SABİH KANADOĞLU'NA GÖRE ADAM

katılımıyla İzmir’de gerçekleşen CUMOK’un düzenlediği “Çağdaş Demokrasi” başlıklı konuşmada bazı notlar tuttum. Şu cümle çaprıcıydı.
“Yargı, mutlaka bağımsız olmalıdır. Eğer yargı bağımsızlığını kaybederse mutlaka siyasallaşır. Tarih, siyasallaşmış ve bağımsızlığını kaybetmiş bir yargının, bir bumerang gibi onu kendisine bağlı hale getirmeye çalışanları vurduğuna ilişkin örnekler doludur. Tarihten ders alınmasında yarar vardır…”
Kanadoğlu, yüzde 21 oyla iktidar ortağı olan Refah Partisi’nin laiklik karşıtı eylemleri nedeniyle kapatılması kararının Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından “yakın ve açık bir tehlike”nin varlığı gerekçesiyle doğru bulunduğunu hatırlattı. Günümüzde Türkiye’nin, Anayasa Mahkemesi’nin 11 üyesinden 10’u tarafından “laiklik karşıtı eylemlerin odağı” olarak görülen bir siyasi parti tarafından yönetildiğini ve bu siyasi partinin anayasayı değiştirerek “siyasi partilerin kapatılmasını zorlaştırmayı” tasarladığını, bu koşullar altında yapılmak istenen anayasa değişikliklerine karşı çıkacaklarını dile getirdi.
* * *
Kanadoğlu, çağdaş demokrasilerde iktidarların eleştirilebildiğini; yurttaşların daha iyi olduğunu düşündükleri insanların iktidara gelmesi için çaba sarf etmelerinin bir hak olduğunu söyledi. Aksi durumda rejimin adının çağdaş demokrasi değil, dikta olacağını; diktanın mutlaka silah zoruyla geçekleştirilen bir eylem olmadığını ifade etti.
Kanadoğlu’nun sarf ettiği sözcüklerin tümü çok anlamlıydı; ancak yaptığı “adam” tarifi, “Özdeyişler” kitabına girebilecek nitelikteydi.
“Korkmuyorum diyen insan doğru söylemez. Korkmasına rağmen ülkesinin yararına olduğuna inandığı ülkülerin peşinde koşan insanın adı adamdır.”
Başbakan Erdoğan, Nazım Hikmet’in “Ben yanmasam, sen yanmasan, nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa” dizelerini anımsatmıştı geçen ay. “Biz yanmasak” bölümünü atlamış; ama olsun. Ölümünün 46’ıncı yıldönümünde andığımız Hikmet’in “Yaşamaya dair” şiirinden bir bölümle bitirelim biz de.
“Yaşamayı ciddiye alacaksın. Yani, o derecede, öylesine ki… Mesela, kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda. Yahut, kocaman gözlüklerin. Beyaz gömleğinle bir laboratuarda… İnsanlar için ölebileceksin. Hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için… Hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken. Hem de en güzel, en gerçek şeyin yaşamak olduğunu bildiğin halde.”
(Prof. Dr. Ülgen Zeki Ok’un kaleminden, ulgenok@ulgenok.net)