ağustos 2013 tarihli tüm gazetelerde 9-10 Eylül tarihinde Milli Eğitim Bakanlığının yapacağı 40 bin öğretmen atamasına ilişkin bilgiler yayınlandı. Açıklama ayrıntılı bir şekilde incelendiğinde 87 alanda yapılacak atamalarda nesnel bir ihtiyaç analizinin olmadığı, toplumu dinselleştirmeye, tek tip insan yetiştirmeye yönelik bir kadro politikasının öne çıktığı çok açık görülebiliyor. Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi ve İmam Hatip Meslek Dersleri için atanacak öğretmen sayısının 5 bin 184 olduğu görülmektedir. Bu rakam enteresandır. Diğer alanlardaki bazı rakamlar: Fizik: 135, Kimya: 162, Müzik: 195, Psikoloji: 7, Felsefe: 146… Resimde atama yok. Okullarda müzik, resim, felsefe gibi çocukların yaratıcılıklarını ortaya çıkaran dersler adeta yok varsayılıyor. Bu öğretmen atamaları dağılımı ile çağdaş uygarlığı yakalamak olanaklı mı? Zannetmiyorum… Yapılan tümüyle toplum mühendisliğidir. Başbakanın abartılı İmam Hatip Okulu vurgusu ve iş garantisinin sağlanması… Bütün hayatı din ile okumak, rasyonel olmayan marazi bir durum… Tüm toplumu din eğitimi dayatması yapılırsa hedef Batı uygarlığı değil, tipik bir Orta Doğu ülkesinin olacağı çok açık. Bırakın bu ülke halkı kendi dinini özgürce yaşasın.

2)2013-SBS sınav sonuçları açıklandığında toplum bir başka gerçekle karşılaştı. Bakanlık Genel liselerin tümünü Anadolu Lisesi yapmıştı. SBS'de başarılı olamayan 580 bin öğrenci için tek seçenek İmam Hatip Lisesi olarak sunuluyordu. Bunun bir dayatma olduğu çok açık. Bunu herhangi bir demokratik kültürle açıklamak olanaksız.

3)Son on yılda İmam Hatip Liseleri ve İlahiyat Fakülteleri sayıları hiçbir ihtiyaç analizi yapılmadan, sadece politik kadrolaşma zemini, tek tip ,biat eden insan yetiştirme adına abartılı bir şekilde arttırılmıştır. 2012-2013 öğretim yılında MEB verilerine göre İmam Hatip Liselerinde okuyan öğrenci sayısı 380 bine çıkmış, İlahiyat Fakültesi sayısı 2013-ÖSYM yerleştirmelerinde 164 olmuş ve 2013-ÖSYM yerleştirme rakamlarına göre bu yıl İlahiyat Fakültelerine 16 bin öğrenci yerleştirilmiştir. Hakkari'de açılan bir İlahiyat Fakültesinde, Ardahan'da ve pek çok yerde açılan İlahiyat Fakültesi'nde derslere kim girecek, öğretim üyesi var mıdır? Bu soruların yanıtları maalesef yok… Toplumu hizaya sokmak, tek tipleştirmek adına her şey yapılıyor. Ülkenin geleceği de karartılıyor.

4)Ülke geneline baktığımızda fen bilimlerinin durumu yürekler acısı. ÖSYM-2013 yerleştirme sonuçları incelendiğinde Fen Fakültelerinin fizik, kimya, biyoloji bölümlerinin kontenjanlarının büyük açıklar verdiği görülmektedir. Ülkedeki ağır uhrevi atmosfer ülkenin çocuklarını akıl ve bilimden uzaklaştırıyor. Bu ülkenin geleceği adına sıkıntılı bir durum. 164 İlahiyat Fakültesine 16 bin öğrenci yerleşirken kontenjan verilen 34 Fen Fakültesindeki (veya Fen-Ed.) fizik bölümlerine toplam 542 öğrenci yerleşmişti. Okullarda fen eğitimini iyileştirmek, fen okur yazarlığını geliştirmek acil bir sorun olarak ülke gündeminde yerini alıyor.

5)Eğitim sistemimizin sınav merkezli, eleyici bir yapısı olduğu çok açık. Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı'nın 4 Eylül 2013 tarihinde SBS'nin kaldırılmasına yönelik yeni düzenlemelere ilişkin açıklamaları çözüm üretmekten çok sorunları daha da ağırlaştıracağı görülmektedir. Merkezi bir sınav yerine okullarda yapılan daha çok sınav gelmiştir. Sınav kaygıları, dershaneler veya özel kurslar yoğunlaşacaktır. Sınıfsal, bölgesel ve cinsiyete dayalı eşitsizlikler de paralel olarak daha da artacaktır.

6)Türkiye'nin 2003, 2006, 2009 PISA sınav sonuçları eğitimdeki nitelik anlamda OECD ülkelerinde son sıralarda olduğumuzu gösteriyor. Bakanlık bu konuda niteliği arttırmak için bir çabası var mı? Yok…

Türkiye'de üniversitelerin, eğitim fakültelerin daha nitelikli öğretmen yetiştirme ile ilgili arayışları var mı? Yok…2013 LYS sonuçlarına bakalım. Her dalda 40 sorudan Türkiye ortalamaları;

Türkçede 20.057, Matematikte 8.701, Fen Bilimlerinde 4.687 ve Sosyal Bilimlerde 15. 087 olarak gözükmekte ve tüm sınav sonuçlarında standart sapma 8-9 arasında değişiyor. Eğitimin niteliğini gösteren bu sonuçlar karşısında bir değerlendirme yaparak yeni arayışlar var mı? Yok…

Peki ne var? Nasıl daha çok İmam Hatip Lisesi, İlahiyat Fakültesi açabiliriz. Nasıl daha çok öğrenciye bu okullara yerleştirebiliriz. Buradan mezun olan öğrencileri bürokraside, okul yönetimlerinde nasıl daha çok yer verebiliriz, okullara din derslerini daha çok nasıl katabiliriz? Siyasal iktidarın eğitime bakış projeksiyonu bu…

Rasyonel mi? Hayır…Bilimsel mi? Hayır…Pedagojik mi? Hayır…Muhalefet partilerinin bu eğitim politikalarına karşı ciddi itirazları, karşıt tezleri var mı? Bu sorunun yanıtı da hayır… Tüm bu koşullarda okullar açılıyor. Tüm çocuklarımıza, öğretmenlerimize başarılar dilemek temel görevimiz. Okul düşüncesi her daim ilericidir. İnsanı geliştirmeye, özgürleştirmeye, birey olmayı temel alır. Öğrencinin kendini keşfetmesini olanak sağlar. Yaratıcılığını ortaya çıkarır. Her şeye karşın okullarımızın çocuklarımıza “fikri hür, vicdanı hür” değerler üretmesi dileği ile…