BAYRAM'LI GÜNLERDEN KESİTLER

Bu hafta gazeteye üç günlük bize dair, insanımıza dair bayram izlenimlerini, gözlemlerimi yazmayı tasarladım. Bayramın son akşamı bilgisayarın başına geçtim ve yaşadığım üç günü anımsamayarak yazıya dökmeye başladım.

18 Eylül 2009 Cuma günü Kavaklıdere’ye gidip sevgili annemin iftar yemeğine yetişmeyi tasarladım. Annem ilerlemiş yaşına ve çokça sağlık problemine rağmen aksatmadan orucunu tutuyordu. Telefonda yemekte nelerin olacağını öğrendim. Küçük, yerel köy ocağında pişecek eklemeler rica ettim. Yalnızdım. Eşim ve kızlarım Almanya’daydı. Yola çıkmadan önce son kez fakültedeki odamda bilgisayardaki maillere bakmak istedim. Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi’nden arkadaşım Prof. Dr. Binnur Yeşilyaprak’a “Demeçli Yazılar” kitabından göndermiştim. Bana ilettiği mailde teşekkür ederek “ Sayın Arkadaşım, Değerli Hocam, Demeç'li Yazılar kitabınızı aldım, öncelikle çok teşekkür ediyorum. Üretkenliğinize, çalışma azminize ve bitmeyen enerjinize hayranım. Sizi yürekten kutluyorum. Kitap dünden beri elimde, okuyor ve inceliyorum. Fotoğraflarla hem belgesel nitelikte, hem güncel sorunları değerlendirmesiyle bugünde, hem de geleceğe yönelik önerileriyle yazılar okuyucuya çok zengin açılımlar sağlıyor. Yüreğinize, beyninize, emeğinize sağlık. Selam ve saygılar.” Çok mutlu olmuştum. Bayram tatili güzel başlıyordu. Ürettiğiniz bir kitabın beğeni kazanması insanı mutlu ediyordu. İzmir’den Muğla’ya doğru yola çıktım. Arabada zaman zaman eşlik edilen güzel bir müzik ve yol kenarlarında tablolardaki gibi renklerin dansı vardı. Sonbahara geçişte doğada renklerin diyalektik dönüşümü, beraberliği, uyumu ve bunun doğurduğu zenginlik çok çarpıcıydı.
XXX
19 Ocak Cumartesi Arife günüydü. Yaşamım boyunca Arife günleri mezarlık ziyaretlerini hiç aksatmamaya çalışıyordum. Dünyamdaki önemli bir zenginlikti bu ziyaretler. Çocukluğumda Arife günleri babamla, amcamla, yeğenlerimle birlikte topluca mezarlık ziyareti yapardık. Yollarda dışarıdan gelenlerle kucaklaşılır, özlemler giderilirdi. Köyden yaklaşık bir kilometre ötedeki çam ağaçlarının altındaki mezarlığa kadar yapılan yürüyüş, sohbet çocukluk hatıralarımda önemli bir yeri vardır. Arife günü yani Ramazan Ayının son günü köyde toplumsal bir hareketlilik üretirdi. Çocukluğumun yıllarında kadınlar mezarlık ziyaretini katılmazlardı. Nüfusun yarısı olan kadınların analarının, babalarının, kardeşlerinin, yakınlarının mezarlarına tutucu bir dinsel yorumla ziyaret edememesine garipserdim. Ama zamanla birlikte yaşanan değişimle bu anlayış yaklaşık on yıldan beri değişmişti. Arife günü sabah annemle arabaya bindik mezarlığa vardık. Kadınlar-erkekler mezarlık ziyaretinde bulunuyorlardı. Bir yanlışın aşılmasından dolayı çok mutlu olmuştum. Annemi izledim. Çok mutluydu. Tüm yakınların mezarlarına zor yürümesine rağmen uğradı. Onlarla adeta konuştu, vedalaştı, dualar okudu evden getirdiği çiçekleri mezarlara dağıttı. Babamın mezarını temizledi. Mezarlık cıvıl cıvıldı. Merhabalaşmalar, iyi dilekler, hatır sormalarla kolektif bir çoğulculuk yaşanıyordu. Mezarlık ziyareti dinsel olduğu kadar toplumsal bir kültüre dönüşmüştü. Doğal, siyasallaşmamış din bu idi. Din siyasallaştıkça bu çoğulculuğun, güzelliğin kaybolacağı çok açık. O nedenle dinin kişisel dünyamızda bir zenginlik olarak kalması barış kültürüne çok önemli katkı sağlıyor.

XXX

20 Eylül Pazar günü Bayramın birinci günü. Önce annemle bayramlaştık, sarıldık, tekrarını diledik. Almanya’dan kızlarım ve eşimle, yakınlarımızla telefonlaştık. Bir yandan da telefonlara gelen yüzlerce bayram mesajına yanıtlamanın telaşını yaşadık. Sonra eş, dost, yakınlar ve çocuklarla birlikte eve gelen ziyaretçiler, tebessüm eden yüzler. Şekerler, tatlılar, sohbetler. Çocukluğumda çok az kişi bayram ziyaretlerinde bizlere para verirdi. Şimdi küçük yeğenlerimin cebine küçük madeni paralar atarken küçüklüğümüzdeki bayram günü duygu dünyamızda yaşadıklarımızı düşündüm. Kavaklıdere’de bayramda hava çok güzeldi. Akşamları biraz serindi. Üç gün boyunca Kavaklıdere ormanlarında “Bayrambeller Yaylası” yolunda yaklaşık bir saat süren orman yürüyüşleri yaptım. Doğa harikaydı. Bayram sevinci ve spor Kavaklıdere’de benim dünyamda çoğalmanın, tat almanın önemli araçları oldu. Bayramın ikinci günü artık sohbet için kasaba çarşısındaydık. Sevgili Muhsin’in kekik çayını içerken arkadaşlarla ülkenin durumunu lafladık. Gündem tabii ki adı konjüktüre göre Kürt Açılımı, Demokratik Açılım ve son olarak Milli Birlik açılımı olarak değiştirilen projeydi. Projeye yönelik güvensizlik ve tepki vardı. Herkes terörün durmasını, barışın egemen olmasından yanaydı.Bu çok net bir talepti. Yönteme ve siyasi iktidara yönelik güvensizlik öne çıkıyordu.

XXX

Ve dönüş…Bayramın ikinci günü öğle yemeğinden sonra dönecektim. Anam kal diyordu. Ayrılmama üzülüyordu. Ama yapılacak işler, yazılacak yazılar İzmir’de beni bekliyordu. Öğleyin yemekte odun ateşiyle pişirilen acılı yahni ve közde pişmiş kırmızı biberler vardı. Bir gün öncesi menüde de enfes börülceli tarhana vardı. Öğle yemeği için eve gitmeye hazırlanırken Çavdır Köyü’nden baba dostu Akmersan İşletmesinin sahibi Sevgili Ali arkadaşlarıma ve bana “saat birde bizim köye uğrayın anam keşkek yaptı” beraberce yiyelim dedi. Davet harikaydı. Üç günlük gezi keşkek ile noktalanacaktı. Anamla vedalaştım. Sevgili Arkadaşlarım Mehmet Gülhan, Yaşar Ertuğrul ve Hamdi Kocabaş ile birlikte saat birde Çavdır Köyü’ndeydik. Çavdır ve Derebağ Köyleri; Kavaklıdere’ye 5-6 kilometre ötede yemyeşil ve toplumsal dokularıyla Kavaklıdere’ye benzeyen dost ve güleryüzlü insanların bulunduğu köylerdir. Bu duygularla köye vardık. Arabaları park ettik. Karşımıza ilk çıkan taşımalı eğitim nedeniyle terk edilen, harabeye dönüşmeye başlayan Çavdır Köyü İlkokulu idi. İçimde derin bir acı oluştu. Yaklaşık 50 yıl Çavdır Köyü çocuklarına okuma-yazma öğreten, onları insanlaşma, uygarlaşma yolculuğuna taşıyan okul, bu halde olmamalıydı. Okul ve öğretmen köyü terk etmemeliydi. Bu satırlardan siyaset kurumundan bir aydın olarak “tüm köylerimizde ilk üç sınıflı okul aydınlık bir Cumhuriyet kurumu olarak mutlaka açık olmalıdır” talebini yeniliyorum. Okulun önünden geçtik emekli öğretmen Raif, Zeliha ve Ali Aslan’ların evine gelmiştik. Avlu masalarla doluydu. Kadınlı-erkekli keşkek hep birlikte yenecekti. Harika bir beraberlik ve güzellik yaşanıyordu. Raif, Zeliha ve Ali’nin babaları Ali Amca Ortaklar İlköğretmen Okulunda bekçi olarak çalışmıştı. Küçücük bir öğrenciyken bekçi Ali Amca bizim için çok saygın, öğretmen okulu ailesinin önemli bir bireyiydi. Keşkek de onun anısına pişmişti. Bir bayram çoğulculuğuna uygun olarak pişirilen yöresel zenginliğimiz keşkeği hep beraber güzellikle kaşıkladık. Köyün muhtarı ile tanıştık. “Hocam, her hafta yazılarınızı okuyoruz” dedi. Arabaların yanına geldiğimizde karşımızda “Hillerima Antik Kalıntıları” vardı. Karya’lılardan günümüze taşınan gelenekleri, güzellikleri ve değerleri düşündüm. Sonra tüm arkadaşlarla ve muhtarla vedalaşarak köyden ayrıldım. Akşam İzmir’deydim. Bayram tatili iyi gelmişti. Mutluydum. Tüm dostların bayramları kutlu olsun…

XXX

Bu hafta ilköğretim okullarında, liselerde ve üniversitelerde okullar açılıyor. Okul; hep iyiden, güzelden, aydınlanmadan yana bir kurum olmuştur. Okul kavramı o anlamda hep ilericidir. Tüm öğrencilerimize, öğretmenlerimize bu yeni öğretim döneminde başarılar ve güzellikler diliyorum…