Üvez Ağacı

Bahçenin sınırlarında bulunduğunu söylediğim tanımadığımız ya da tanıyamadığımız ağaç, yıllardır meyvesini görmez olduğumuz eski dost Üvez?den başkası değilmiş. Önceleri minik armut biçimi ve son derece ekşi meyvelerini görüp tadına baktığımızda yabani bir elma veya armut sanmış pek önemsememiştik. Ama günler geçip de yaz sonlarına doğru meyveler kahverengi ve pembemsi küçük sarı armutçukları andırmaya başlayınca anladık birden. Bu çocukluğumda babamın dallarıyla salkım halinde eve getirip balkona astığı ve meyveleri yumuşayıp kahveleştikçe koparıp yediğimiz üvezdi.
Yeniden, hem de kendi bahçemizde buluştuğumuz üvezleri sevinçle topladık, olgunlaştıklarında yıllar önceki çocukluk coşkusuyla nasıl yediğimizi anlattım eşime: ?olgun meyvenin tepesinde minik bir delik açarsın, sonra da o noktadan pipetten sıvı çeker gibi içine çekersin, püre kıvamında tatlı meyveyi tadına varmak için dilinin üzerinde bir süre tutar, dağılıp gitmesini beklersin? diyerek. Aynı tarifi yaparak komşularımızla da paylaştık bu güzel meyveyi.
Daha sonra inşatta yorulup, köy kahvesinde nefeslenen eşim yeni komşularımıza üvez ağacından söz etmiş. Onlar da aşina oldukları bu meyveyi ilaç niyetine dondurup kış için sakladıklarını söylemişler. Çünkü incir yedikten sonra şekeri yükselen biri üvezi yediğinde şekerinin çabucak düşüverdiğini görmüş, bunu farkedeli beri üvezleri daha uzun süre el altında bulundurmak için olgunlaşınca buzluğa atıp, gerektikçe yiyorlarmış. Ayrıca çiçek açma zamanı toplanan üvez yapraklarının kaynatılıp çay gibi içilmesinin de aynı etkiyi yaptığını anlatmışlar. Kaç tane meyve yendiğinde ya da ne kadar üvez yaprağı çayı içildiğinde şekeri düşürüyor bilemiyorum ama, yaptığım bazı araştırmalar da bu keşfi doğrular nitelikte.
İnternetteki mini araştırma Üvezin sandığımızdan çok daha değerli bir ağaç ve meyve olduğunu gösteriyor. Örneğin Avrupa?da nesli tükenmekte olan ağaçlar sınıfında yer aldığını, üretimi ve korunmasının teşvik edildiğini öğrendik. İngilizce?de ?Service-Tree? ya da ?True Service-Tree?, Fransızca?da ise ?Cormier? olarak tanınan bu ağacın Latince adı ?Sorbus Domesticus,? ?Rowan? olarak tanınan ve genellikle bu ağaçla karıştırılan ise Türkçe?de yabani üvez diyebileceğimiz bir tür. Romalılar zamanında çok değer verilen Üvez Ağacının meyveleri bağırsak rahatsızlıklarını tedavi etmekte ve elma şarabında koruyucu olarak kullanılıyormuş. Ahşabı çok sert ve dayanıklı olduğundan mekanik parçalar, kakma işleri ve ölçü aletleri vs. yapımında tercih ediliyormuş. Günümüzde ise, fermente olabilen meyveleriyle elma şarabında koruyucu olarak, yüksek kaliteli likör üretiminde ve marmelat yapımında hala kullanılmakta, ama az bulunur olduğundan ahşabı pek kullanılmıyor. Bununla birlikte Üvez Ağacının kaliteli genlere sahip olanları seçildiği takdirde ekonomik potansiyelinin de yüksek olduğu belirtiliyor. Orta Avrupa?da çok nadir bulunduğu ve nesli tükenmekte olduğu için korunmaya değer biyolojik kaynaklardan biri olarak görülüyor.
Araştırma sırasında rastladığım ilginç bir yazıyı kısaca aktarmadan geçemeyeceğim. Augusta Paton tarafından kaleme alınmış belgede İngiltere, Worcestershire?da ?Wyre Forest? adıyla bilenen ormanda bulunan kadim bir Üvez Ağacı?nın öyküsü yer alıyor: Bir zamanlar Wyre ormanında çok yaşlı ve büyük bir Üvez ağacı varmış. Çok eski zamanlarda yabani üvez ağacının koruyucu güçleri olduğuna inanılırmış, gerçek Üvez Ağacı ise bu bakımdan daha da üstün kabul ediliyormuş. Hatta kurutulmuş meyve ve yapraklarının büyüden korunmak amacıyla evlere asılması adeti 1867 yılında halen devam etmekteymiş. Bu yüzden, belki de Romalılar tarafından getirilip olduğu yere dikilmiş olan bu Üvez Ağacı herkesin göz bebeğiymiş. Bir kısmı kurumuş olduğu halde sadece en tepedeki dallarında çiçek açıp meyve veren bu yaşlı ağaca ülkenin dört bir yanındaki botanikçiler büyük önem verir ve saygı gösterirlermiş.
Hatta 1858 yılında ormana keşfe gelen doğabilimcilerden oluşan kalabalık bir grup bu ağacın altında yemek molası için buluşmuşlar. Ancak kadim Üvez Ağacının öyküsü biraz acıklı bitmiş, bundan dört yıl sonra yaşlı ağaç tamamen yanıp kül olmuş, daha doğrusu yakılıp kül edilmiş. Bu alçakça suçun faili kötü namıyla tanınan kaçak bir avcıymış. Toprak ağası tarafından daha önce epey ağır kabul edilebilecek bir cezaya çarptırılan avcı, onun bu ağaca düşkünlüğünü bildiğinden intikam almak için ağacı köküne kadar yakmış. Adalet hızla tecelli ettirilerek, başka bazı çiftlik binalarını da kundaklamakla suçlanan avcı ömrünün kalanını geçirmek üzere ?Botany Bay? e gönderilmiş (eğer bu körfez Avustralya?daki ?Botany Bay? ise ceza ağırdan da öte olmuş). Bu arada kadim ağaçtan geriye kalan kararmış kütük ve bir kaç ana dal tanınmış botanikçi George Jorden tarafından dikkatle toplanmış ve bunlardan dört kadeh yapılmış. Kadehlerden birinin kenarı ve ayağı, üzerine ağacın çiçekleri ve yaprakları işlenmiş gümüş bantlarla süslenmiş. Bu kadehin hediye edildiği klubün üyeleri de 1864 yılında yaklaşık 80 üyesiyle kadim ağacın eskiden olduğu yerde bir anma töreni düzenleyip yazıp besteledikleri uzun bir ağıtı çalıp dinlemişler. 1911 yılında ise eskiden ağacın durduğu yere bir anıt ve meraklı bir yetiştiricinin büyütmeyi başardığı genç Üvez fidanları dikilmiş.
Masal tadındaki bu gerçek öyküyü öğrendikten sonra, bahçemizdeki Üvez ağacı gözümüzde adeta mitolojik bir karaktere büründü. Hele bir de eski zamanlardan kalan ?bahçesinde üvez ağacı olanın bolluk ve bereketi hiç eksik olmazmış? inanışı buna eklenince, bizim de bahçemizde bolluk ve bereketin hüküm süreceği güzel gelecek günlere inancımız iyice pekişti. Sözü yine masalsı bir deyişle bitirelim: ?gökten üç elma düşmüş, biri bunu okuyanların, biri doğaya kaçmak için uğraşıp didinenlerin, biri de bu yazıyı yazanların başına…