Öğretmenler Gününü, Eğitim Sistemimiz ve Futbol Terörü * İbrahim Ortaş

Prof. Dr. İbrahim ORTAŞ Çukurova Üniversitesi asportas@cu.edu.tr

"Yeni nesli, Cumhuriyetin fedakâr öğretmenleri ve eğiticileri, sizler yetiştireceksiniz. Ve yeni nesil sizin eseriniz olacaktır." Mustafa Kemal Atatürk

NE ÖĞRETMEK GEREKİR
Öğretmen kelimesinin karşılığı: Okulda öğrencilere ders veren, öğreten kimse. Yani öğretim işi yapan kişi. Öğretim ise, belirli bir erek için gereken bilgileri verme işidir. Aynı zamanda öğrenme işi yaparak belirli konularda öğrencilere bilgi vermektir. Peki, bilgi nedir, nasıl edinilir, edinilen bilgi nasıl daha yaşamı hiç bilmeyen, kavramaları gelişmemiş, yaşama ve olaylara bakış çapı evi ve ailesinin bulunduğu ortamın dışına çıkmamış miniklere nasıl aktarılacak. İşte bu dünyanın en zor işi olsa gerek. Biz yetişkinler birbirimize bütün gün bir şeyler anlatmak için çabalıyoruz buna rağmen birbirimizi anlamadığımızı ve anlaşılamadığımız veya anlatamadığımız söyleyip dururuz. Ancak öğrenmeye yeni alıştırılan bu çocuklara nasıl anlatacağız. Bence bu daha zor.
Demek ki öğretmek için önce öğrenmek gerekir. Ana neyi?
Yaşam için ne gerekliyse onu.
Yaşam için gerekli temel bilgi nedir ve nerden hangi araçlar kullanılarak edinilecek? Temel kavramları görerek tanımak, bilmek, dünyayı coğrafi olarak tanımak, dünyadaki varlıkları bilmek, dünyanın geçirdiği evreleri ve günümüzdeki durumu kavratmak. İnsanı biyolojik, sosyal ve psikolojik olarak tanımak. İnsanın iki ayağının üzerine dikilip insan olması ile başlayan günümüze kadar edindiği bilgi birikimi ve tecrübesini kavramak ve anlayarak bundan ders çıkararak geleceği kurgulamak, hayata dair sorular sorup, cevap bulmak için araştırmalar yapmak, çıkan sonuçları doğru değerlendirip bunda insana yararlı ürünler elde etmek gibi. Bütün bu bilgi edinme ve aktarma işi birileri tarafından önce öğrenilip sonra öğretilmesi eylemini içermesi yönünden öğretene büyük bir sorumluluk yüklemektedir. Gerçi bu bilgilenme zinciri yaşama gözümüzü açtığımız günden başlayarak yaşama gözlerimizi kapadığımız ana kadar sürekli bir öğrenme ile devam ediyor ancak yine de sınıf öğretmenine ve kişilerin yaşamdan etkilendiği hayat öğretmenlerine gereksinim duymaktadır.
NEDİR ÖĞRETMENLER GÜNÜNÜN ÖNEMİ
Atatürk'ün en önemli devrimlerinden olan Latin alfabesine geçişi 8 Ağustos 1928 tarihinde Sarayburnu'nda halka yaptığı konuşmada halkın %80'inin eğitimsiz olduğunu ve bu durumun utanılacak bir durum olduğunu belirterek yeni Türk harfleri kadın erkek herkese çabucak öğretilmesini istemiştir. Atatürk'ün " öğretmenler "yeni nesil sizin eseriniz olacaktır" ifadesi ile öğretmenin sorumluklarının ne denli önemli olduğunu ifade etmektedir.
Atatürk'ün "benim asıl anlatılacak yanım öğretmenliğimdir" ifadesi ve 24 Kasım 1928 tarihinde Millet Mektepleri talimatnamesi ile ülkede Millet Mektepleri açıldı ve bunun üzerine Atatürk Millet Mektepleri Başöğretmen sıfatına kavuştu. 1981 tarihinden sonra ancak 24 Kasımı tarih "öğretmenlere kutlama günü" olarak kutlanmaya başlamıştır.
ÖĞRETMENLER YAŞAM KOŞULLARINDAN MEMNUN MU?
Ancak bugün bu öğretiyi yapan öğretmenlerin, öğretim üyelerinin içinde bulundukları sosyal ve ekonomik yaşam koşulları sağlıklı bir öğretim yapmaya uygun olmadığı yönünde. Bütün dünyada öğretmenler daha rahat ettirilirken ülkemizde sefilleri oynamaktadır. Eğitim-Sen ve Türk Eğitim-Sen'in yaptıkları araştırma ve anket çalışmalarına göre öğretmenlerin %87'si aldığı maaşla geçinemiyor. Öğretmenlerin bugün maaşı en fazla 800 milyon TL Batılı bir öğretmen ülkemizdeki bir öğretmenden 5-10 kat daha fazla maaş almaktadır. Eğitim-Sen ve Türk Eğitim-Sen araştırmalarına göre Almanya'da bir öğretmen 57 bin dolar maaş alırken ülkemizde 5.700 dolar almaktadır. Bir çok öğretmen geçinmek için ikinci bir iş yapmaktadır. Öğretmenlerin %60'dan fazlası günlük bir gazete alamayan, kitap okuma oranının son derece düşük olduğu bilenmektedir. Peki, bir gazete almayan, kitap okuyamayan öğretmen nasıl kendisini geliştirecek ve nasıl öğrencileri yetiştirecektir.
Öğretmenlerin ekonomik sorunları yanında sosyal ve mesleki sorunları da bu bütünlük içinde değerlendirilmelidir. Öğretmenlerin çoğu mezuniyet sonrası ciddi meslek içi eğitimden geçememiş, dünyadaki yenilikleri takip etmedikleri bilinen gerçeklerdir. Mesleki örgütlenme, yayın, sosyal aktivite yönünden istenilen batılı ölçütlerin dışında bir yaşam sürdürmektedirler. Neredeyse öğretmenlerin tamamına yakını ikinci bir dil bilmemektedirler. Maddi imkânsızlıklar nedeniyle tatil, gezmek, inceleme, ziyaret olanakları bulunamadığı için farklı kültürleri tanıma ve teneffüs etme şansına sahip bulunmamaktadırlar.
Ülkemiz yarınlara çağdaş bir toplum olarak girmek ve insanlık yaşamında hak ettiği yeri almak istiyorsa, toplumunu yarına hazırlayacak öğretmenlerini çok yönlü, olaylara bütünsel bakabilen, bilim, sanata ve spor bilinci olan çağdaş aydınlık kafalı mutlu öğretmenler yetiştirmek zorundadır. Özellikle ve mutlaka öğretmenlerin ruh halinin iyi olması için öğretmenlerin sanatsal yönden geliştirilmesi gerekir. Güzel düşünemeyen, güzel göremeyen öğretmen güzeli öğretemez. Bugün ülkemizin çarpık gelişmesinde etkili-yetkili siyaset, bilim, mühendis ve doktorlarının eğitimlerinde güzel sanatların eksiliğinin çok büyük etkisi olduğu kanaatindeyim. Bunun en açık örneği ülkemizdeki binaların mimarisi (hepsi neredeyse birbirinin aynısı) ile beyin güzelliğimiz arasındaki bir ilişki kurmaktayım.
MEVCUT EĞİTİM SİSİTEMİ GENÇLERİN YAŞAMDAN ZEVK ALMA OLGUSUNU FUTBOL'A İNDİRGEDİ
Öğretmenler gününü kutladığımız şu günlerde halen öğretmenlerin elinde şekillenmeye çalışan 16 yaşında bir genç yine onun gibi bir takım gönüldeşi tarafından bıçaklanarak öldürüldü. Yer yerinden oynuyor, aile feryat ediyor, herkes üzgün, yöneticilerden alışılmış beylik laflar!… Bu münferit bir olay, büyütmeyelim, futbol kardeşliktir vs.
Uzun zamandır eğitim sistemimiz ile oynandığını biliyoruz. En azından 1940'lı yıllarda başlayan soğuk savaş sürecine ülkemizin de dâhil edilmesi ile A'dan Z'ye ülkenin eğitim anlayışı değiştirildi. Daha önce de yazdım, Köy Enstitülerinin kaldırılması ile çağdaş eğitim birliği ve anlayışı rafa kaldırıldı. O gün bu gündür ülke sürekli aşağı doğru gidiyor.
Her şeyden önce uygulanan eğitim nasıl bir nesil yetiştirdi? Hele 12 Eylül anlayışı ile birlikte eğitim tamamıyla yozlaştırıldı. Her şeyden önce çocukların zevkleri elinden alındı. Hayattan zevk almanın değişik yolları vardır. Hobi yapma, kitap okuma, el sanatları geliştirme, resim, müzik, satranç, sporun değişik dalları. Ancak okulların önüne konulan tek alternatif çocukların düşüncelere kapılmaması için spor sahalarında futbol oynatın şeklinde olmuştur. Düşünebiliyor musunuz? Günün önemli bir kısmını futbol ile yatıp kalkan bir çocuk nasıl bir ruh haline sahip olur?. Bütün dünyası futbol olmuş bir insanın bu dünya ile neler yapacağını düşünün. Kabahat öğrencide mi yoksa toplumu eğitmeyi
Her yönü ile eğitilmemiş, mutluluğun değişik kaynaklarından yararlanma şansı elinden alınmış veya mutluluk kaynaklarına erişmesi için gerekli donanımı sağlanmamış kişilerin futbola heveslenmeleri doğaldır. Maça giden gençlerin büyük çoğunluğu ilk ve orta öğretim diplomasına sahip ve %74.75 oranında işsizlerden oluşuyor. Ancak bu kişilerin stadyumlarda bağırmaları "ölmeye ölmeye geldik" demeleri sizce çok anlamlı değil mi? Küçücük bir takım forması tişört, boynunda atkı, yüzünde takım boyası ile kendine bir yer edinen, arkadaş ilişkileri kuran kişi tabii ki yakaladığı iki kuruşluk zevk için ölüme de gider. Bu da olması, kişi kim? Ne işe yarıyor. Genelde de bu tür kişiliklerin eğitim ve sosyo-ekonomik yapıları düşük düzeyde olduğu için olup-bitenleri bütünsel olarak kavramak ve ona uygun sosyal psikolojilerini geliştirmeleri zor olmaktadır. Bu sosyo-psikolojik ruh yapısına sahip kişilikler başkalarının başarısında kendini bulması kişiyi rahatlatmaktadır. Futbol gibi herkesin benimsediği, beyinsel olarak düşünce zorluğunun olmadığı, kimsenin yanlış düşünüyorsun demediği veya kendi üzerinde kimsenin baskısını görmediği için en rahat kendisini orada görmektedir. Bu yönü ile kişilerin risk almadan devlet ve toplum destekli kendini ifade etme ortamı bulmaktadırlar.
Özellikle futbola devletin verdiği destek, medyayı ve diğer çıkar çevrelerini de konuya sahip çıkmaya yönlendirmiştir. Bunun akabinde yaşamda kendine bir yer bulamamış kişiliklerin içi boş, herkesin kolayca boy göstereceği bir alandan kendine kimlik ve varlığını ispatlama alanı olarak görmesine yöneltmektedir. Tabii bu rant'tan siyasilerin de yararlanma istemi ve kendine oy kazandırmak için sokağın sesine kuru kuruya evet demiş ve onların dümen suyuna gitmişlerdir. En azından sorumlu siyasilerin bu tür olaylara biraz daha geniş açıdan değerlendirme yaklaşmaları beklenilmektedir.
NE YAPILMALI?
AB girmeye çabaladığımız bu günlerde batıdaki eğitim ve öğretim kalitesi ile ülkemizinki arasında büyük fark bulunmaktadır. Halen başta kadınlar (en büyük öğretmen) olmak üzere % 20'lere varan eğitimsiz bir kitle, okuma oranı düşük, ülkedeki kahvehane sayısı kütüphane sayısından binlerce defa fazla olduğu, hiçbir alanda ciddi ölçütleri olmayan bir ortamda AB'ye nasıl kısa sürede adapte oluruz bilmiyorum. Ancak ülkemizin Köy Enstitüleri anlayışı ile çağdaş, iyi eğitilmiş eğitmenlerin sağlayacağı eğitim modellemesi ile yüksek genç nüfusa güvenerek bu sağlanır.
Öğretmenler gününde öğretmenlerin başta maddi olmak üzere her alanda kendi kendine yetebilen ve mutlu bireyler olmak zorundadırlar. Aksi takdirde yarınımız olan çocuklarımız ve gençlerimizi yetiştirmesini istediğimiz bu kişiler istenilen bilgiyi sunmadan eksik donanımlı nesiller yetiştireceklerdir. Bu eksiklik bugün futbol maçında, yarın trafik kazasında, bir başka gün kapkaç olayında karşımıza çıkacak ve belki de bazen canımızla bu bedeli ödemek zorunda kalacağız. Artık ülkemizin eğitimi ülkenin birinci sorunu olarak ele alınmalı, bütçede eğittim ilk sırada pay almalı. Çağdaş bir eğitim için gerekli bütün donanımlar sağlanmalı ve zaman kaybetmeden çağı yakalamak zorundayız. Toplum olarak bu talebi yüksek sesle dile getirmek zorundayız.
Çağına yakışır bir eğitim ve öğretim ortamı dileği ile tüm öğretmenlerin gününü kutlarım.