ATATÜRK'ÜN TESPİHİNİN DAĞILAN TANELERİ * Ülgen Zeki Ok

Değerli bilim insanı Prof. Dr. Hikmet Özdemir, 'Yabancı Diplomatların Tanıklıklarıyla Atatürk'ün Liderliği' kitabında (Atatürk Araştırma Merkezi) ABD Başkanı Wilson tarafından Anadolu'da ve Kafkasya'da inceleme yapmakla görevlendirilen Tümgeneral Harbord'ın 20 Eylül 1919 günü Sivas'ta, Atatürk'le yaptığı görüşmesine geniş yer vermiş. İstanbul Hükümeti'nden, basından, Avrupa ve ABD kamuoyundan olabildiğince gizlenen görüşme, farklı kaynaklardan yararlanılarak ele alınmış.

Atatürk-Harbord görüşmesinin gerçekleşmesinde Halide Edip, Ahmet Emin, Yunus Nadi'nin yer aldığı 'Wilson Prensipleri Cemiyeti'nin rol oynadığı; Harbord'ın Atatürk'ten “Konuşmanın gizli tutulmasını özel olarak rica ettiği”; görüşme sonrasında heyettekilerin “Gördüklerimiz ve dinlediklerimizle bize anlatılanlar arasında büyük farklar var” dedikleri anlaşılmaktadır.
General Harbord, görüşmelerde tercüman olarak kullandığı Hüseyin Pektaş adlı Robert Kolej tarih öğretmenine Başkan Wilson'a sunduğu 'Harbord Raporu'nun en azından bir bölümünü göndermiş. Pektaş, bu bölümde “Ermeni devleti kurulması durumunun tartışıldığını ve karşıt tezin çok daha ağır bastığını” söylüyor.

Atatürk'ün sırdaşı Kılıç Ali, “Yüzyılımızda hiçbir gizli konuşma Sivas Mülakatı kadar, olayların akışını değiştirmemiştir”; Atatürk ise “O günlerde General Harbord'a gerçekleri anlatmayı başaramasaydık, çözümü güç oldu bittilerle karşılaşabilirdik” sözleriyle görüşmenin önemini vurgulamış.

Atatürk, ilk kez 1927 yılında Nutuk'ta bu görüşmeyi şöyle açıklamış: “General Harbord ile uzun uzadıya görüşmelerde bulunduk. General'e, milli ayaklanmanın amacı ve hedefi; milli teşkilat ve birliğin ortaya çıkış nedeni; Müslüman olmayan halka karşı duygu; yabancıların yurdumuzdaki yıkıcı propagandaları ve işleri üzerine geniş ve delilli açıklamalarda bulundum. General'in bazı beklenmedik sorularıyla karşılaştım: 'Millet, düşünülebilen her türlü girişim ve özveride bulunduktan sonra da başarı elde edilemezse ne yapacaksın?' Verdiğim karşılıkta -hatırlayışımda aldanmıyorsam- demiştim ki: 'Bir millet varlığını ve bağımsızlığını korumak için düşünülebilen girişim ve özveriyi yaptıktan sonra başarır. Ya başarmazsa demek, o milleti ölmüş saymak demektir. Öyle ise, millet yaşadıkça ve özverili girişimlerini sürdürdükçe başarısızlık söz konusu olamaz.' General'in sorduğu sorudan asıl amacının ne olabileceğini araştırmak istemedim. Ama verdiğim karşılığı onun beğendiğini bugün yeri gelmişken söylemek isterim.”
Tarihi görüşmenin bence en ilgi çekici bölümünü İngiliz Yazar Lord Kinross şöyle anlatmış: “General Harbord, 'Şimdi ne yapmak niyetindesiniz?' diye sormuştur. Konuşmaları sırasında Mustafa Kemal, ince parmakları arasında çevirdiği bir tespihle oynamaktaydı. Bu anda sinirli bir hareketle tespihin sicimini koparmıştı. Taneler yere düşüp dağıldı. Kemal, taneleri teker teker topladı ve bunun General'in sorusuna cevap olduğunu söyledi. Böylece, ülkenin dağılmış parçalarını bir araya getirmek, çeşitli düşmanlardan temizlemek, bağımsız ve uygar bir devlet yaratmak isteğini belirtmek istemişti. Harbord bu türlü bir umudun ne mantığa, ne de askeri gerçeklere uyduğunu söyledi. 'Birtakım insanların kendi canlarına kıydıklarını biliyoruz. Şimdi de bir milletin intiharına mı tanık olacağız?' Mustafa Kemal, 'Söylediğiniz doğrudur, General' dedi. 'İçinde bulunduğumuz durumda yapmak istediğimiz şey, ne askerlik açısından, ne de başka bir açıdan açıklanabilir. Ancak, her şeye rağmen yurdumuzu kurtarmak, özgür ve uygar bir Türk devleti kurmak, insan gibi yaşabilmek için yapacağız bunu.' Avucunu yukarıya dönük olarak, elini masanın üzerine koydu. 'Başaramazsak,' diye devam etti, 'bir kuş gibi düşmanın avucu içine düşecek ve ağır ve şerefsiz bir ölüme katlanacak yerde' -konuştuğu sırada parmaklarını yavaş yavaş kapatıyordu- 'atalarımızın çocukları olarak dövüşerek ölmeyi tercih ederiz.' Yumruğu tamamen kapanmıştı. Mustafa Kemal'in kararlılığı, yılmazlığı, Harbord'u etkilemişti. 'Her şeyi hesaba katmıştım, ama bunu değil,' dedi. 'Sizin yerinizde olsaydık, biz de aynı şeyi yapardık'.”
Bugünlerde de birileri çekiştirip duruyor Atatürk'ün tespihini…

Tespih tanelerini bir araya getiren Atatürk'ün eli artık yok, ama ilke ve devrimleri sapasağlam ayakta…
Hiç kimsenin gücü o taneleri dağıtmaya yetmeyecek.
Böyle biline…
Haftanın Sözü: “Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür.” (Anayasanın değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez 3. maddesi)