Lale * Melih Cevdet Anday

Ellerimle soydum seniTaç yaprakların açması gibiNar gibi diş dişti tazeliğin. Ah şakıyan ormanı solukların,Öpüşün, bakışın yüreği,Soran diri sessizliğinde. Bağladım seni dişlerimleDoymak bilmez ipek böceği gibi,Ay gibi yarıktı kırmızılığın. İki dilim lâle döşekte

Kendi Başına * Melih Cevdet Anday

Yağmurla ses olup çıksın,Dallansın dumanlı ağaçta bensiz,Vursun yürüyen şafağa gölgesi, Gülde dolaşan arı gibi göksel,Suyun kabuğunda gerçek parıltı,Başağı sallayan ay gibi, Arabasız bir yıldızın kamçısıGibi kıvrılsın gökyüzünde seçik,Gün gibi boyasın denizi, Ekmeğin yanında tuz gibi esmer,Su anıtı gibi her yerde olsun,Kimi desin, “Kimin bu sevi?”…

Hep Sonrası * Melih Cevdet Anday

Akşam sona ermek üzere. Akşam değil.Sonra? Sonrası gece. Koylar gördümTanınmamış resuller gibi. Ama ben geceyiBilirim. Sonra? Sonrası düşleri,Bütün düşleri. Küçük bir kuş vurdum,Topal kaldı Temmuz'da. Sonra?Sonrası sabah, dağdan indimGünün yamacına. Baktım o değil,Değil küsken tanıyan beni.Komşuları gördüm sonra da,Bir bildikleri varmış gibiAkşama bakıyorlar ve geceyi…

* Melih Cevdet Anday Hayatı

Melih Cevdet ANDAY (1915-2002) 13 Mart 1915'te İstanbul'da doğdu. Saraylı bir babanın oğluydu fakat orta halli bir ailede, tahmin edilen sıkıntıları çekerek büyüdü. Babasını ?sevmiyor?, onunla hayat duyumu ve ideolojisi uyuşmuyordu. Ankara Taş Mektep?ten Orhan Veli ve Oktay Rifat?ın sınıf arkadaşıydı. Bir süre Belçika?da sosyoloji…

Mehmet Zaman Saçlıoğlu * Lodos

Son parçasını giysiminAl, gökyüzüne savurAkıl ışık gibidir çıplakArdından gelen yağmur. Denizin hırçın çocuğuKöpüklü atlarınla gelÖnümde dur! Uzakadadan gelen şişeyitaşlara vur! Hazır ruhumyanıtlamaya mektupları. Ey iki anneli yaratıkSuskunların soluğuDenizin yıkadığı lodosToprağın kuruttuğuGetir bütün kıyılarınıGöğsümde uyu.

Mehmet Zaman Saçlıoğlu * Ayrılmak

Dal gibi kırılan bir sesti kurakTahta merdivenden yuvarlandı cevizBu sert anı kalın bir denkte kalsınYağmurdu anımsarım, seldi de, yine çorak.Öpüşürken yalnızlık ne acı ne uzakDudak ve sessizlik, sessizlik ve kulak.Nasıl söz bu çelik, içinde su tutsakMühürmüş bulduğum meğermiş tuzakUçurtmam uzaklaşır düğümleri açtıkçaHer ölüm geldiğinde pekişiyor…

Kekre * Mehmet Sadık Kırımlı

hayatla,uzun koşuya çıkmış minik bir zerreydiniz.bir gövdenin teri olmanızı önermiştim size,olmadı. azgın deniz çekmişti uyaklarını üstünüzden.hani ayaza serdiğiniz ıpıslak sözcükler vardı ya; üstüne giydirdiğiniz elbiseydi dilinize.keskindi sözleriniz, (tenimde yara).oysa dokunup geçtiğim ince gövdenizlekuytu bir gölgeliğe serinliktiniz.“sersefıl” halimle yoktu ki kimsem;“yaz bitiminde” hangi yaz gelecek diyeaçmasını…

Hüzün… * Mehmet Sadık Kırımlı

orada ıslanmış çimenlerin üstündeoturup duruyor bıraktığınız hüzünuzun boylu yolunşakaklarına kar yağmış ağaç gibisağa sola bakınan aklınızyaprak döküyor bu olumsuzluğa “hüzün şakaya gelmez” diyor, eşiklerdeuzayıp bekleyen o derin suskunluk, kalkıp gidersözcükler artık bir şey anlatmıyor bizebak işte çıkıp geldiağzı olmayan testiden su içen örümcekürkek bir gölge…

Zeytin Tanesi * Mehmet Sadık Kırımlı

gözlerin iki zeytin tanesisonsuza açılan iki pencere ağzın ve dilinbiri kış, diğeri baharyepyeni birer ev geçip yerleştin içinemevsimlerin sevindimbütün ağaçlar uçuştukuştu işte; kuştu! susadı uçan çocuklarsus kesildim, susss… iki zeytin tanesiydi gözlerinalıp eve getirdimbir dilim kavun ve beyaz peynirle oturup bir kadeh rakıyabir dünya meze…

Sevgili * M.özer Ciravoğlu

İnanölçüsü yok yaşamınToprağın altıgöğün üstü sensin Ne acıPırıltılı mavi özlemihiçyaşamamış güzeller Arkadaşım yoksevgilikır kokusu yok Artık anlamıyorum kendimiSen misin o!

MAZHAR ALPHAN * İstanbul'da Sonbahar

Uçuşur kubbelerden avlulara kuşlarUlu çınarlar yaprak dökmüş kuşlar ki nerde kışlarGüneş batar efsaneleşir İstanbul?un surlarıRüzgâr anlatsın savrulan yapraklar gibi asırlarıİstanbul şehri böyle binlerce sonbahar görmüştürHer renk anaforlaşıp sihri bir saltanat sürmüştürDeniz bulutlarla kaynaşıp yapraklarla oynaşırHer yalı bir senfoni gibi sularda şapır şıpırYollar ki uzun kısa…

Mazhar Alphan * Kimlik

Irıp ırıp bordamda Artvin birazDokuz yüz kırk bir sokak sarmaşık birazBiraz da esinti uzun ince yıllardan Kat yirmi yedi, blok on dokuz Mumcu'daRüzgârlardan mayıs adalardan HayırsızBiraz hoyrat biraz postal günlerden Sofistsin Alphan diyor bir martıKuşluk vakti adamda biraz denizgezmişBiraz da güneş pulluk balkanda Dalından silkelemek…

Mazhar Alphan * Çat Kapı

Mor küpeli gemileri çeker İstanbul?uİstanbul dediğin senin yamalı bohçaÇat kapı kedi köpek / martılar Hangi eşikten ayağını atsan boyalı çarşıÇarşı çarşı değil her biri kirli çamaşırİstanbul?un sokakları ağız dalaşı İskeleti çıkmış bir kalabalıktır İstanbulAyağını nereye uzatsan AnadoluCümbüşleri bir beni yakar bir de Gevher?i İstanbul İstanbul…

Uzaklıklar için * M.mahzun Doğan

Susar. Bir venüs heykelinin dizindeki çatlaktır susması.Bir Lenin rozeti, susmanın yakasında,Trabzon?da, Rus pazarında, yaşlı bir kadından alınmış bir gece vakti. Fotoğraftaki annesininyakışsın diye omuzlarının arkasına, dağlar yaratır duruşundan, henüz haritacıların keşfedemediği. Ben kimi sevmişsem, uzaklarda?uzaklarda? Susar. Mavi bir düşü parlatır, uykunuzdan fırlayan bir bıçaktır susması.Bir…

Son Şiir * M.mahzun Doğan

Neydim, niçindimBalkana bir serçe Onun içindimÖptükçe bir nehri Bu göğü bir kadın onarırDedimse de… GömüldümPoyrazın kalbine Neydim, niçindimBir kelebek, ömrümün bahçesine Patika, Nisan-Mayıs-Haziran 2005

Hüznü Güzelleştirir Yüzün * M.mahzun Doğan

çırılçıplak soyunuverirsin suçsuzluğunuçırpınır bileklerde kelepçe hüznü güzelleştirir yüzündeli rengine gökyüzünün bilirim sabırsızlığınıdalgalar mı okşadı martılar tutuşmuş saçlarınter basar uykularıma bıçkın bakışların çılgınlıklara bilenir yürekunutabilir miyim, gözbebeklerinin tokalaştığı o anı yalar geçer düşlerimi mahzun bakışlı aygizemli deryalar akar elektrik tellerinderüzgâr ellerime unutur renginialnım pencerede meydan okuyuşunu…

Eşkiyanın Elleri, Fesleğenler ve Kanayan * M.mahzun Doğan

Sesinden öpemedim, dokunamadım gülüşüne, yüzünle uyandım daSerseri bir güneş, çıplak ayaklarının hiç basmadığı bir balkondaPervazına, teneke kutularda fesleğenler, filbahriler dizmediğinbir pencereden elbette eksik görünüyor Ankara. Ne yapsamonarılmayan kırık bir gök, gri bir gürültü Sevgi Sokak. Aşklar daYaramı öpüyorum, o hep büyüyen yaramıdudaklarda… boyunlarda…Öpemedim gülüşünden, dokunamadım…

1 3 4 5 6 7 22