TÜRKİYE'DE ÖĞRETMEN EĞİTİMİ,SORUNLARI VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ * Prof. Dr. Yusuf Avcı

Prof. Dr. Yusuf Avcı İstanbul Üniversitesi Hasan Ali Yücel Eğitim Fakültesi Dekanı
Giriş: Tarihsel gelişim içinde[1,2,5,7,11] öğretmen eğitimi değerlendirildiğinde öğretmenlerin nerede ve nasıl yetiştirildiği büyük önem arz etmektedir. 1982 yılına kadar, Cumhuriyet öncesi dönem dahil olmak üzere, öğretmen yetiştiren kurumların hepsinde görev alan eğiticiler başarılarıyla sivrilmiş, kendilerini alanlarında kanıtlamış orta öğretim kurumları öğretmenleri veya Milli Eğitim Bakanlığı yöneticilerinden oluşmaktaydı. 1982 yılında öğretmen yetiştirme işlevinin üniversitelere devri ile ilk defa, öğretmen eğitimi bir usta çırak ilişkisinden çıkarılarak akademik bir uğraş haline dönüştürülmüştür. Böylece yeni dönemde, öğretmenleri eğitenler bilgi ve deneyim aktarımının yanında eğitim ve öğretim sorunlarına akademik çalışmalarıyla bilimsel katkıda bulunan akademisyenlerden oluşmaktadır. 1998 yılında gerçekleştirilen yeni düzenleme ile üniversitelerin eğitim fakültelerinde yürütülen öğretmen eğitimi yeni bir sisteme bağlanmış[13] ve ilk yıllardaki uyum dönemi sıkıntıları[10] da bir biçimde sona erdirilmiştir. Bu düzenlemeye göre, bazı istisnalar[3] olmakla birlikte, ilköğretim okullarında görev yapacak öğretmenler eğitim fakültelerinin lise ve dengi okullara dayalı dört yıllık lisans programlarında yetiştirilmektedir. Orta öğretim kurumlarında görev yapacak öğretmenler de eğitim fakültelerince yürütülen fen ve/veya edebiyat fakültelerinin lisans programlarına dayalı bir buçuk yıllık tezsiz yüksek lisans programlarında yetiştirilmektedir.
Günümüzde öğretmenlerin hangi kurumlarda yetiştirildiği konusunda yapılan bu kısa tespitin ardından, öğretmenlerin nasıl yetiştirildiklerine göz atmak yararlı olacaktır. Yukarda da belirtildiği gibi, öğretmen yetiştirimindeki temel ilkeler eğitim tarihi boyunca belli bir evrim geçirmekle birlikte, öğretmen eğitiminde öğretim programlarının belli bir oranda alan dersleri, kültür dersleri ve bilginin aktarılmasıyla ilgili pedagojik formasyon derslerinden oluştuğu gözlenmektedir. Öğretim programlarına paralel biçimde öğretim yöntemlerinde de doğal gelişmeler yer almaktadır [4]. Eğitim fakültelerinde 1998 den beri uygulanan lisans öğretim programları günümüzde Yükseköğretim Kurulunun koordinatörlüğünde yeniden gözden geçirilmektedir. Yeni ders programlarının yaklaşık yüzde 50?si alan dersleri, yüzde 20?si kültür dersleri ve yüzde 30?u formasyon derslerinden oluşmaktadır. Bu uygulamanın getirdiği ders programları 2006-2007 eğitim-öğretim yılından itibaren uygulamaya konulmuştur [12]. Yeni programlar, yeterli alan bilgisine ve belli bir kültürel gelişime sahip öğrendiği bilgileri öğrencilerine aktarabilen ve öğrencilerine öğrenmeyi de öğretebilen öğretmenlerin yetiştirilmesini hedeflemektedir.
Sorunlar ve çözüm önerileri
Türkiye?nin öğretmen eğitimi deneyimi incelendiğinde sorunların her zaman olduğu ve bu sorunların çözümlerinin üretildiği görülmektedir. Bu çözümlerin en çarpıcı olanlarından biri köylere öğretmen yetiştirmeyi amaçlayan Türkiye?ye özgü Köy Enstitüleri deneyimidir. Günümüzde de genel olarak eğitimin, özel olarak da öğretmen eğitiminin sorunları çeşitli panel, toplantı ve sempozyumlarda tartışılmaktadır. Bu tartışmalarla sorunlar ve çözüm önerileri yeteri kadar incelendiğinde gerçekçi, bilimsel bulgu ve verilere dayanan çözümlere ulaşılmaktadır. Bunun en güzel örneklerinden biri Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmenlerinin yetiştirilmesine yönelik olarak varılan çözümdür. Bu öğretmenler artık ilahiyat fakülteleri yerine eğitim fakültelerinde yetiştirilmeye başlanmıştır. Bu sorun son yıllarda çeşitli düzlemlerde tartışılmış [3] ve 2006 yılında ilahiyat fakültelerindeki Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öğretmenliği programları eğitim fakültelerine Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Eğitimi Bölümleri olarak aktarılmıştır. Böylece, bu öğretmenler de diğer öğretmen adayları ile birlikte, aynı ortamlarda, aynı koşullarda yetiştirilecek ve öğretmenlik mesleğinin asli unsurları haline geleceklerdir.
Son yıllarda öğretmen eğitiminin sorunları ve çözüm önerilerinin tartışıldığı en önemli ve en kapsamlı toplantılardan biri kuşkusuz 13-17 Kasım 2006 tarihlerinde düzenlenen 17 Milli Eğitim Şurası?dır. Öğretmen eğitiminin güncel sorunları ve çözüm önerileri ağırlıklı olarak ?Küreselleşme ve AB Sürecinde Türk Eğitim Sistemi?nin tartışıldığı ikinci komisyonda görüşülmüştür [8]. ?Eğitimde Nitelik? alt komisyonunun özgün çalışmaları ile sorunlar İkinci Komisyon Raporunda 16 başlık halinde, çözüm önerileri de 36 başlık halinde yer almıştır. Bu sorunlar ve çözüm önerileri 17. Milli Eğitim Şurası Kararlarına [9] da ağırlıklı bir biçimde yansımıştır.
Öğretmen lisesi sorunu
Yukarda da belirtildiği gibi, 1998 yılından itibaren Yükseköğretim Kurulu ve Milli eğitim Bakanlığının çalışmaları ile öğretmen eğitimi yeni bir sisteme bağlanmıştır.Günümüzde ilköğretim öğretmenleri eğitim fakültelerinin Öğretmenlik Lisans Programlarında, ortaöğretim öğretmenleri de üniversitelerin fen bilimleri, sosyal bilimler veya eğitim bilimleri enstitüleri bünyesinde eğitim fakülteleri tarafından yürütülen Ortaöğretim Alan Öğretmenliği Tezsiz Yüksek Lisan Programlarında yetiştirilmektedir. Böylece, eğitim fakültelerinin öğretmenlik mesleğinin tek kaynağı olması yönünde önemli bir aşama kaydedilmiştir.
Bugün gelinen nokta sevindirici birçok sonucu ortaya koymasına karşın yine de aşılması gereken sorunlar içermektedir. Bu sorunların başında, ülkemizin diğer eğitim sorunlarıyla da yakından ilintili görünen ?Öğretmen Liseleri? gelmektedir. 1998 yılından beri okul öncesi ve sınıf öğretmenleri eğitim fakültelerinin dört yıllık lisans programlarında yetiştirildiğine göre öğretmen liseleri eskiden olduğu gibi öğretmen yetiştiren bir kurum olmaktan çıkmıştır. Bu liseler bir zamanların zorunlu koşulları altında ortaya çıkmış geçici çözüm araçlarıydı. Günümüzde öğretmen liseleri nasıl bir işlev üstlenebilirler? Bu, kendini eğitimci olarak gören herkesi ilgilendirmesi gereken bir sorudur. İlk akla gelen çözüm, bu liselerin öğrencilerini eğitim fakültelerine hazırlamalarıdır. İnsanı biçimlendiren bir meslek olan öğretmenlik mesleğini seçen bireylerin erken yaşlarda bu alana yönelmelerinin önemi göz önüne alındığında, bu görüş kısmen doğru olabilir. Ne var ki, bugün eğitim fakültelerinde öğrenim gören öğretmen adaylarının yaklaşık altıda biri öğretmen liselerinden gelmektedir. Bu oranda bir öğrenci kaynağı için yüz elliyi aşkın öğretmen lisesine yapılan yatırım haklı görülebilir mi? Bu yanlış yönelme ve kaynak israfı günümüz bilimsel anlayışlarıyla örtüşür nitelikte değildir. Öğretmen liseleri eğitim fakültelerine kaynaklık edecekse, bu liseler yeniden yapılandırılmalı, öğretim programları yeniden gözden geçirilmeli ve bunların mezunları, askeri lise mezunlarının harp okullarına girişlerinde olduğu gibi, eğitim fakültelerine öncelikle alınmalıdır. Aksi takdirde, bu liseler genel liselere dönüştürülmelidir.
Vurgulanması gereken diğer bir sorun da Orta Öğretim Alan Öğretmenliği Tezsiz Yüksek Lisans Programlarında yaşanan karmaşadır. Eğitim fakültesi bulunan tüm üniversitelerde ?eğitim bilimleri enstitüleri? kurulmalı ve bu programlar bu enstitüler bünyesinde yürütülmelidir. Bu programların içeriği gözden geçirilmeli, 3,5+1,5 sisteminden vazgeçilerek 4+1,5 sistemi uygulanmalıdır. Bu yapılabildiği takdirde, eğitim fakülteleri ile fen ve/veya edebiyat fakülteleri arasında çekişme sona erecek ve orta öğretim alan öğretmenlerinin yetiştiriminde birlik sağlanacaktır.
Yüksek okullar öğretmen yetiştirmesin
Spor ve meslek yüksek okullarında, açık öğretim fakültelerinde ve benzeri kurumlarda öğretmen yetiştirimine son verilerek eğitim fakülteleri öğretmenlik mesleğinin biricik kaynağı haline getirilmelidir. Benzer biçimde, geçici olarak uygulanan sertifika programları ile öğretmen yetiştirimine de en kısa zamanda son verilmelidir.
Sonuç
Bilgi aktarımcılığı geleneği içinde uzun yıllar kalmış öğretmenlik eğitimi artık bilimsel bir temel alan biçimini almaya başlamıştır. Bilindiği gibi, içinde yaşadığımız zaman dilimi bilgi çağı olarak adlandırılmaktadır. Böyle bir ortamda vurgu bilginin nesnesinde değil, bilgi üreten ve kullanan bireydedir. Bu bireyi yetiştirecek olan öğretmenleri yetiştirecek sistemin uzun yıllar direne geldiği bilgi aktarımcılığı geleneğini yıkması ve yerine akademik anlayışı getirmesi beklenen bir sonuçtur. Bunun için kazanımların korunması gerekmektedir. Eğitim fakültelerinde görev yapacak öğretim üyelerinin ?Eğitim Bilimleri ve Öğretmen Yetiştirme? temel alanında uzmanlaşmış kişilerden seçilmesi büyük önem arz etmektedir. Genel kültür ve formasyon dersleri kesinlikle eğitim fakültesi öğretim üyeleri ve alan dersleri de ilgili fakültelerin öğretim üyeleri tarafından verilmelidir. Eğitim fakültelerinin öğretmenlik mesleğinin biricik kaynağı olması, öğretmenlerin kimlik gelişimine ve onların mesleki dayanışmasına önemli katkılar yapacak ve sonuçta bu katkıların ülkemizin ihtiyacı olan bireylerin yetiştirimine olumlu yansımaları olacaktır.