Değişime Çağrı

Önümüzdeki yıllar değişimi daha hızlı biçimde yaşayacağımız yıllar olacak ve doğal olarak ülkemiz de bu değişimden payını alacak. Yeni bin yılda, kamu ve özel sektörün yanında

Sivil Toplum Kuruluşları (STK)nın bu güne oranla daha ağırlıklı olarak toplumsal hizmetlere katkıda bulunmaları gerekecek.

Değişime ayak uydurabilmek ve bu beklentileri karşılayabilmek için, bu günden yapılması gerekenleri doğru değerlendirmek ve zamanında hakekete geçebilmek de değişimin değişmez bir kuralı adeta.

BEYAZ NOKTA VAKFI olarak; STK’larının misyonları çerçevesinde diğer STK’larla işbirliği yaparak toplumsal sorunlara daha köklü çözümler getirttirileceği görüşündeyiz. Buradan hareketle değişim konularını içeren bir sivil manifesto hazırladık.

Şu 4 konuda değişim ihtiyacı öngörüyoruz:

Ahlaki yargılarımızda değişim
Saydamlık
Katılım
Farklılıkların bütünlüğü
Bu değişimin olumlu etkilerini hep birlikte yaşamak istiyorsak, sivil manifestoyu katkılarınızla zenginleştirmeye davet ediyoruz. Daha sonra üzerinde uzlaşılan metni imzaya açacağız.

Görüş, öneri ve katkılarınızı paylaşmaya ne dersiniz?

SİVİL MANİFESTO
( Rev. 0.0 21.01.2000 ) BN MESAJLARI
Üçüncü binyıl Türkiye'miz için bir dizi fırsatla başlıyor. Etnik terörün şiddetini kaybetmesi ve AB'ne adaylığımız bunlardan yalnızca ikisidir. Ama, her fırsatın, bir potansiyel krizi içinde barındırdığı da unutulmamalıdır.

Nitekim, terörün bütünüyle ortadan kaldırılabilmesi, başka formlarda tekrar ortaya çıkmaması, yalnız Doğu ve Güneydoğu'nun değil tüm gerice yörelerin sosyal ve ekonomik gelişmesine bağlıdır.

Bunu gerçekleştirmek için cumhuriyet tarihimizin girişimleri yeterli olamamıştır. Bellidir ki, bir "gelişme felsefesi" sorunu vardır ve geleneksel kalkınma paradigmamız sorgulanmadıkça bu yetmezlik sürecek ve yeni –ve daha başaçıkılamaz- olumsuzluklara yol açabilecektir.

AB adaylığımız da benzer bir fırsat-kriz ikilemini bünyesinde barındırmaktadır. AB ile uyum, bireysel, toplumsal ve kurumsal anlamda tüm sistemlerimizi gözden geçirip köklü değişimler yapmamız yükümlülüğünü önümüze koymuştur. Bunları yerine getirebilen gelişmiş bir Türkiye ile, yerine getirmediği için AB kapısından geri çevrilip aşağılanmış bir Türkiye, henüz birarada yaşamakta bulunan iki olasılıktır.

Bu ve benzeri tabloları birer fırsat olarak kullanabilmemiz, mevcut düşünme biçimimiz ve kullandığı değer yargılarının değiştirilmesini gerektiriyor.

Albert Einstein'in deyişiyle, sorunlar, onları yaratan düşünme biçimleri kullanılarak çözülemez. Bu denli doğru bir diğer gerçek de, hiçbir değişimin ondan olumsuz etkileneceğini düşünenlerce gerçekleştirilemeyeceği, hatta desteklenmeyeceğidir.

Bu durumda görünen tek çıkar yol, değişimin olumlu etkileyeceği tüm kurumların birlikte hareket etmeleri ve böylece olası dirençleri aşmalarıdır.

Şu dört konuda değişim ihtiyacı mutlak ve acildir:

1– Ahlaki Yargılarımızda Değişim

Ekonomik ve toplumsal gelişmenin olmazsa olmaz koşulu, az sayıda temel ahlaki ilkeden türetilebilecek bir değerler sistemidir. "Yaşamın sürdürülmesi" temel ilkesi, toplumsal hayat kesitlerinde değişik biçimlerde kendini göstermektedir.

Nasıl ki doğum-yaşama-ölüm doğal süreci bireysel yaşamın sürdürülmesinin anahtarı ise, zamanı geldiğinde yerini, gençler içinden liyakat sahiplerine terkedebilmek de kurumsal yaşamı sürdürebilmenin ahlaki kuralıdır.

Önümüzdeki cumhurbaşkanlığı seçimine bu ahlak ilkesi açısından yaklaşılmasını temin, tüm kurumlarımızın kaçınılamaz ve ertelenemez bir görevi olmak gerekir.

Buna paralel olarak, tüm kurumlarımızın kendi alanlarında, az sayıda ahlak kuralını belirleyip ilan etmeleri ve onları bağımsız denetçilerin denetleyip sonuçlarını da afişe etmelerine rıza gösterdiklerini ilan etmeleri gerekiyor. Toplumumuzun bütününde bir ahlaki diriliş ancak böyle bir yöntemle sağlanabilir.

2– Saydamlık

Özel ya da resmi, birey ya da kurum, tümünün, sır sayılabilecek olan ve açıklandığında toplumun ortak çıkarlarını tehlikeye düşürebilecek olan sınırlı genişlikteki alanların dışında kalan tüm eylemlerinin kamuoyunun denetimine açık olması, çağdaş anlayışın bir diğer olmazsa olmaz koşuludur.

Sivil toplum kuruluşları da dahil olmak üzere tüm birey ve kuruluşların, saydamlık yöntemlerini belirleyip hayata geçirmeleri beklenir.

Gizliliğin, ulusal çıkar vb adlar altında, çeşitli yetersizlik ya da daha kötüsü eğrilikleri örtmek amacıyla herhangi bir kamu görevlisince kolayca kullanılabilir bir araç olmaktan çıkarılmasını teminen, başta sivil toplum kuruluşları, kamuoyuna örnek olması gereken kişiler, meslek örgütleri olmak üzere tüm kişi ve kuruluşların hesaplarını, kararlarını ve eylemlerini ve de bunları rutin hale getirecek yöntem niyet ve planlarını açıklamaları ve bu yolla devlet kuruluşlarını özendirmeleri, bu yolla bir ölçüde de zorlamaları beklenmektedir.

3– Katılım

Kararların, o kararlara taraf olanların gıyaplarında ve onlar için doğru olduğu varsayımıyla alınması, sivil ve resmi kişi ve kuruluşlarımızın büyük çoğunluğunun geleneksel yaklaşımıdır.

Okullarda öğretilenlerin neredeyse tümünün öğrenciler için "iyi"; belediyelerin icraatının tamamının halk için "yararlı"; devlet kurumlarının eylemlerinin de yine toplum için "gerekli" olduğu, bu anlayışın birer türevidir.

İkinci bin yılda, çoğulcu demokrasilerde çoktan norm haline gelen yaklaşım ise bu değildir. Kararların, o kararlara taraf olanların katılımlarıyla, ortak akıllarıyla alınması geçtiğimiz yüzyılın bir standardı olmuştur.

Halk adına ve onlarsız alınan kararların nasıl yanlış olup halka zarar verebildiği, son yaşanılan deprem felaketinden sonra inşa edilen prefabrik konutlar konusunda somut olarak yaşanmış ve depremzedelerin de içinde bulunduğu "taraflar"ın ortak akıllarına başvurmadan alınan kararların sonunda, bu konutlara girecek kişilere yalvar-yakar olunmasına yol açtığı görülmüştür.

"Biz sizin için iyisini biliriz" yaklaşımının terkedilerek, "ancak hepimiz, ortak aklımız yoluyla doğru kararları alabiliriz"in benimsenmesi, yine kamuoyunu etkileyen kanaat önderlerinin ortaya çıkıp örnek davranışlar sergilemelerini beklemektedir.

Özel ya da resmi birey ya da kurumların, benimseyecekleri katılım ve ortak akıl yöntemlerini ilan etmeleri, medyanın bunları duyurması ve bu yolla devlet kurumları üzerinde bir demokratik baskı ortamı oluşturulması beklenmektedir.

4– Farklılıkların Bütünlüğü

Farklılıklar korunmadan, hiçbir sistemin işe yarar bir ürün üretmesi mümkün değildir. Değeri olan ürünlerin ortak yanı daima sıradanlık dışı birşeyler içermesidir. Bir başka deyimle her türlü değerli ürün, farklılıkların yönetilmesiyle ortaya çıkar.

Pratikte ise –genellikle- olan bu değildir. Farklılıkları belirleyip, onların savunulabilecek sıradışılıklarını farketmeye çalışmak, sonra da diğer farklı olanlara karşı durabilmek çaba harcamayı gerektirir. Bunun yerine kitlesel tekdüzelik daha kolaydır.

Bir konuda kurallar koymayı planlayanların genellikle ilk akıllarına gelen risk, kurallara muhatap olacak olanlardan gelmesi olası itirazlardır. Buna karşı ilk akla gelen ise, herkese "eşit" muamele yapıldığı önlemidir. "Eşit"in ne zaman istendik ne zaman istenmedik bir şey olduğu düşünüldüğünde, kural koymadaki eşitliğin teklik, birlik yani farksızlık değil, gereğince davranmak olduğu kolayca görülür.

Yaşamın yüzlerce kesitinde eşitlik, tek düze muamele değil gereğince muameledir. Eşitliğin en geçerli olduğu "kanun önünde" eşitlik dahi birlik, teklik ve farksızlık değil, yine "gereğincelik"tir ve yasaların, taraflara onların durumları göz önüne alınarak uygulanması demektir. Hatta denilebilir ki, binlerce sayfalık hukuk düzeni, hep bu "gereğince"lerin gözden kaçırılmaması için uyarılardan ibarettir. Eşitliği böyle değil de farksızlaştırma gibi almak ise, bu konulara pek kafa yormamış kişilerin itirazlarını önlemek için kullanılabilecek ilkel bir yoldur.

Din, mezhep, dil, etnik köken ve diğer farklılık kaynakları, devletin en önemli birkaç görevinden ancak birisi yoluyla bir zenginlik kaynağına dönüştürülebilir. Bu görev şu iki ilkeyle betimlenebilir:

Hiç kimse, hiçbir amaçla, hiçbir konuda bir başkasını koşullandıramaz. İnsanın koşullanmaya açıklığını kullanarak kendi doğru, iyi ve güzel saydıklarını benimsetmeye girişemez. Yalnızca, bilgilendirmek istediği alanlarda, koşullandırmasız öğrenme ortamları oluşturabilir.

Belli bir ideoloji yönünde kendi özgür seçimleriyle arzu edenleri bilgilendirmek amacıyla öğrenme ortamları oluşturanlar, ideolojilerini hiçbir yönü gizli kalmayacak biçimde açıkça ilan etmek zorundadırlar.

Devlet bu ilkenin sadık bekçisi olarak alabildiği sürece farklılıkları sömürmek, bir farklılığı bütüne egemen kılmak isteyenler daima "katlanılabilir bir azınlık" olarak kalmak durumundadırlar.

Farklılıkların Bütünlüğü açısından beklenen, devlet kurumlarımızın bu ilkeyi özümlemeleri, dini, mezhepsel ve etnik farklılıklara böylece yaklaşarak gereklerini yapmalarıdır. Özgürlük tanınacak ve aksine hiç tolere edilemeyecek alanlar kesin sınırlarıyla bellidir.

Biz, aşağıda imzası bulunan kişi ve kuruluşlar, yukarıda açıkladığımız beklentiler konusunda öncülük yapmak üzere ayrıntılı birer planı kamuoyuna sunacağımızı taahhüt eder, bu taahhüdümüzün denetçisi olarak da, yönetiminde doğrudan veya dolaylı olarak yer almayacağımız bir KAMUSAL TAAHHÜTLERİ İZLEME VAKFI'nın kuruluşu için gerekli maddi kaynakları sağlayacağımızı ve bilahare de ücreti karşılığında taahhütlerimizin izlenmesini sağlayacağımıza söz veririz.

Diğer yandan, biz, aşağıda imzası bulunanlar, diğer tüm özel ve resmi birey ve kuruluşların da, çağın bu değişim ihtiyaçlarına somut cevaplar teşkil edecek benzer girişim ve taahhütlerini beklediğimizi ilan ederiz.

BN MESAJLARI

Genel

* Düşünmek; Var olan bilgilerden kendinde olmayanı üretmek yeteneğidir.

* Bilgi, Akılcılık, Erdem; bu 3 değerin toplum hayatımıza egemen kılınması için

destek veriniz.

* Nedenselliğe dayalı düşünme biçimi, sorunlara yol açan nedenleri anlamayı,

sonra da onları teker teker giderebilecek yaratıcı çözümler geliştirmeyi önerir.

* Yüksek ahlakla bütünleşmemiş bir düşünme biçimi, Sorun Çözme Kabiliyetimizi

artırmak yerine onu tamamen felce uğratır.

* Beceri altın bileziktir.

* Akla hizmet, Hakka hizmettir.

* Sigara içmeden önce yanınızdakinden izin aldınız mı?

* Çağdaş toplumlarda benimsenmesi gereken en önemli iki kavram "akılcılık" ve

"erdem"dir.

* En temel erdem ilkesi "zarar vermemek" tir. Kendisine, başkalarına, çevresine,

canlı ya da cansız hiçbir şeye zarar vermemek!

* Dilimizdeki yozlaşma, düşünce biçimimizi de etkilemiştir. Dilimiz, düşük

düzeydeki gündelik faaliyetler için yeterli, yüksek düzeyli düşünce üretimi için

yetersiz hale gelmiştir. Bir anlamda toplumumuz dilsiz ve dolayısıyla da

düşünemez haldedir.

* Ya sus ya da susmaktan daha değerli şeyler söyle (Pythagore)

Ezbersiz Eğitime İlişkin Mesajlar

* Eğitim bilgi edinmek için değil, bilgiyi kullanmanın öğrenilmesidir.

* "Ezber" bir şeyi akılda tutmak değil, nedeni bilinmeden akılda tutmaktır.

* Nedenini bilmediğiniz şeyleri aklınızda tutmayınız.

* Geliştirici kuşku ile yıkıcı kuşku farklıdırlar. Medeniyet, geliştirici kuşku

sayesinde oluşmuştur. Yani merak ediniz.

* Birşeyi ezberlemek, bilmek demek değildir. (Montaigne)

* Herkes hafızasından şikayet eder. Ama muhakemesinden şikayet etmez.

(La Rochefoucauld)

* Bellek, her yere taşıdığımız hatıra defterimizdir. (Diyojen)

* Gerçek bilgi, yaparak, denenerek öğrenilen bilgidir. (Descartes)

* Yurdu savunmanın en ekonomik yolu, eğitimdir. (Burke)

* Kazancınızın bir bölümünü Ezbersiz Eğitim için harcarayarak ülkemiz geleceğine

katkıda bulunabilirsiniz.

* Eğitim, öğrencilere saygıyla başlar. (Emerson)

* Düşünmeden öğrenmek, kaybedilmiş bir çabadır. (Konfiçyüs)

* Anlamadıkça anlatamazsınız.(Byron)

* Merak, keşfin anasıdır. (İngiliz atasözü)

* İnsanı düşünmekten alıkoyamazsınız ama düşünmeye başlatabilirsiniz.

* Ezberin hiç girmediği sanılan teknik ağırlıklı dallar ise ezberin en yoğun olduğu

yerlerdir.

* "Örnek problem çözme" ezberin teknik daldaki adıdır.

* Tamamen doğru muhakemeye, yanı matematik ve mantığa dayalı olması gereken

hukukta, öğrencilerin -çoğunun- kızarmış gözlerle yaptıkları şey; ezberdir.

* Kişi ezberledikçe bunun rahatlığına alışır ve düşünmez olur. Çoğu insanın

"düşündüğünü" sandığı şey ise ezberledikleri arasında yaptığı gezintidir.

* Ezber öğretmenin ve öğretim kurumlarının işini çok kolaylaştırır. Ezberleneceklerin bir listesi yapılıp okullara dağıtılır.

* Ezberle yetişen insanlar tek tip vatandaş olurlar. Etliye sütlüye karışmazlar.

* Ezberle eğitilmiş insanlar, sorunlarının çözümünü yine birilerinin kalıplayıp

ezberlemeye hazır hale getirmesini beklerler. Ezberci toplumların kronikleşmiş

"kurtarıcı" meraklarının nedeni budur.

* Ezber ile, hiçbir sınır tanımadan düşünebilmeyi öğrenmiş bireylerden oluşan

toplumlarla yarışabilmeye, onlara yetişebilmeye imkan yoktur.

* Ezberle yoğurulan bir toplum, hipnotize edilmişcesine birileri (iç ve / veya dış)

tarafından kolaylıkla oraya buraya çekiştirilebilir.

Sorun Çözmeye İlişkin Mesajlar

* Sorunlar birdenbire ortaya çıkmazlar. Her sorunun bir kuluçka dönemi vardır.

* Sorunlar tahribat yaratır. Bunların bir bölümü tamir edilebilir, bir kısmı ise tamir

edilemez, izleri öylece kalır.

* Sorunların da hastalıklar gibi belirtileri vardır. Genellikle asıl sorun yerine bu

belirtiler çözülmeye çalışılır.

* Belirtileri yorumlamak önemlidir. Bir toplumun sorunlarını işaretlerini

yorumlayabilme, "hayalet sorunlar"ı "kaynak sorunlar" dan ayırabilme yeteneğine,o toplumun "Sorun Çözme Kabiliyeti" denilir.

* Her sorunun altında, onu besleyen nedenlerden oluşan bir kökü vardır. Sorunun

çözümü, bu kök ya da kaynağın yok edilme çabasıdır.

* Bir sorunu çözmek, ona yol açmış olan nedenleri ortadan kaldırmaya çalışmak

demektir.

* Bir toplumun Sorun Çözme Kabiliyeti, karşılaştığı sorunları çözdükçe gelişir.

* Sorunlarını bilinç ve bilgiyle çözebilen bir toplum, refah ve mutluluk yolunda

gelişir ve bir "bilgi toplumu" olmaya doğru ilerler.

* Toplumumuzun Sorun Çözme Kabiliyeti düşüktür. Bu sorun çözülmediği sürece

sorunların büyümesi ve çözülmeyecek hale gelmesi kaçınılmazdır.

* Sorun Çözme Kabiliyeti düşüklüğü yasa ve ahlak dışı olayları da besler.

* Toplumumuz, sorunlarının başkalarnıca çözülmesini beklemektedir. Çağdaş,

demokratik bir toplumda bu imkansızdır.

* Eğitim sistemimizdeki ezber geleneği, Sorun Çözme Kabiliyetimizi

düşürmektedir.

* Ezber, merakı dolayısıyla yaratıcılığı ve buluşçuluğu öldürmektedir.

* Sorun Çözme Kabiliyeti gelişen bir toplumun Sorun Çözme Portföyü de gelişir.

* Gelişmiş bir toplum yaratmak için; daha yüksek Sorun Çözme Kabiliyeti!

* Ezberin hiç girmediği sanılan teknik ağırlıklı dallar ise ezberin en yoğun olduğu

yerlerdir.

* "Örnek problem çözme" ezberin teknik daldaki adıdır.

* Tamamen doğru muhakemeye, yanı matematik ve mantığa dayalı olması gereken

hukukta, öğrencilerin -çoğunun- kızarmış gözlerle yaptıkları şey; ezberdir.

* Kişi ezberledikçe bunun rahatlığına alışır ve düşünmez olur. Çoğu insanın
"düşündüğünü" sandığı şey ise ezberledikleri arasında yaptığı gezintidir.

* Ezber öğretmenin ve öğretim kurumlarının işini çok kolaylaştırır.
Ezberleneceklerin bir listesi yapılıp okullara dağıtılır.

* Ezberle yetişen insanlar tek tip vatandaş olurlar. Etliye sütlüye karışmazlar.

* Ezberle eğitilmiş insanlar, sorunlarının çözümünü yine birilerinin kalıplayıp ezberlemeye hazır hale getirmesini beklerler. Ezberci toplumların kronikleşmiş"kurtarıcı" meraklarının nedeni budur.

* Ezber ile, hiçbir sınır tanımadan düşünebilmeyi öğrenmiş bireylerden oluşan toplumlarla yarışabilmeye, onlara yetişebilmeye imkan yoktur.

* Ezberle yoğurulan bir toplum, hipnotize edilmişcesine birileri (iç ve / veya dış)tarafından kolaylıkla oraya buraya çekiştirilebilir.

Beyaz Nokta Vakfı