Muğla ve Basın Bayramı * Kemal Kocabaş

Tarih; 18 Temmuz 2011 ve İzmir'de üniversitede odamdayım. Yaz okulunda dersten çıkmıştım. Telefonum çaldı. Yatağan Demeç?ten arkadaşım Sakin Koşar öğretmenim arıyordu: ?Bizim oğlan cemiyetten sana da ödül var. Cumartesi akşamı Molada Keyf Oturağında olcez? Mutlaka gel, hem biraz da içeriz? diyordu. Muğla Gazeteciler Cemiyeti 2011 yılına ilişkin ?Güncel Eğitim Yazıları? dalında Muğla Devrim, Yatağan ve Kavaklıdere Demeç Gazetelerinde yazmaya çabaladığım yazılar nedeniyle ödüle uygun görmüşler. Sağolsunlar?
Tarih; 23 Temmuz 2011 ve saat 14.00. Muğla Öğretmenler Lokali bahçesinde eşim ve epeydir görmediğim öğretmen arkadaşlarımızla söyleşiyoruz. Öğretmenler Lokali Bahçesi Muğla?nın kalbidir, dostların buluşma ve söyleşme yeridir. ?Ne olcek bu memleketin hali? tartışmalarının yapıldığı canlı, dinamik, çok renkli bir mekandır. Uzun süredir görüşmediğim arkadaşım ?Bizimoğlan saçların mahleç gibi olmuş? dedi? Bir an düşündüm. Sevgili anam pamuk atardı. Pamuk?a çocukluk yıllarımızda mahleç derdik. Arkadaşım unutulmuş yerel bir ağızla saçlarımın beyazladığını söylüyordu. Arka arkasına yerel, unuttuğumuz kelimeler, terimler dökülüyordu. Öğretmen arkadaşım; biraz sonra garsonluk yapan kızımızı çağırarak ?Gızım, ende çaydan iki dene getir? dedi? Muğla?da olduğumuzu hissediyordum. Konuşma Bağbozumun Muğla?daki karşılığı olan ?Güz Baharı? zamanında neler yapılır? diye bir bölüme geldi. Arkadaşım büyük bir heyecanla Güz Baharında üzümlerin toplandığını, pekmezlerin kaynatıldığını, kışlık kavurmaların hazırlandığını yayladan Muğla?ya geri dönüş sürecinin başladığını ve ?Güz Baharında duvarlar ayranlanır? dediğinde çocukluğumdan günümüze unuttuğumuz yerel kelime zenginliğini tekrar anımsadım, düşündüm. Dil; kendi matematiği ile akıyordu? Badana yapmanın adıydı ayranlamak. Muğla?daki beyaz evlerin öyküsü vardı arkasında. Büyük bir keyifle, geçmişte kalan güzellikleri yeniden yaşamanın, kültürel çoğalmanın coşkusuyla dostlarımızla vedalaştık.
23 Temmuz Saat 20.00 Karabağlar Yaylası Keyf Oturağındaydı. Asırlık çınar ağaçları altında restore edilmiş ve yerel Muğla mimarisinin tüm özgünlüğünü taşıyan bir mekan. Mekan ile birlikte menünün de yerel tatlardan oluştuğuna ilişkin yaşanmış deneyimlerim vardı. O nedenle Keyf Oturağına ?keyifle? gelmiştik. Fethiye, Milas, Bodrum, Yatağan, Dalaman ve pek çok yerde yerel gazetelerde yazı yazan, çizen yaklaşık yüz kişilik, çoğu tanıdık bir arkadaş grubu ve protokol vardı. Yerel gazetelerde çok önemli bir enerji ve dinamizm vardı, tıpkı yerel radyolarda olduğu gibi. Ödül alan tüm yerel gazeteci arkadaşlarımın yüzlerinde habere koşmanın ve ?haber devrimcidir? diyen bir meslek heyecanın coşkusunu görebiliyordum. 24 Temmuzun anlamı neydi? 24 Temmuz 1908?de basında sansür kaldırılmıştı. 24 Temmuz Abdulhamit baskısından kurtulmanın adıydı? 103. yıldönümünde 24 Temmuz ?Basın Bayramı? olarak kutlanıyordu. Kutlamak bir geleneğe dönüşmüştü?
Basın Bayramının 103. Yıldönümünde basında Türkiye fotoğrafları neydi? Basın özgür müydü? Basın siyasal iktidardan bağımsız davranıyor mu? İktidara bağlı medya-basın var mıydı? Yandaş basın ne demekti? Hapiste yatan basın mensubu var mıydı? Siyasal iktidara eleştiren basın mensuplarının başına talihsiz işler geliyor muydu? Basın patronları gazetecilik dışında başka işler yapıyorlar mıydı? Başarılı buluşmayı, organizasyonu sağlayan Muğla Gazeteciler Derneği Başkanı Sayın Ünal Türkeş, Milletvekili arkadaşım Sayın Prof.Dr.Nuretttin Demir ve diğer konuşmacılar konuşurken soruların yanıtlarını düşündüm.
Birden seçim süreçlerinde muhalif oldukları için Milliyet Gazetesi yazarları Abbas Güçlü ve Nuray Mert?e yapılan iktidar saldırıları aklıma geldi. Hapiste gazeteci kimlikleri nedeniyle yatan İzmir Milletvekili-gazeteci Mustafa Balbay ile gazeteci Nedim Şener, Ahmet Şık geldi. Sonra yakın tarihimize uzandım. Derin cinayetler nedeniyle kaybettiğimiz Sabahattin Ali, Uğur Mumcu, Çetin Emeç, Abdi İpekçi, Ahmet Taner Kışlalı ve pek çok gazeteci, yazar, şairlerimizi anımsadım. Böyle bir ülkede basın özgürlüğünden bahsedilebilir miydi? 24 Temmuz Basın Bayramı olma niteliğini kaybetmişti? Şimdi Abdülhamit Dönemlerinin sansüründen çok daha farklı boyutta ve acı bir tablo vardı karşımızda?
24 Temmuz bundan böyle ?Basın Bayramı? olarak değil gerçekten Basın Özgürlüğüne arayışın simgesel bir günü olmalı. Basın ve üniversiteler farklı düşüncelerin, iklimlerin, özgürlüklerin yaşandığı alanlardır. Buralarda tek seslilik, yandaşlık asla olmaz. Bu alanlar muhaliftir. Neden?, niçin?, nasıl? diye soruların yanıtlarının arandığı, yaşamın tüm boyutlarıyla sorgulandığı alanlardır.
Keyf Oturağında eşimden Muğla Gazeticiler Cemiyeti Ödülünü alırken hepimizin vicdanlarını, adalet duygularımızı yaralayarak hapishanede yatan Balbay?ı, Nedim Şener?i ve Ahmet Şık?ı bir kez daha düşündüm. Onlar için Nazım Hikmet?in 1949 yılında Bursa Cezaevi?nde yazdığı ?Hapiste Yatacak olana Öğütler? şiirini okumak istedim ve okudum. . Nazım şiirin son satırlarında her şeye rağmen umudu ??Yani içerde on yıl on beş yıl/daha da fazlası hattâ/geçirilmez değil/geçirilir/kararmasın yeter ki/sol memenin altındaki cevahir/ dizeleriyle yeşertiyordu. Umudun kaybolmadığı özgür basın, yargı ve üniversitelerin hayat bulduğu aydınlık bir Türkiye dileği ile?