Avni Özbenli, Fikret Öztürk Ve? * Emin Arık

1990?lı yılların başıydı. Siirt?te bir arkadaşa ev kiralamak üzere bir kapıyı çaldık.
Az sonra bir baş göründü. Kapıyı tam açmadan bakan kişiyle, öyle konuşup anlaştık. Ayrılacakken nereli olduğumuzu sordu. Söyledik. ?Erzurum Öğretmen Okulu?nda benim Kastamonulu bir öğretmenim vardı? dedi. Tüylerim, diken diken oldu. Adını sordum. ?Hüseyin Meyan? dedi. O anda yanımdaki ilkokul 4.sınıf öğrencisi oğlumu öne çıkararak ?öğretmeniniz burada? dedim. Şaşırma sırası bu Emekli Öğretmen / İlköğretim Müdürü Hilmi Bekman?daydı. Kapıyı iyice açtı, pijamalarıyla karşımıza dikildi. ?Ne demek bu…? dedi. Hüseyin Meyan?ın öz dayım olduğunu, 1963 yılında kaybettiğimizi söyledim ve adını oğluma aynı adı vererek yaşattığımızı ekledim.
Bir süre sonra Milli Eğitim Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Abdullah Bağış?ın cenazesi kaldırılıyordu. Törende özgeçmişi anlatılırken Hilmi Bekman?la göz göze geldik. Şaşkın baktığımı görünce başını sallayarak yanıma doğru geldi. ?Evet, Abdullah Bey de, sınıf arkadaşım. Ortaokulu ilk üç derece ile bitirenler, sınavsız öğretmen okuluna alınmıştık. Abdullah Bey okul birincisi ve en çalışkanımız olup, dayının en sevdiği öğrenciydi.?
Bir süre sonra Hilmi Bekman Öğretmenimiz de göçüp gitmişti bu dünyadan. Siirt Mücadele Gazetesi?ne ?çınarlar bir bir gidiyor? diye bir yazıyla duygularımı dökmüştüm.
Geçtiğimiz yaz aylarında bir başka ölüm haberi yine duygulandırdı. 1993 yılına gidiverdim. O yıl Haziran ayının son haftası ilk kez tüm Göl mezunları okulumuzda buluşacaktık ve bu buluşma bugüne kadar her yıl yinelenerek gelecekti. Gelen konuklara yol göstericilik, onları il merkezinden on kilometre dışarıdaki Göl Anadolu Öğretmen Lisesi?ne (Gölköy Köy Enstitüsü, Göl İlköğretmen Okulu) götürme gibi işler de vardı, paylaşım yapılmıştı. Benim payıma da Avni Özbenli düşmüştü. Hani, eskiden radyoda ?şimdi Avni Özbenli?den alınan bir Kastamonu türküsünü Zehra Bilir?den dinleyeceksiniz? gibi anonslar duyardık ya. İşte, o Avni Özbenli idi bu. Gittik Göl?e. Giderken sohbet ettik, tanımaya çalıştık. Genç duruyordu daha. Okulumuzdaki toplantıda, bir de mikrofona çağrıldı mı? ?Dostlar! Yıl 93, yaş 73. demek ki ömrün yarısındayız? diye başlayınca koptu mu bir de alkış?? Anılar, anılar? Anlatılanlar can kulağıyla dinleniyor, duygular yüzlerden belli oluyor, gece hiç bitmesin isteği açıkça görülüyordu. Akşam da havaalanı tesislerinde kırklı yıllardan öğrencisi Nuri Çelik Yazıcıoğlu ve öğrencisi olmaya yetişememiş, 1970 mezunu Necmettin Dizdar?la birlikte alıverdiler mi Tekeli?nin bağlamalarını ellerine? Çaldılar, coşturdular; çaldılar, coşturdular. Bir ara Sepetçioğlu çalınırken, 1944 ve devamı yılların mezunu delikanlılar, kızlı erkekli çıktılar, başladılar oynamaya. Coşku görülmeye değerdi.
Dedik ya, geçtiğimiz yaz aylarında bir ölüm haberi aldık. Avni Özbenli Öğretmenimizi de Samsun?da kaybetmiştik.
Onunla ilgili bir şeyler yazalım diye oğulları ve torunu Boğaç?tan özyaşamı/özgeçmişi ile ilgili bir takım bilgileri derleyelim de yazalım, yazarak analım, kalan hoş sedalarına bir katkı da bizden olsun diye hazırlık yaparken, bir de baktık; 16 Ekim 2007 günlü Cumhuriyet Gazetesi?nin 11. sayfasında bir ilan:
?Erzurum Yavuz Selim, Kastamonu Göl, Ankara Hasanoğlan Öğretmen Okulları eski Müdürü ve MEB Yaygın Eğitim eski Genel Müdürü, eğitim neferi Fikret Öztürk?ü 14/10/2007 tarihinde kaybettik. Sevenlerinin başı sağ olsun.?
O da İzmir?de gitmişti.
?
Nerde kalmıştık? Yazı da yazılmıyor bazen. Düğümleniyor bir şeyler yürekte. Gidiveriyorsun anılara. ?Beton Fikret? namını anımsayıp anılara dalmak kalıyor. Gecesi ile gündüzü birbirine karışmış, iyi öğretmenler yetiştirip, Türk Bayrağı?nın dalgalandığı en ücra yere kadar yollamak üzere koşullanmış, tatlı-sert, sevdiğini belli etmeyen, ama yıllar sonra değerlerini bir bir anladığınız okul müdürü ve öğretmenleriniz tek tek gözünüzün önüne geliveriyor. Düşünüyorsunuz, aklınızdan geçen soruların yanıtını bulmaya çalışıyorsunuz:
?Acaba, köy enstitüleri, ardından öğretmen okulları, eğitim enstitüleri kapatılmasaydı; yurdum insanı, bugün yaşadığı bir takım olumsuzlukları yine yaşar mıydı??
Ne dersiniz, yaşar mıydı?