Mezarcılık Oyunu * Reyhan Elbirliler

Okuduğum bir haber karşısında dondum kaldım. Söyleyecek söz bulamadım. Çocuklara; zihinlerinde izah edemeyecekleri konuların anlattıldığı da ya da gösterildiğinde küçük yaşın çözemedikleri ve ayırt edemedikleriyle neler yaşayabildiğini, yetişkin insan olduğunda ortaya çıkabilecek insan profili, aklımdan ve gözlerimin önünden geçti.
Erzurum?da küçük yaştaki iki kardeş, köy mezarlığında birlikte oyun oynadıkları arkadaşlarını kazılmış mezara itip üzerine toprak örttü. Enes Sümbül?ün annesi evinin önünde oynamakta olan oğlunu köy içinde aramaya başladı. Yaklaşık bir saat kadar oğlunu köy içinde arayıp bulamayan anne köy dışına çıktı. Bu sırada mezarlıkta çocuklardan birinin toprakla oynadığını gören anne oğlunu görüp görmediğini sordu. Çocuk kendisine para verilmesi halinde Enes?in yerini gösterebileceğini söyledi. Anne Sümbül?ü Enes?i gömdükleri mezar başına götürdü. Oğlunu mezarda toprağa gömüldüğünü gören anne çocuğunu toprak altından çıkarttı.
Hastaneye kaldırılan Enes Sümbül, yoğun bakıma alındı. Enes?in toprak altında havasız kalması nedeniyle beyin ölümü gerçekleşmiş ve ciğerleri de havasızlık ve yuttuğu toprak nedeniyle tahrip olmuştu. Doktorların bütün müdahalesine rağmen küçük çocuk kurtarılamadı.
Çocuklar ?mezarcılık ? oynadıklarını söylediler. Ölen çocuk 2 yaşında diğerleri 4 ve 5 yaşında idiler.
Kurban kesilirken çocukların izlememesi gereği uzmanlarca söylenir durur. Bunu söyleyenler ya da savunanlar – ne ilgisi varsa- din düşmanı gibi gösterilir. Çocuk kendi oyun ve düş dünyasında büyüklerden örnek aldıklarını uygular. Televizyonlardan, filmlerden izledikleriyle de örnek aldıklarını süsler. Başlarda bilinçsizce yapılanlar daha sonra normal aktivite haline gelir. Suç ve şiddetin tırmandığı toplumlarda bu tırmanma tesadüf değildir. Özellikle çocuklar, çocuk denecek yaşta insanlar arasında, çocuğa, hayvana, kadına özetle güçsüze karşı gittikçe tırmanan bu şiddeti artık yaşadığımız bu topraklarda görüyoruz.
Bir takım şahsiyetleri karşılamada, temel atmalarda, yeni ev, araç satın almalarda, açılışlarda bir kan akıtma merakı almış başını gidiyor. Kesilen hayvanın eti de bahane. Yapılanlar amacını aşmış durumda Malzemeyi çalanlar, hız sınırını aşan sürücüler yetiştirdiğiniz sürece tonlarca kan akıtsanız da yıkılan binaların altında, yollarda can verenler kurban olmaya devam edecektir. Alışsınlar deyip kan akıtmayı gösterenler yaptıklarının bir süre sonra yakılmaya, yıkılmaya mahkum olacağını anlamalılar.
Daha önce de belirttiğimiz bazı gerçekleri bir kez daha gündeme getirmenin gereğine inanıyoruz. Araştırmalar ; et tüketiminin fakirliği , açlığı önlemediği bilakis yoksulluğun aç insanın çoğalmasına sebep olduğunu göstermektedir.
Bu konuda yazılanlar şöyle ; ?1950 yılından bu yana dünyadaki çiftlik hayvanlarının sayısı beş kat artmıştır. Çiftlik hayvan sayısı dünya nüfusunun üç katı. Hayvan sürüleri dünya tahılının yarısını tüketiyor ve sayıları katlanarak artıyor.
Bugün 800 milyon insan( çok yoksul oldukları için) sürekli yetersiz beslense de aslında dünya insanlara ve hayvan sürülerine yetecek gıda üretebiliyor.Ama zenginler et tüketimini azaltmazsa nüfus arttıkça dünya çapında YAPISAL kıtlık baş gösterecektir. On yıl gibi kısa bir süre içinde dünya basit bir tercihle başbaşa kalacaktır. Ekilebilir topraklardan elde edilen ürünlerle ya hayvanların karnı doyacak ya da insanların.İkisi birden mümkün değil.George Monbiot?un dediği gibi ? biz tıkınıyoruz yoksullar aç kalıyor ?.
Dünyayı bekleyen kriz, ürün yetiştirmede kullanılan fosfat gübrenin ve su kaynaklarının tüketilmesiyle daha da ivme kazanacak. Ziraat uzmanlarının araştırmalarına göre, tükettiğimiz sığır etinin üretiminde kilo başına 100 bin litre su harcanıyor. Dünyanın dört bir yanındaki yer altı su kaynakları büyük ölçüde hayvancıların kullanımından ötürü kuruyor .?(George Monbiat ,The Guardian). Hayvan yetiştiriciliği artık kırlardan fabrikalara girdi. Ancak sınai çiftliklerdeki hayvanlardan elde edilen her1 kg. protein için6 kg. bitkisel protein harcanmaktadır.
Sığır ve koyunları beslemek için kullanılan besininin yetiştirildiği alan dünyadaki tarım alanlarının 2/3 ?ünü, dünyadaki toplam kara parçasının da !/3 ?ünü kaplamaktadır. Bitkisel besinler doğrudan insan tarafından yense aynı miktarda otla beslenen ineklerin besleyeceği insan sayından 10 kat daha fazla insan beslenebilir. 1990?larda etleri için üretilen hayvanları beslenmek amacıyla yetiştirilen bitkilere alan açmak için yok edilen ORMAN alanının Venezuella?dan daha büyük bir yüzölçüme sahip olduğu açıklanmıştır.
Bu bilgiler, araştırmalar hayvan hakları savunucuların saptamaları değil Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü?nün araştırma sonuçlarıdır.
Küresel ısınmaya neden olan metan gazının % 16?sı sınai hayvan çiftliklerinden kaynaklanmaktadır. Sınai hayvan çiftliklerinde tutulan hayvanlar fazla acı çekmez diye düşünürler.Tam tersi, sınai çiftliklerde ya da laboratuarlarda tutulan hayvanların en temel içgüdüsel davranışlarını bile yerine getirmelerine izin verilmez.Bu yüzden hayvanlar çok büyük acı çekerler.Doğar doğmaz kafese giren hayvanlar da etrafta gezinme, yalanma ve temizlenme, kanatlarını ya da kaslarını gevşetme ihtiyacı duyar.Sürü halinde yaşayan hayvanlar diğer grup üyelerini tanımalarını engelleyecek kadar kalabalık gruplarda ya da tek başlarına yaşamak zorunda bırakıldıklarında strese girerler ve birbirlerine ya da kendilerine zarar vermeye başlarlar.bu yüzden büyük hayvan çiftliklerinde tavukların gagaları, sığırların boynuzları kızgın bıçakla(giyotin benzeri) kesilir ve bu işlem sırasında yaralanan hayvanlar hiçbir bakım görmez.
Yurt dışından getirilen küçük-büyük baş hayvanların taşınma koşullarının kötülüğü, hayvanları çektiği ızdırabın yanı sıra kesilinceye kadar yaşadıkları,kesilirken yaşattırılan acı, korkuyu hangi insan tam anlamıyla bilebilir. Gözlerindeki dehşeti bir parça da olsa onlarla empati kurabilenler okuyabilir.
İnsanoğlu çok daha kısa bir süre içinde beslenme şeklini değişmek zorunda kalacaktır. Ya lezzet ya da YAŞAM arasında tercihte bulunacaktır. Bu yaşam her ne kadar kendi yaşamı olsa da yaptığı tercih diğer canların en tabii hakkı Yaşam haklarını etkileyecektir.
?SEVGİNİN OLDUĞU YERDE HAYAT VARDIR? ( Mahatma Gandhi ). Çocuklara hayatı devam ettirmenin yolu kan akıtmayı izletmekle öğretilmez.
Öyle olsaydı ; Muğla?nın Milas ilçesinde ,terk edilmiş bir restoranın baraka benzeri bölümünde yaşayan Kore gazisi 80 yaşındaki Muharrem Topçu açlık ya da soğuktan ölmez, .cansız bedeni ölümünden üç gün sonra bulunmazdı. Bayram dönüşlerinde yollarda,Sel felaketlerinde , yer sarsıntılarında malzemesi çalınmış çürük binaların altında binlerce kişi can vermezdi.
Bir çiçeği kopartmadan karşıdan seyredebilmek , önüne koyduğunuz taze suyla kavurucu susuzluğunu gideren bir hayvanın ferahlığını hissedebilmek,bir kuşun gübresine pislik değil düştüğü yerdeki otları besleyen bir besin maddesi olarak bakabilmek, yavruları alınmış bir anne kedinin arayış çığlıklarını duyabilmek, Bir düzen içinde yaratılmış doğada ki her şeye sevgi ile yaklaşmak, toprağın içini oyarak toprağın havalanmasını sağlayan bir solucana tiksinmeden bakabilmek kısaca her canlının bir yaradılış görevi olduğunu bilmek,onlarda yaradanı görüp sevmek, saymak.Bunlar da kan akışını izlettirerek, başında gülerek poz vermekle sağlanmaz.
Sevgi ve saygılarımızla,