Uygar Olmak…

Sokaklara açılan bahçeler vardı. Kimse “kimseden”, kimse “etrafta dolaşan kedi ve köpeklerden “ şikayetçi değildi. Çomar’dı, Mestan’dı adları.Yemekler çöpe dökülmezdi.Sokaktakiler için bir kıyıya, bahçelerden bahçelere gezenler için bahçenin bir köşesine bırakılırdı.
Hepsinin görevi vardı. Binlerce yıl öncesi doğalarından kopartıp , görevler biçerek aramıza katmıştık.Güdülerinin yok olmasına sebep olmuş, insanoğlunun eline muhtaç hale getirmiştik. Zaman zaman “modern” dediğimiz ülkelerin etkisinde kalarak yok etmelere girişmişsek de geçmişimizden, kültürümüzden kalan izlerle barışık yaşayıp gidiyorduk.
Ne yazık ki bu sevgi ve saygı bahçeler kat kat binalarla betona, yollar asfalta dönmeye başlayıncaya kadar sürdü. Evlerdekiler, bahçedekiler “ doğaları” diyerek sokaklara bırakıldı. Bir de isim takıldı onlara. Sokak kedisi, sokak köpeği dendi.
Onların da bir zamanlar yuvası vardı. Şimdi sokağa terkedilmişlerdi. Sokak çocuğu olmadığı, sokağa terkedilen çocuk olduğu gibi !
Sokaklarda yaşam savaşı vermeye başladılar. “Medeniyet” adına bu canların yok edilmesi, gözler önünden kaldırılması istendi. Yok etmeyi “uygarlığın” göstergesi saydıklarının farkında değillerdi. Bir anlamıyla uygarlık “barbarlık” ın karşıtı olma durumudur. Sokakta yaşayan canların ortadan kaldırılmasını isteyenler en barbar düşünceyi sergiliyordu.
Uygarlık demek, af ve hoşgörü demektir.(Hasan Rıza Soyak, Fotoğraflarla Atatürk ve Atatürk'ün Hususiyetleri, 1965, s. 29). Zulüm, uygarlıkla uyuşamaz. 1920 (Nutuk III, s. 1182).
Gökdelenlerin çokluğu “uygar “ olma kıstası değildir. Uygarlık ; O gökdelende yaşayan insanoğlunun kuş cıvıltısına, sokağının bir köşesinde bir kedinin , köpeğin yaşamasına gösterdiği hoş görüdür .
Uygarlık ; “ aquapark “ yapıp, sokağındaki kedi , köpekleri toplayıp başka yerlere bırakmak, öldürmek değildir.
"Gözümü rahatsız etti" denilen kopekleri toplamak yerine, bu rahatsızlığı duyan kişileri ikna etmek, bilgilendirmektir “uygarlık”.
Uygarlık bilinci dünyada hiçbir canlıya işkence yapmayı, yok etmeyi haklı görmez. Siz bu bilinci vermezseniz “uygarlık” adına yaptırdığınız herşey yıkılmaya mahkumdur. En basit anlatımıyla, okul içindeki kırık çeşme muslukları, kırık park bankları, oturma yerlerinde çerez kabuğu tepecikleri , yolunmuş çiçekleri, çim sahanın ortasında oluşmuş patikalarıyla parklar, kırılmış ağaç dalları, yırtılmış otobüs koltukları, yerlerdeki balgam, pencereden dışarıyı seyreden kediye uzaydan gelmiş gibi bakan dışarıdaki çocuk görüntüleridir uygarlık seviyesi.
Uygar olmak sokakta kedinin, köpeğin olmaması değil sokaklarda yaşam savaşı vermelerine sebep olduğumuz bu canları öldürmeden, yerlerinden etmeden bilimsel, insani yolları uygulamak, uygulayanlara destek olmaktır. Vicdani ve yasal görevini yerine getirerek sokağın bir köşesinde, kimseyi rahatsız etmemeye özen göstererek bir canı besleyeni şikayet etmek , karşı çıkmak uygar olmanın adımı değildir.
Anadolu topraklarında hayvanlar sevgi ve saygı içinde yaşarken, Avrupa kedi-köpekleri bağnaz , yobaz bilgilere dayanarak yok etmenin karşılığını vebanın aldığı binlerce insanın canıyla ödedi. O dönemlerde uygar olan kimdi ?

Elisee Recus, 1880'lerdeki halimizi anlatıyor: "Türklerdeki iyilik duygusu, hayvanları dahi kucaklamıştır. Birçok köyde eşekler haftada iki gün izinli sayılır… Türklerle Rumların karışık olarak yaşadığı köylerde ise, bir evin hangi tarafa ait olduğunu kolaylıkla anlayabilirsiniz. Eğer evin bacasında leylekler yuva yapmışsa, bilin ki o ev bir Türk evidir."

La Martin, Doğaya Seyahat adlı eserinde, Osmanlıdaki hayvan sevgisini şöyle anlatıyor: "Bizim memlekette de başıboş bırakılan veya azarlanan bu zavallı hayvanların hepsine şefkat ve merhamet teşmil ederler. Bütün sokaklarda mahalle köpekleri için belli aralıklarla su kovaları sıralanır. Bazı Türkler de, ömürleri boyunca besledikleri kumrular için, öldükten sonra onların hayatlarının devam etmesi için vakıflar tesis edip, kendilerinden sonra da yem verilmesini sağlarlar".
XVII. Yüzyılda Osmanlı ülkesini gezmiş olan Fransız Avukat Guer : "Türk şefkati, hayvanlara bile şamildir" dedikten sonra şu örneği veriyor: "Hayvanları beslemek için vakıflar ve ücretli adamları vardır. Bu adamlar, sokak başlarında sahipsiz köpeklere ve kedilere et dağıtırlar… hastalanan kedilerle köpeklerin tedavisine ait bir hastanenin varlığından söz etmektedir.
Prof. Sibai ise hayvan vakıflarıyla ilgili olarak şu bilgileri vermektedir: Eski Vakıf geleneğinde hasta hayvanları tedavi ve otlatma yerleri mevcuttur. Çalışma gücünü yitirdiğinden sahiplerinin yem ve bakımını kaybeden aciz hayvanların otlanması için zamanında vakfedilmiş bir yerdi. Bu hayvanlar ölünceye kadar orada otlanırdı. Vakıflar arasında, kedilerin yiyip uyuyacağı ve gezineceği yerler de vardı. Öyle ki, her gün yiyeceklerini bulmakta hiçbir güçlük çekmeyen yüzlerce kedi, buranın demirbaşı durumunda idi.
Sokaklarda kedi ve köpekler beslenebilir. Bu “uygar “ davranış yasalarımızda da yer almıştır.Çöp konteyner altına ya da yanına ; sokağınızdaki kedi, köpekler için yiyecek bırakabilir, sokağınızın uygun bir yerine su kabı koyabilirsiniz. Aslında bu görev belediyelere verilmiştir ancak “uygar “ insan yani yok etmek yerine yaşatmayı seçenlerden olarak bizler de bunu yapabilir, belediyeye yardımcı olduğumuz gibi çocuklarımıza da örnek olabiliriz.Elbette belediye özel kaplar koyarsa bu uygar davranış geleneğimizin ve kültürümüzün devamı olur.
Sevgi ve saygılarımızla,