Hazan Mevsimi * Bedriye Aksakal

Sonbahara hazan mevsimi derler. Esen yelin yaprakları önüne katıp savurması, ağaçların yavaştan yavaşa çıplaklığa soyunması, kuşların geldikleri gibi gidişleri hep hazan mevsimindedir.

Hazan mevsimini hüzünlü olarak adlandırsalar da , ben sonbaharı çok seviyorum. Tüm renklerin dans edişlerini görürüm bu mevsimde.

Bazen Spil'e yol alırım sarı- kırmızı- kavuniçi- yeşil tonların birbirine girdiği tepelerde, kuşların cıvıltısını ararım. Gidemeyen göçmen kuşların birkaçı, hiç yaprağını dökmeyen çamların dallarında biz buradayız dercesine öterken, umut işte bu derim. Kurumuş yapraklara basarak, onların çıkardığı sesler bir armoniden çıkar gibi gelir bana , O zaman da ben de bir türkü tuttururum. Ezgim esen yele karışırken, saçlarım savrulur sağa sola.

Oduncular geçer yanımdan, yorgun vücutları daha yorgunlaşmış sırtlarında ki yükten. Selamlaşırız.

Kiraz yaylasında kiraz ağaçlarının yerini alan beton yığınları gördüğümde Yakup Kadri Karaosmanoğlu'nun dile getirdiği “Kiraz Yayları” usuma gelir. Yazarı bir pınarın başında görür gibi olurum. Ne diyor Karaosmanoğlu:

“… Derken, bir pınar başında buluşur, dinlenirdik. Ah kiraz yaylalarının bu pınarları. Diyebilirim ki, her yol dönemecinde bir tanesi karşımıza çıkardı. Eğilip avucumuzun içinde buz gibi soğuk sularından içerdik. Hele nevale çıkınlarımızdaki tulum peyniri zeytin ve ekmeklerimizi yedikten sonra buna doyum olmazdı. Pınar suyu kirazlarda ayrı bir lezzet verirdi. Onun içindir ki dallardan kopardığımız kirazları avuç avuç bu suyun içine atıp bir müddet bırakmadan evvel yemezdik. Bir müddet diyorum, kısa bir diyecektim. Zira kirazı suda bıraktınız mı ortasından çatlıyıverirdi.”

Bu gün anılar yanıbaşımda. Tarzan çıkıyor karşıma. Yörük kızlarına götüreceği armağanları gösteriyor. Kolye- yüzük- giysiler çocuklara şekerler almış. Paketini koltuğunun altına yerleşip, “hoşça kal” diyerek, Tarzan Spil'in yolunu tutuyor.

Bende epey yol aldıktan sonra, inişte Sandıkkale'de soluklanıyorum. Bizanslılar tarafından , yüksek bir tepeye yapılan kale, hüzünle Manisa'ya bakmakta. Rüzgara fırtınaya rağmen hala ayakta. Zamanında on üç burcu vardı. Bu burçlardan iki tanesi kapının yanlarında kule biçimindeydi. Tarihi bilgim yanıltmıyorsa; kalenin içinde iki sarnıç, silah ve erzak deposu, camii ve otuz ev vardı.

Bu tarihi camii ve evler de diğer anıtlarımız gibi yoklar arasına karıştı. Yok olanları düşleyerek eve girdiğimde güneş dağların ardına saklanma içindeydi.