61. Hükümet Programında Eğitim ve Kültür

8 Temmuz 2011 tarihinde Başbakan Erdoğan tarafından TBMM?de 61. Hükümetin Programı okundu. Bu programda eğitim ve kültür alanında siyasal iktidarın öngörüleri ve hedefleri nelerdir? Son dokuz yıldır uygulanan ?piyasacı ve muhafazakarlaştırıcı? eğitim ve kültür projeksiyonundan farklı bir şey var mı? Bu yazıda bunları tartışmak isterim.
Program neler öngörüyor? ?Eğitim sistemini yeniden yapılandırma? hedefi taşıyan programda son dokuz yılda yapılanlar özetleniyor ve bu dönemde bütçeden eğitime ayrılan payın rekor düzeyde arttırıldığı vurgulanıyor. 2002-2011 yılları arasındaki sayısal gelişmelere atıf yapılarak da artan internet erişimi, engellilere verilen eğitim, öğretmen maaşlarında son dokuz yılda sağlanan artış ve ücretsiz kitap dağıtımına vurgu yapılarak önümüzdeki dönemlerde öğrencilere birer elektronik kitabı ücretsiz dağıtacağız hedefi konuluyor. ?Okul öncesinden üniversiteye uzanan eğitim basamaklarında milli değerlerimizi ve uluslararası standartlar esas alınarak eğitim sistemimizi, tamamen gözden geçirecek ve kaliteyi merkeze alan bir dönüşüm programı uygulayacağız. Eğitim sistemini yeniden yapılandıracağız'' diyerek temel öncelik olarak eğitimde niteliğin öne çıkarılacağı hedefi konuluyor. Kaliteyi merkeze alan bir dönüşüm programı, okulu öne alıp, sınava hazırlık süreçlerini azaltan, şekle ve törenselliğe değil, içerik ve işlevselliğe önem veren, öğrenciyi ve aileleri rahatlatan bir anlayışla eğitim sistemini hedefleyen söylem öne çıkıyor. 61. Hükümet Programı; YÖK?ü kaldırmayı hedeflemeden, reforme etmeyi ve bu yolla özerkliğin sağlanabileceğini ifade ediyor. Üniversite sayısının 76 dan 165?e çıkarıldığını ifade eden programda üniversitelerin kendi özgün gelişme alanları içerisinde yarışacağı rekabetçi bir ortam oluşturulması ve özel sektörün üniversite kurmasının önünün açılması hedef olarak vurgulanıyor. Yeni kurulan üniversitelerin öğretim üyesi açığını hızla kapatmak için öğretim üyesi yetiştirme programlarını yaygınlaştırılması hedefleri öne çıkıyor. Programda kültür politikalarına ilişkin; ?Kültür, toplumsal kimliğimizin en önemli unsurudur. Bu bağlamda, temel hedefimiz medeniyet, kültür ve sanat değerlerimizi muhafaza eden, yeniden üreten ve gelecek nesillere aktaran, evrensel kültüre katkıda bulunan, kültürel farklılıkları zenginlik olarak gören, herkesin kültür ve sanat faaliyetlerine katkıda bulunduğu ve erişebildiği bir toplumsal yapıyı oluşturmaktır? denilmektedir. Son dokuz yılda kültürün hümanist bir tarzda, dayatmadan çok kültürü evrensel bir anlayışla ele alan çok az örnek var. Özellikle Kars?taki heykelin sadece Başbakan istedi diye yıkılması, bunun en tatsız örneğidir.
61. Hükümet Programının TBMM?de gündemin yoğun konuları, ?yemin etme? krizi nedeniyle çok boyutlu olarak tartışılmadığı kanısındayım. Basında da çok sınırlı bir irdeleme vardı. 13-14 Temmuz 2011 tarihli Hürriyet Gazetesinde ülkemizin saygın kültür adamı Doğan Hızlan programın kültür politikalarına yönelik yaptığı değerlendirmelerde ve önerilerde ?Kültür Politikaları? ile eğitim arasındaki ilişkiyi ortaya koyarak orta eğitimde verilen kültürün öğrencilere kitap okuma alışkanlığı, edebiyat zevki ve sanata karşı olumlu bir bakış üretmesi gerektiğinin altını çiziyor. Bu konuda düşünsel dayatmaların olmaması gerektiğini, öğretmenlerin kültürel zenginliğin öğrencilere aktarılmasında çok önemli işlevleri olduğunu belirtiyor. Yayın politikalarındaki güdümlü çalışmaların dar zihinli insanlar yetiştireceğini vurgu yapan Hızlan hükümetlerin devlet kültür kurumlarını özgür bırakmalarını, kendi düşüncelerine, ideolojilerine karşıt da olsa özgürlük alanlarını geniş tutmaları gerektiğini, Devlet tiyatrolarından devlet senfoni orkestralarına, devlet opera ve balelerine kadar, bu özgürlüğün kurumlara bırakılmasını talep ediyor. Hızlan; ayrıca Anadolu?nun her yerinden öğrenci ve öğretmenlerden kitap talebi geldiğini belirterek bilgisayar yanında tüm okullara, kentlere, kasabalara kütüphanelerin kurulmasını öneriyor. Kitap seçiminde ideolojik davranılmamasının önemini belirtiyor.AKP iktidarının dokuz yıllık ve iki dönemlik eğitim-kültür alanındaki politikalarını ve 61. Hükümet programındaki hedeflerini irdelersek ilk tespitimiz ?eğitim ve kültüre bakışta? yeni bir şey olmadığı gerçeğidir. Siyasal iktidar; ekonomik alandaki politikalarını tümüyle küresel-kapitalist dünyanın reçeteleriyle uyum sağlayarak ülkeyi yönetiyor. Bunun eğitime yansıması eğitime ayrılan kaynakların, eğitim yatırımlarının azalması, eğitimi piyasa koşullarına bırakma, eğitimde özelleşme ve eğitimde esnek kadro uygulamaları olarak karşımıza çıkmaktadır. Son olarak Kasım 2010?da yapılan ?tek sesli? 18. Milli Eğitim Şurası kararları bunun somut bir örneğidir. Türkiye; 2010 rakamlarıyla ulusal bütçeden eğitime en az kaynak aktaran bir ülkedir. Bu konuda Afrika ülkelerinin bile gerisinde olduğumuz bir gerçektir. Son dokuz yılda yaşanan budur. Kısacası siyasal iktidar eğitimi ?bir insanlık hakkı? olarak görmemektedir. Önümüzdeki dönemlerde de aynı anlayışla ülkenin eğitim politikalarını yönlendireceği görülüyor. Bu ülkenin yoksul insanlarının eğitim hakkından yararlanmaları artık çok güç?
AKP iktidarlarının bir başka özelliği laik-bilimsel eğitimden çok ?dinsel-muhafazakar? ve uzmanlık yerine yandaşlığı öne çıkaran istihdam ve bakış projeksiyonudur. Bugün eğitim kadrolarında İHL ve İlahiyat çıkışlı öğretmenlerin öne çıktığı, öğretmen alımlarında Din Dersi öğretmeni kontenjanları, İlahiyat Fakülteleri kontenjanlarının olağanüstü artması, eğitim kadrolarındaki atamalarda kadının adının olmaması gibi çokça örnek gösterilebilir. Yine son dokuz yılda üniversitelerin geldiği durum ortadadır. Suskun, içine kapanmış ve ülkenin sorunları karşısında tepki veremeyen, görüş üretmeyen bir üniversite? Siyasi iktidara bağlı, siyasallaşmış bir YÖK ve üniversiteler? Gelinen nokta budur. Bu anlayıştan özerk-demokratik üniversite, üniversite reformu nasıl çıkacak?… 61. Hükümet önümüzdeki dönemde eğitimin niteliğini arttırmak için bir eğitim reformu öngörüyor. PISA-2009 sonuçları ve pek çok araştırma her düzeyde eğitimin niteliğini kaybettiğini çok açık ifade ediyor. Tespit doğru? Ama nasıl olacak? Yeni atanan Milli Eğitim Bakanının basına yansıyan laik, bilimsel eğitime karşı görüşleri ortada? Uzmanlığı dikkate almayan sadece yandaşlığı ve dinsel dünya görüşünü öne çıkaran bir projeksiyonla niteliği öne çıkaran bir eğitim reformu yapılabilir mi? Beyinlerin arkasındaki karma eğitim karşıtlığı ile eğitim reformu yapılabilir mi? Eğitimin niteliğini arttırmak için dershaneler sistemini sorgulamak ve sonlandırmak gerekiyor? Program bunu öngörmüyor. Nitelikli öğretmen yetiştirilmesi ve istihdamı ile de ilgili bir öngörüsü yok. Tüm bunlarla birlikte reform yapmak olası mı?… Keşke olabilse? Zira eğitim reformu daha iyiyi aramak, eskiyi aşmak demektir. Eğitim reformu; nesnelliği öne çıkararak, akıl ve bilimin bulgularıyla çocuklarımızın okullarda kendilerini yeniden keşfetmelerine olanak sağlamak demektir. Öğrencilerin beceri ve yeteneklerini öne çıkarmak, öğrencileri ulusaldan evrensele sanatla, demokratik barış kültürüyle donatarak yaşam sevinci vermenin adıdır reform. Kısaca eğitim reformu; üretken, sorgulayan, özgür genç insanların eğitim iklimini yaratmanın adıdır. Cumhuriyet tarihimizde eğitim ve kültür alanında 1923-1946 arası çok önemli adımların atıldığı bir döneme karşılık gelmektedir. Özellikle 3803 Sayılı Köy Enstitüleri Yasası eğitimde niteliğin arttırılması, eğitim hakkının yaygınlaşması ve insan, sanat, demokrasi merkezli bir eğitim ile yoksul halk çocuklarının hayatlarının değişimi, anlamlaşması eğitim tarihimizin en önemli zenginliğidir. Eğitim reformu projeksiyonu sunanların bu zengin deneyimden yararlanmalarını diliyorum. Ayrıca %50?ye yakın oy almış bir siyasal hareketin artık rahat davranarak ?tek sesli? değil de kendisi gibi düşünmeyen eğitim örgütlerinin de reform çalışmalarına katarak onların düşüncelerinden, deneyimlerden yararlanma yolları bulmasını dilerim. Siyasal iktidarın bunu yapacak ?demokratik kültürü? var mı? Yaşayarak göreceğiz?