Yerel ve Ulusal Medya

Manisa’da gerçekleştirilen 18.Yerel Medya Eğitim Semineri oldukça önemli bir organizasyon olarak gözüme çarptı. Seminer eğitim için ne kadar yeterli olabilir tartışılır ancak medya mensuplarının gereksinim duyduğu bilgiyi az da olsa verebildiğini kabul edelim.
Organizasyonun Manisa’da gerçekleştirilmesi Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın Manisa’ya akıttığı nimetlerden biri tabii. Manisa bu konuda yeterince ilgi alaka görüyor bana göre görmesi de gerek. Çünkü herkes tabii olarak kendi memleketine nimetleri akıtmaya çalışıyor ve şimdi sıra Manisa’nın. Bülent Arınç’ın esas memleketi ile ilgili spekülasyonlar var ama o kadar Manisa’ya dönük çalışıyor ve alaka gösteriyor ki hiçbir spekülasyonun önemi kalmıyor. Manisa’da yerel medya oldukça etkili ve bu çok önemli bir husus. Her iktidar yaptıklarının görülmesini duyulmasını duyurulmasını elbette isteyecek. Ama bağımsız ve tarafsız medyayı desteklemek ve istemek her babayiğidin harcı olmuyor.
Basının ve yerel medyanın önemini kavramış bir Başbakan Yardımcısına merakla şu soruyu sorma hakkını kendimde görüyorum. Basının önemi bu kadar açıkken ve bağımsız medyanın oluşması ve güçlenmesi demokrasi adına tartışılmaz bir gerçek olarak ortada duruyorken bazı ulusal medya kuruluşlarını verilen vergi cezalarıyla neredeyse bitirmeye yönelik politikaneyi anlatmaya veya ispat etmeye çalışıyor. En azından bu şüphe neden yaratıldı?
Denilebilir ki bağımsız yargı bu olayı çözecek ancak ülkemizde Yargı’nın da bağımsızlık ko-nusunda çözülmeyi bekleyen endişeleri olduğu da bir gerçek. Ayrıca Avrupa Birliği ilerlemeraporuna girmiş bir olaydan söz ediyoruz. Bu konuda dış dünyadan üstünden atlayıp geçilemeyecek tepkiler alıyoruz.
Basın ancak bağımsız, tarafsız ise bir anlam ifade ediyor. Yoksa herkesin kendini dev aynasında görmesi işten bile değil.Al gülüm ver gülüm medyacılığı ile bir yere varılamaz. Medyanın önemli görevlerinden biridir “kral çıplak” demek. Manisa’da böyle önemli bir organizasyona imza atmış bir iktidardan “basının bağımsızlığı ve tarafsızlığına” daha çok önem vermesini ve bu konuda hiçbir şekilde kimseyi şüpheye düşürmemelerini beklerdim. O kadar özgürlük, demokrasi dedikten sonra başka türlü davranmaları kabullenilecek bir tutum değil.
* * *
DİPLOMASİ DENİLEN BİR SANAT VAR
Gerek ulusalda gerekse yerelde herkesin yakındığı hatta içinde bulunanların daha çok yakın-dığı bir durum var. Tatsız bir şekilde tartışmak, bunu yaparken de olabildiğince kaba sözler davranışlar sergilemek, saygısızca davranışları hiçbir çekince göstermeksizin sergilemek.Öyle rahatsız edici bir durum ki, eminim hiçbir bu nedenden ötürü kimse yaptığı işi severek yapmıyor. E böyle olması da gayet normal…Özellikle resmi toplantılar hatta resmi olmayanlarda bile bir ustalıklı sanatın eksiklikleri olabildiğince açık hissediliyor.Bu diplomasi dediğimiz, bir de hitabet sanatı dediğimiz bir sanattır.Öyle ki isteyen istediğini açıklıkla ifade edebilir ve duygularına ve düşüncelerine hakimiyetini de kaybetmez. Ben birçok yöneticinin bu sanatlardan haberi olmadığı ve bunun çok eksikliğini yaşadıklarının farkındayım.
Hitabet sanatı ve toplantılarda ya da insan ilişkilerinde kullanılacak dil olan diplomasi sanatıile ilgili bilgiye gereğince önem verirlerse hem daha düzeyli tartışabilecekler hem de yaptık-ları işten zevk alabilecekler. Dünyanın bütün liderlerine bakıyorum da en iddialı sözü bile o kadar ölçüye bağlayarak açıklıkla ifade ediyorlar ki şaşırıyorum.Onların az bir enerji sarf ederek söyledikleri iddialı sözleri bizimkiler bağıra çağıra, ağlaya sızlaya bir saatte zor anlatıyorlar.O da kim nasıl isterse öyle anlıyor zaten ve çoğu yöneticinin bu çabaları bile boşa çıkıyor. Bilimden istifade etmenin zamanı asla geçmez. Hayatı kolaylaştırmak bizim elimizde…