Susuş * Işıl Soğukpınar

Değerli dostum, duyarlı şair, ressam, anne, üretken insan Seval Aslan?ın çok beğendiğim bir yazısını paylaşmak istiyorum sizinle bu hafta.
Kararsızdı. Bedeni yarı felçli, beyni ıslak sünger gibiydi. Ve hiçbir şey yapmak gelmiyordu, içinden.
?Dünyanın farkında, ama o dünyanın içine karışmadan dolaşırken, sözcükler fısıldanıyordu, Troya Kralı Priamos?un kızı Kassandra?nın kulağına…? şimdi, nerden gelmişti aklına bu öykü! Çok önceden belleğine kodlanmış olmalıydı. Tanrı Apollon onu da lanetlemiş miydi? Derin bir girdapta boğulduğunu hissetmişti. İlk kez. Bugün.
Bu yazı yazma merakına fazla mı kaptırmıştı kendini? Aklı oyun mu oynuyordu, ona? İhtimal vermiyordu. Kesin bir yanıtı yoktu. Nedense her şeyden, herkesten çok uzaklara kaçmak istiyordu. Ama nereye gidecekti? Kafasının içindeki sesler onunla her yere gelirdi. Çözüm değildi. Yoksa umursamadan hiçbir şeyi öylece yatıp uyumalı mıydı? Uyuyabilir miydi? Unutabilir miydi? Bilmiyordu. Boşluk! Sessizlik! Susuş!
Karışıktı aklı. ?Doğru düşünemiyorum? diye söylendi kendi kendine. Birden durdu ve ?İşte, bu!? dedi. Sorunun yanıtını bulmuştu. ?Düşünmek!? ve de ?Akılcı düşünmek!?
Hafızasını yokladı. Çoğu zaman işe yaramıştı. Kalktı, evin içinde bir odadan diğerine geçti, mutfakta mavi bardağından su içti, döndü, sonra salonda eski yerine oturduğunun ayırtına vardı. Bedenini, aklını, ruhunu kararsızlığın kollarına bıraktı. Kıpırdamadan ne kadar zaman öyle kaldığını bilmiyordu. Bildiği tek şey akılcı düşünemediğiydi.
Aslında evin dışında halletmesi gereken çok şey vardı. Akşam yemeği için malzeme almalıydı. Diğer ihtiyaçlar için birkaç yere uğramalıydı. (Bankaya, fırına, kasaba, markete?) Yerlerin, sehpaların tozunu kaç gündür almadığını, çok önceden sipariş aldığı üç yağlı boya tablodan hiç birine başlamadığını hatırladı, arkadaşlarını kaç zamandır ihmal ettiğini? Yapması gereken işleri yarım bırakmış, hiç yapmaması gereken işleri bitirmişti günler önce.
Oysa dün gece Beethoven?in (Silêncio) ?Sessizlik?, (Moonlight Sonata) ?Ay Işığı Sonatı?nı dinlerken keyiflenmiş, ?Uyuyana kadar?* okuduğu kitap onu epeyce meraklandırmıştı. (Geçmiş zaman kipi)
Bugün, ondan önceki gün, daha önceki gün gibi uykusuzdu hatta yorgundu, ama şu anki ruh halinin nedeni bu değil gibiydi.
Sade bir kahve içmeli, beynini uyarmalıydı. Oturduğu yerden kalktı, hızlı adımlarla yeniden mutfağa geçti; dolaptan çıkardığı kavanozun içindeki taze kahvenin kokusunu içine çekti. İşlemeli bakır cezvede pişirdiği kahvesini, annesinden hatıra kalan çok sevdiği ince porselen fincana döktü, bir yudum aldı, bir yudum daha… Komodinin üzerinde duran fotoğraflara gözü takıldı. Annesini ne kadar çok özlediğini düşündü, sonra babasını. Gözleri buğulandı, ama ağlamadı. Ağlasa da gözyaşlarını silemezlerdi. Zira onu yalnız bırakıp erkenden ayrılmışlardı bu dünyadan. Şekersiz kahve pek de işe yaramamıştı.
Çoğu insan acizdi, zor olanı sevmez, üstelik bunu da kabul etmezdi. O da şimdi aynı durumdaydı. Aciz! Masada duran dizüstü bilgisayarını açtı. Ekran koruyucusunun maviliğinde kaybolduğunu hissetti.
Hayat felsefesi olarak süslü paketler içinde sunulan hazır anlamlı sözleri, resimleri, yeni bir şarkıyı, ünlü bir şiiri erişim kaynağı zengin olan Google?dan bulmak ya da arkadaşlarından gelen gönderileri kendi Facebook sayfasında ?beğen, paylaş? elbette ki daha kolaydı. Evrenin penceresi herkese açıktı, nasılsa.
Bu zamanı öldürmenin en zahmetsiz yoluydu, ama faili meçhul bir cinayetten farksız gibi gelmişti ona, şimdi!
?Faili meçhul bir cinayet!? bu sözü sonradan hatırlamak üzere belleğine kodladı. Yeni öyküsünün ana teması olabilirdi. Yazma dürtüsünün nerden geldiğini biliyordu, ancak nereye varacağını kestiremiyordu. Rastgele bir söz, bir davranış, bir ses ya da bir görüntü beyninde kıvılcımlar yaratıyordu. Bunu daha önce yazıya dökmeyi bilmişti. Yine yapabilirdi. Yeter ki, bilinçle ve zaman kaybetmeden kırık dökük düşünceleri bir yerlere not etsindi. Yoksa unuturdu. Sözcükleri akort eder gibiydi, zihni. Aslında yazma isteği onda bağımlılık yapmıştı, nikotin, kafein gibi? Ama ?Bugün değil!? dedi içsesi. ?Bugün değil!? Kassandra?yı düşündü.
Bu susuşa bir son vermeliydi. Akılcı düşünmek için sınırlarını zorlamalıydı. Önce düştüğü boşluktan hayatın gerçekliğine geri dönmeli sonra, kapıldığı gizin cazibesiyle devam etmeliydi yoluna- yolculuğuna tam da kaldığı yerden?
*Uyuyana kadar- S.J.Watson romanıdır. (2012)
(Herkesin bir hikâyesi vardır. Bu hikâyedeki kahramanın adı, sizin adınız olabilir.)

Seval ARSLAN