Okullarda Şiddet

Son zamanlarda, öğretmen ve idarecilere yönelik, öğrenci veya veli saldırıları arttı.
Kültürümüzde bize emek verenlere saygı vardır. Emek en yüce değerdir. Ailelerde, çocuğa ilk öğretilen büyüğe saygıdır.
Peki, ne oluyor da kültürümüzdeki yozlaşma ve bozuşma bu denli artmış, çocuklar ve gençler büyüklerine şiddet uygular konuma gelmiştir?
Çocuklar ve gençleri anlamak bir nebze mümkün de, yetişkinlerin bu davranışlarını anlamak zordur.
Toplumun genelinde bir yozlaşma olduğunu söylersek; konuyu fazla abartmış sayılmayız.
Eğitimciler olarak, iğneyi bir başkasına batırmadan önce, çuvaldızı kendimize batıralım. Eğitimcinin eğitimi yeterli olmazsa; bu eğitimcilerin yetiştirdiği öğrencilerin Milli Eğitim?in istediği öğrenci tipini yetiştirmesi olası değildir.
Sekiz yıllık zorunlu eğitime geçişle, örgün ve yaygın üniversitelerin ilgili, ilgisiz bölümlerinin mezunları sınıf öğretmeni olarak ilköğretim okullarına atanmışlardır.
Alan, meslek ve formasyon eğitimi almadan; hatta bir kursa bile tabi tutulmadan atanan bu öğretmenlerin, öğrencilere, ne zaman hangi davranışı kazandırmalarını bilmeleri imkansızdır.
Suç, ataması sınıf öğretmeni olarak yapılan öğretmenlerin değildir. Bu şekilde atananlar arasında, kendini yetiştirip sınıf öğretmenliğini bitiren öğretmenlerden daha başarılı olanlar da vardır.
Üniversitelerin, veterinerlik, su ürünleri, ziraat, ekonomi, iktisat ve halkla ilişkiler bölümlerini bitirerek, eğitimini aldığı alan dışında, bir kursa bile alınmadan görevlendirilmeleriyle, bu tür olaylarla karşılaşılacağı, başından bilinmeliydi.
Sekiz yıllık zorunlu eğitimi uygulamaya sokan hükümeti suçlamak da doğru olmaz.
Suçlu, 8 yıllık zorunlu eğitim kararı onlarca yıl önce alınmasına rağmen, alt yapısını hazırlamayıp, halkın dini duygularını istismar ederek oy avcılığı yapan iktidarlardır.
Okullarda öğretmen ve idarecilere yapılan fiziksel saldırıların ikinci sebebi eğitimsizliktir. Bu nedenle 12 yıllık zorunlu eğitim, toplumun geniş bir kesimi tarafından kabul görmektedir.
Çoğunluğu okuma yazma bilmeyen veya ilkokul mezunu ailelerden oluşan toplumumuzda, aileler çocuklarını kendi anne babalarından gördükleri şekilde yetiştirmeye çalışıyorlar.
Dayağı çocuk eğitiminin olmazsa olmazı gören, uygulanmazsa çocuğun olumsuz davranışlar sergileyeceğini düşünen ailelerin sayısı, hiçte az değildir.
Bu aileler, çocuğu öğretmene veya ustaya teslim ederken, ??Eti senin, kemiği benim?? der.
Evde anne, baba ve büyük kardeşle başlayan, dayı, amca, teyze ve hala ile devam eden, sokakta yetişkin, ağa ve beyle, işyerinde usta ile süren dayak eylemi çocuk ve gencin beynine olağan bir davranış olarak yerleşir.
O, artık elinde güç bulunduranın istediğini şiddet kullanarak yaptırmasını olağan karşılamaktadır. Yaşamdan öğrendiğiyle, her türlü sorunun tek çözümünü şiddet olarak görmeye başlamıştır.
Kabul edersiniz ki, sorunların çözümünde en etkili silah dildir. İnsanların gönlüne onla girilir. En olmaz denilen işler onla aşılır. Hatta bıçak ve silah yarası iyileşmesine rağmen, dil yarasının tedavisi yoktur.
İnsanı sevmeliyiz. Sevgi tüm olumsuzlukların çözümünde en etkili yoldur. Yapılan her türlü işte, insan mutluluğu esas alınmalıdır.
Demokrasiyi içselleştirmeyen toplumlarda bazı sorunların yaşanmasına neden olsa da; en etkili silah sevgidir.
Biz bu anlayışı sergilerken, bazen söz yetersiz kalmaktadır. Kurallar rejimi olan demokraside, yaptırımlar hep olacaktır. Olmalıdır da.
Olumsuzlukları yerleştirmeye, kuralları yıkmaya çalışan ve direten öğrencilerin, diğer öğrencileri etkilemesine meydan vermemek için dur demeliyiz. Bakanlık buna engel olmaya hizmet edecek yasa ve yönetmelikleri, tekrar gözden geçirmeli ve eklentiler yapmalıdır.