Acil Çözüm

Milli Eğitim Bakanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkındaki Kanun, 652 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile 14.09.2011 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girdi.
12 Eylül faşizmi sonrası hazırlatılan ve 1982 yılında halkın oyuna sunularak %90?ın üzerinde evet oyuyla kabul edilen Anayasanın; 87 ve 91. maddelerine göre hükümetlere Kanun Hükmünde Kararname çıkarma yetkisi verildi.
1982 Anayasası ile, normal dönemler ve olağanüstü dönemler olmak üzere, iki tip KHK usulü kabul edilmiştir.
Bu yetki, meclislerin toplanıp yasayı çıkarması çeşitli nedenlerle uzadığı gerekçesiyle Bakanlar Kuruluna verilmiştir. Gerekçesi; doğan veya doğacak aksaklıkları, derhal gidermek olarak açıklanmaya çalışılmıştır.
Yine aynı Anayasaya göre; temel haklar, kişi hakları, siyasi hak ve ödevlere ilişkin KHK, olağan dönemde çıkarılamaz.
Hep olağanüstü günler ve dönemler yaşayan ülkemde, elleri indirip, kaldırarak, pek çok yasa çıkartılmıştır. 1980 sonrası iktidara gelen hükümetlerin pek çoğu tek başına iktidar olmalarına rağmen, yüzlerce KHK çıkartılmıştır. Anlamak mümkün değil.
Yine bakanlığımızın verimli çalışmasının önündeki engelin, MEB Teşkilat ve Görevleri Hakkındaki Kanun olmalı ki(!); 652 sayılı KHK ile değişikliğe gidildi.
Teşkilat içindeki hantallık ileri sürülerek çıkartılan kararnameyle, bakanlığın 33 birimden oluşan Merkez Teşkilatı, Ana Hizmet Birimleri, Danışma ve Denetim Birimleri, bundan böyle, Hizmet Birimleri adı altında 19?a indirilmiştir.
Hastalık, evlilik, okul nedeniyle yılda iki kez yapılan özür grubu tayinlerini, sadece yaz dönemi olarak sınırlandırarak, sanırım öğretmenlerin daha verimli olacağı düşünülmüş.
Yine Şubat ve yaz dönemi uygulanan emeklilik işlemleri, KHK ile sadece Haziran ve Temmuz aylarında yapılacak.
Öğretmenleri istemediği halde zorunlu çalıştırarak, verimliliği arttırmak mümkün mü?
Uzun süre Milli Eğitimde hizmet vererek verimliliğinin zirvesine ulaşmış, uzmanlaşmış eğitim kadrosu yerine, kendini alan dışında yetiştirmiş(!) veya özel sektörden sözleşmeli eğitimciler alarak daha nitelikli öğrenci yetiştirilemez.
Bunların kıyısından, kenarından savunacak şeyler bulabilirsiniz de eski yasanın 2. Maddesi?nin a şıkkındaki:
?Atatürk İnkılap ve İlkelerine ve Anayasada ifadesini bulan Atatürk Milliyetçiliğine bağlı, Türk milletinin milli, ahlaki, manevi, tarihi ve kültürel değerlerini benimseyen, koruyan ve geliştiren, ailesini, vatanını, milletini seven ve daima yüceltmeye çalışan, insan haklarına ve Anayasanın başlangıcındaki temel ilkelere dayanan demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleri olan Türkiye Cumhuriyetine karşı görev ve sorumluluklarını bilen ve bunları davranış haline getirmiş vatandaş olarak yetiştirmek üzere, (?)?
Aynı maddenin, KHK ile aşağıdaki şekilde yer almasını nasıl yorumlarsınız?
?Okul öncesi, ilk ve orta öğretim çağındaki öğrencileri bedeni, zihni, ahlaki, manevi, sosyal ve kültürel nitelikler yönünden geliştiren ve insan haklarına dayalı toplum yapısının ve küresel düzeyde rekabet gücüne sahip ekonomik sistemin gerektirdiği bilgi ve becerilerle donatarak geleceğe hazırlayan eğitim ve öğretim programlarını tasarlamak, uygulamak, güncellemek, öğretmen ve öğrencilerin eğitim ve öğretim hizmetlerini bu çerçevede yürütmek ve denetlemek (?)?
Fazla söze gerek yok. Önce A.B Standartlarında öğretmen yetiştirerek, ülkü eri öğretmen yetiştirilmesinin önünü kestiler. Şimdide halkına, ulusuna yabancı, kendinden başka kimseyi düşünmeyen öğrenci yetiştirerek kapitalizme hizmet sürecek.
Hepsinden ilginci; Atatürkçülüğü kimseye bırakmayıp ahkam kesenlerden ve toplumun geniş bir kesiminden tek bir ses yok, buna şaşarım.