Mardinde Vahşet

“Doğdun,
Üç gün aç tuttuk
Üç gün meme vermedik sana
Adiloş Bebem,
Hasta düşmeyesin diye,
Töremiz böyle diye,
Saldır şimdi memeye,
Saldır da büyü…” Ahmet ARİF
Mardin’de Mazıdağ İlçesine bağlı bir köy…Adı Bilge Köyü…Herkes birbirinin yakını ve akrabası…İlişkiyi, hukuku aşiret ilişkileri, töreler ve gelenekler üretiyor…Özgür birim ailelerin ve yurttaşların olmadığı bir ilişki ağı. Gerilerde kalmış erkek egemen bu feodal yapı sosyolojik döngüsü içinde bizleri geçmiş zaman tünellerinin acılarını günümüze taşıyor. Sonuç 2009 Türkiye’sinin güzel bir bahar günü, bir güzel düğün günü çoğu çocuk, kadın 45 kişi taranarak katlediliyor. Yok edilen bir köy fotoğrafı karşımıza çıkıyor. Tüm ailesini kaybetmiş 13 yaşındaki çocuğun TV görüntülerini, gözyaşlarını ve yüzüne yansıyan acısını izlerken neden?, niçin? diye sorup durdum. Utanmak, üzülmek ve kızmak gibi tüm duyguların karmaşasını yaşadım.
XXX
Feodalizm; toprak ve tarım üzerine kurulu geri bir üretim ilişkileri dönemine karşılık gelir. Feodal ağalık ve şeyhlik sistemi bu düzenin önemli simgeleridir. Bu sistemde ağalar, adamları, ağaya bağlı yaşamak zorunda kalan köyler ve köylüler vardır. Ürettiği kültürel değerler de ülkemizde töre cinayetleriyle, kız alıp vermeyle, otlak-mera kavgalarıyla sık sık karşımıza çıkıyor. İnsana dair ürettiği yardımlaşma-dayanışma gibi bazı sempatik değerler de içerse bile genellikle acı ve ölümle sonuçlanan süreçler yaşanır bu sistemde. Bu değerler sürecinde sorgulama yoktur, çağdaş akıl çizgisinin ötesinde kendi jargonu vardır. 1789 Fransız Devrimi; feodalizmin çöküşüyle ilgili tarihsel bir dönemeçtir. Türkiye’de 1940’lı yıllardan beri yapılamayan toprak reformu, köy enstitülerinin kapatılmasıyla eğitim yoluyla özgür-üretici yurttaş yetiştirme arayışlarının engellenmesi bu günlere gelişte önemli kilometre taşlarıdır.
XXX
Katliamın olası değişik gerekçeleri medyada yer aldı. Bu gerekçelerden en ilginç olanı kız çocuğunun kiminle evlendirilmiş olması. Töreye göre kız çocuğu amca oğluyla evlendirilmesi gerekirken yaşanılan olayda teyze oğluyla evlendirme durumu karşımıza çıkar. Yani töreye göre kızın evleneceği kişiye seçme hakkı yok. Yani kadının adı yok. Feodal sistemde kadının yeri, kadına bakış evrensel bakışın çok çok gerisinde. Bu çok açık… Son yıllarda değişik Güneydoğu düğünlerinde silahlı kutlamalarını TV’lerde tanık olduk. Buradaki hayatın akışında silah ve şiddet yan yana… Çocukların oyunlarında şiddet var, ağa dizilerinde şiddet var. Şiddetin beslendiği bir coğrafyada barış ve sevgi nasıl üretilecek?
XXX
Güneydoğu Anadolu’nun hazin feodal öyküleri edebiyat ve sanat yoluyla yıllardır dağarcığımızdadır. Bekşir Yıldız’ın Reşo Ağa ve diğer kitapları, Ahmet Arif’in şiirleri, Aşık Mahsuni’nin türküleri ve ironik bir şekilde Şener Şen-İlyas Salman-Kemal Sunal filimleriyle, tiplemeleriyle Güneydoğu Anadolu gerçeğini yaşarız. Kendimi bildim bileli Güneydoğu’nun az gelişmişliği edebiyatı yapıldığını konuşulduğunun tanıklığını yaparım. Ama ülkeyi yönetenler, siyaset kurumu buradaki bu yapının çözülmesi, evrilmesi için şimdiye değin çok önemli projeler üretmediler. Buradaki feodal-ağalık kurumu siyaset kurumunun kullandığı bir araca dönüştü. Siyaset kurumu ağaları-şeyhleri siyasete sokarak, egemenlerin penceresinden bölgeye baktı ve sorunların ortaya çıkmasını adeta engelledi. Oralarda insandan yana bir dönüşüm üretemedi. PKK terörü nedeniyle üretilen koruculuk müessesesi ve silahlar şimdi de aşiretin kendi iç hesaplaşmasında kullanılan araçlara dönüşmesi de bu gerçeği işaret ediyor.
XXX
Yaşanılan bu acı olay nasıl bir eğitim? nasıl bir öğretmen? tartışmalarını da üretmelidir. 1940-1980 yılları arasında öğretmen çalıştığı köyde ailesi ile birlikte önderdi, liderdi, rol model alınan, hakem olabilen, bilge insandı. Artık böyle toplumsal bir görev üstlenen öğretmen yok. Öğretmen niteliği, işlevi çok hızlı irtifa kaybediyor. Eğitim sistemini yönetenler bunları görmek istemiyorlar. Bir eğitimci olarak sorunların çözümünde nitelikli, pozitif ayrımcı bir eğitim projesinin bölgede baraj yapmak kadar önemli, pozitif sonuçlar üreteceğini düşünüyorum. Sosyal Devlet, yurttaşının eğitim hakkını insanlık hakkı olarak bakan devlet bölgenin yoksul köy çocuklarını, kentlerin kenar mahallelerindeki çocukların dünyalarında yeni aydınlık bir sayfa açmak için Köy Enstitüleri deneyimlerin de yararlanarak parasız-yatılı, karma, üretime, mesleki beceri kazandırmaya, yurttaş yetiştirmeye yönelik yeni eğitim projeleri yaratmalıdır. On yıl gibi kısa bir zamanda bu tür çok iyi bir tasarımla üretilen bu yeni toplumsal değişimi ve insanın değişimini hedefleyen bu kurumlarla yeni bir başlangıç yaratılabilir. Siyasi iktidarın özelleştirmeci ve eğitimi din penceresinden bakarak bunun gerçekleşmesi tabii ki olanaksız. Bunu yapmak için bu sorunları dert edinmiş, ülkenin sorunlarını bütünsel bakabilen yeni siyaset anlayışlarına acil gereksinim olduğu çok açık.
XXX
Mardin’de yaşanan vahşet üniversiteler, araştırıcılar ve aydınlar tarafından çok iyi şekilde araştırılmalıdır. Bu katliamın arkasındaki insanın ruh hali, sosyolojik bulgularla irdelenmelidir. Ülkeyi yönetenler de bu bilimsel bulgular üzerinden ne yapmalıyı konuşmalıdırlar. Ülkemizde her yirmi yılda hayata bakışla ilgili düşün sistematiği değişiyor. O nedenle bu araştırmalar ve sonuçları günümüzdeki “yeni insanın” davranışını ortaya koyacaktır. Dileğim bir an önce korumasız kalan Bilge köyü çocuklarının devlet tarafından önce psikolojik yardım, sonra da parasız-yatılı devletin eğitim kurumlarında okutarak onları yaşadıkları travmadan uzaklaşmalarının sağlanmasıdır.