Nanayi

Nanayi bir kadındır. Bir kırık-çıkık ustası. Bir insan. Bir Hipokrat.
Nanayi’nin kelime karşılını tam olarak söylemek güç. Lazca anne demek olan Nana’dan türetilmiş bir kelime. Büyükanne, annelerin annesi gibi bir şey.
Nanayi benim annemim babaannesidir. Ben, kendisini hiç görmedim. Ben doğmadan ölmüş. Hiç resmi yok. Yolun arabanın olmadığı, evlerin bazen birbirinden kilometrelerce uzakta olabildiği, ormanlarla kaplı Karadeniz coğrafyasını düşün. Burası Rize’ye bağlı Fındıklı İlçesinin Pishala Köyüdür. Kan davasının da yaygın olduğu bir tarihteyiz.
Kocaman kazanların durmadan kaynadığı, konuğun hiç eksik olmadığı büyük bir evin yöneticisi konumunda aile büyüğüdür Nanayi. Yaşamı yollarda geçer. Uzak yakın demez, soğuk çamur demez hastalarına koşar. Kendisi hasta olmaz. Üşenmez. Her zaman vakti vardır. Hastalarından da yaptıklarının karşılığı olarak asla bir şey almaz.
Nanayi’nin Hakkı adında bir oğlu vardır. Hemen herkesin hasımlı olduğu bir ortamda Hakkı Dedem de hasımlıdır ve elinde mavzer gezmektedir. Bir gün sarp kayalıklarda hasımlarıyla çatışmaya girer. Çatışma sürerken hasmı yardan yuvarlanarak ağır yaralanır. Nanayi’den başka bu işlerden anlayan kimse olmadığından yatağında ölümü beklemekten başka çaresi yoktur adamın. Nanayi’yi çağırmazlar, çünkü o hasmının annesidir. Ancak Nanayi haber beklemez alır çantasını ve yola çıkar. Yaralı adamın evindekiler Nanayi’nin evlerine doğru geldiğini görünce şaşırırlar ne yapacaklarını. Yaralı adama sorarlar.”Bırakın,”der, ” gelsin ” adam.
Nanayi gelir. Sıcak su, temiz bez, bağlamak için düzgün ağaç parçaları ve başka ne gerekiyorsa hazırlattırır. Dayanılmaz acılar içindeki adamın kırık kemiklerini düzenler ve bağlar. Giderken de adama şöyle der:
“Nasılsa bu iyiliğimin altında kalmaz, vazgeçer oğlumla hasımlıktan diye düşündüğümü sanma. Sana bunun için yardım etmedim. Bu benim işim, senin yerinde kim olsa aynı şeyi yapardım. Şimdi beni iyi dinle:
SANA YAPTIKLARIMIN KARŞILIĞI OLARAK DİYET BORCU ÖDEMEK İÇİN BİR BARIŞ YAPARSAN HAKKIMI HELAL ETMEM.”
Söz konusu olan oğlu iken bile bilgisini, becerisini diyet karşılığı satmayacak kadar büyük bir insandı NANAYİ… (Sözüm Sanadır Kitabından-Ali Akgün’ün cezaevine mektubu) ERDAL ATABEK
8 Mart “Dünya Emekçi Kadınlar Günü”nü kutluyoruz. Ben de birkaç gün kala Kadınlarımız için Yukarıdaki Nanayi yazısını baylaşmak istedim. Çünkü bu yazıyı Erdal Atabek’in ”Sözüm Sanadır” kitabında okumu ve çok etkilenmiştim. Manisa’da günle ilgili bir dizi etkinlik yapılacak. Bu önemli günde onlara destek ve güç vermeliyiz. Bazı günler, bazı haftalar vardır kimsenin umurunda bile değildir. Bazı günler vardır duygu anlam günleridir. Tıpkı Anneler Günü, Öğretmenler Günü gibi. Salı günü “Muhasebeciler Günü’ymüş” ben de bilmiyordum sanırım ülkemizdeki birçok muhasebecinin de haberi yoktur. Birkaç gün geçse günlerini kutluyorum. Yine içinde bulunduğumuz hafta “Deprem Haftası” kaçımız biliyor veya bilenlerimiz birkaç göstermelik tatbikatın dışında ne yapıyor. Ülkemiz ve ilimiz ciddi deprem kuşağında ve felakette maddi ve manevi olarak normalin üzerinde kaybımız oluyor. Basınıyla, eğitimiyle sivil toplum örgütleriyle bu konuda hafta boyunca bilinçlenme kampanyaları düzenlenmesinde yarar vardır.
Her televizyon kanalında her gün saatlerce süren içi boş sabah programlarıyla, uç uca eklenmiş televizyon dizileriyle, yozlaşmış bir yaşamın simgesi haline gelen kadın görüntüleriyle toplumumuzun beynini uyuşturmalarını toplum olarak fırsat vermemek gerekir. Ne yazık ki Türk kadınının büyük bir kısmı hala ne eşini seçebiliyor, ne işini, ne de…

Her şeye rağmen; eğitimden sağlığa, işçilikten işverenliğe, sanattan siyasete pek çok alanda kadınımızın varlığını inkâr edemeyiz ama babasının kızı, kocasının karısı, çocuklarının annesi olmaktan sıyrılıp “kendisi” olmayı başarabilmiş kadın sayısı o kadar az ki… Pek çoğu hala “saçını süpürge yapmanın” en büyük erdem olduğunu sanıyor. Lütfen sevgili kadınlarımız “NANAYİ” gibi haklarınız için önce siz önden yürüyün. Sizleri seviyoruz.

Nanayi

Nanayi bir kadındır.Bir kırık-çıkık ustası.Bir insan.Bir Hipokrat.
Nanayi’nin kelime karşılını tam olarak söylemek güç.Lazca anne demek olan Nana’dan türetilmiş bir kelime.Büyükanne,annelerin annesi gibi bir şey.
Nanayi benim annemim babaannesidir.Ben,kendisini hiç görmedim.Ben doğmadan ölmüş.Hiç resmi yok.
Yolun arabanın olmadığı,evlerin bazen birbirinden kilometrelerce uzakta olabildiği,ormanlarla kaplı Karadeniz coğrafyasını düşün.Burası Rize’ye bağlı Fındıklı İlçesinin Pishala Köyüdür.Kan davasının da yaygın olduğu bir tarihteyiz.
Kocaman kazanların durmadan kaynadığı,konuğun hiç eksik olmadığı büyük bir evin yöneticisi konumunda aile büyüğüdür Nnayi.Yaşamı yollarda geçer.Uzak yakın demez,soğuk çamur demez hastalarına koşar.Kendisi hasta olmaz.Üşenmez.Her zaman vakti vardır.Hastalarından da yaptıklarının karşılığı olarak asla bir şey almaz.
Nanayi’nin Hakkı adında bir oğlu vardır.Hemen herkesin hasımlı olduğu bir ortamda Hakkı Dedem de hasımlıdır ve elinde mavzer gezmektedir.Bir gün sarp kayalıklarda hasımlarıyla çatışmaya girer.Çatışma sürerken hasmı yardan yuvarlanarak ağır yaralanır.Nanayi’den başka bu işlerden anlayan kimse olmadığından yatağında ölümü beklemekten başka çaresi yoktur adamın.Nanayi’yi çağırmazlar,çünkü o hasmının annesidir.Ancak Nanayi haber beklemez alır çantasını ve yola çıkar.Yaralı adamın evindekiler Nanayi’nin evlerine doğru geldiğini görünce şaşırırlar ne yapacaklarını.Yaralı adama sorarlar.”Bırakın,”der,”gelsin ” adam.
Nanayi gelir.Sıcak su,temiz bez,bağlamak için düzgün ağaç parçaları ve başka ne gerekiyorsa hazırlattırır.Dayanılmaz acılar içindeki adamın kırık kemiklerini düzenler ve bağlar.Giderken de adama şöyle der:
“Nasılsa bu iyiliğimin altında kalmaz,vazgeçer oğlumla hasımlıktan diye düşündüğümü sanma.Sana bunun için yardım etmedim.Bu benim işim,senin yerinde kim olsa aynı şeyi yapardım.Şimdi beni iyi dinle:
SANA YAPTIKLARIMIN KARŞILIĞI OLARAK DİYET BORCU ÖDEMEK İÇİN BİR BARIŞ YAPARSAN HAKKIMI HELAL ETMEM.”
Söz konusu olan oğlu iken bile bilgisini,becerisini diyet karşılığı satmayacak kadar büyük bir insandı NANAYİ…

(Sözüm Sanadır Kitabından-Ali Akgün’ün cezaevine mektubu) ERDAL ATABEK