Of Türkçe Of

Dağlarca eser bırakan Türk şiirinin büyük ozanı Fazıl Hüsnü Dağlarca "Türkçem, ses bayrağım"seslenişi ile nasıl da büyüler bizi. Herkesin yüreğine işleyen, dilin yalın güzelliğini sevip Türkçeyi işleyen ozanımız Türkçeyi sevmemiz konusunda nasıl heyecanlandırır, aynı duyarlılığa daveti ile
Seslenir seni bana "ova"m, "dağ"ım,
Nere gitsem bulur beni arınmış.
Bir çağ ki akar ötelere,
Bir ak. ki yüce atalar, bir al. ki ulu oğullar,
Türkçem, benim ses bayrağım…

Böyle bir seslenişe duyarsız kalınabilir mi?

Yurt dışına çıktığınızda orada evinizi aratmayacak şekilde Türkçe dükkânlar, isimler görüyor musunuz? Hayır! İngiltere’deyseniz dil İngilizcedir, Almanya’da iseniz dil Almancadır. Ama bizdeki durum nedir?
Her şey olabildiğince Türkçeden uzak. Gençlerimiz İngilizce konuşup o dilde düşünme yolundalar. Öz dilinden utanma, öz dilini değersiz görme, bir özentidir gidiyor. Böylesine özenli, sağduyulu, işlek, üretken; tarihi çok eskilere dayanan meziyetli bir dilden utanmak…
Bir milleti çökertmenin en güçlü yoludur, dil kirliliği yaratmak. Özünden uzaklaştıran en güçlü silahtır.
Bizler asırlardır konukseveriz ama yurdumuza, evimize gelen İngilizce, benim dilimi susturuyor, onu kovmaya çalışıyorsa, bütün satış yerlerinin, meydanların, otellerin, büyük binaların, işhanlarının, özel televizyonların, dergilerin adlarından benim güzelim Türkçem kovuluyorsa, “of Türkçem of”dövünmesi ile yetinmemeli bütün gücümüzle buna karşı çıkmalıyız. Yurdumuza gelen konuk elimizi dostça tutuyorsa, dilimize, değerlerimize saygı gösteriyorsa, onu her zaman hoş karşılarız; konukluğu bitince de hiçbir şeyini bırakmadan gitmesi için uğurlarız. Ama elimizi dostça tutmuyor da, misafirliğine izinsiz devam etmek istiyorsa, o el dost eli değildir.
Türkçemizi, dilimizi toprağımızı korur gibi korumalıyız. Çocuklarımıza bırakabileceğimiz en büyük servet, zengin, temiz bir Türkçe olmalıdır.
Dilimiz, kendi kültüründen, kendi coğrafyasından utanan, ona sırt çevirenlerin alkışlandığı, parlatıldığı bir döneme girmemelidir.
Türkilizce melez bir dil oluşmuştur. Böyle bir dil bizim olabilir mi, bizim duygularımızı aktarabilir mi, sevdamızı dillendirebilir mi böyle bir dil, ozanlarımızın seslenişini duyurabilir mi bize aynı içtenlikle? Bu dille sanat yapılabilir mi? Seyrani'nin ünlü deyişiyle "Eğri okla doğru nişan vurulabilir mi?

Of Türkçem of! Oysa sen bizden daha dertli olmalısın. Atatürk'ün "Türkçe varsıl bir dildir, yeter ki bilinçle işlensin" özdeyişi dilimizin üretkenliğinin anlatımıdır. Böylesine üretken bir dili; ninnilerimizi, deyimlerimizi, atasözlerimizi, türkülerimizi, masallarımızı, manilerimizi beğenmemeyi, küçümsemeyi nerde öğrendik? Çocukların, gençlerin, hatta yetişkinlerin, Türkçe olup olmadıklarının bile ayırdında olmadan, güncel konuşma yanlışlarının yanı sıra buluşma, ayrılma gibi durumlarda "bay bay" "okey" "yes" "hello" vb. yabancı sözleri kullanmaları ilginç ve günceldir. Türkçe karşılıkları olan "Güle güle" "doğru" "evet" "selam" “merhaba”sözcükleri deyim yerindeyse "çuvala mı girdi"?
Bu kirlilikten ancak dilin en güzel biçimiyle kullanıldığı eserlerin okunmasıyla arınmak mümkündür. Çok zor gibi görünse de topluma hizmet veren özel işletmelerde Türkçe kullanımı yaygınlaştırılmalıdır. Lokantalardaki yemek adları, kafe, disko, bar gibi mekân adları, mobilya, kıyafet, tekstil, gıda, alışveriş merkezleri, yerleşim yerleri, siteler gibi alanlarda ürün ve hizmetin Türkçe olması gerekmektedir. Saymakla bitmeyecek kadar çok olmakla birlikte, Türkçe Yanlışlarına örnekler:
Korkunç güzel = çok güzel
Feci biçimde etkilendim = çok etkilendim
Koptum!
Uçmuş!
İnanmıyorum!
Adamım!
Oldu (okey) = tamam
N’oluyoruz oldum
Kayıplardasın = Uzun zamandır görünmüyorsun
Harbi ol = açık ol, açık konuş
Triplere girmek = havalara girmek,
Bunalım takılmak = bunalımda olmak
Cepleşmek, alolaşmak = Haberleşmek, aramak
Yihhuuu! = yaşasın!
Artı = üstelik
Fulle = doldur
Bugün fulüm = bugün hiç vaktim yok, yoğunum
Ne habersin? = nasılsın?
Türkçemiz ulusal bütünlüğümüz, kültürel, sanatsal, eğitsel ve sosyal gelişimimizde en etkili unsurlardandır. Bu nedenle gelişkin uluslardan dilimize geçen sözcüklerin-bilimsel veya teknik terimler de olsa- karşılıkları bulunmalıdır. Teknolojik ürünlerin adlarının aynen kullanılması Türkçenin kirlenmesinin kapısını açmak demektir.
Dilimizin kirlenmesini önlemek, ulusal bir dil oluşumuna katkı sağlamak, dilimizi evrenselliğe taşımak bu ulusun her bireyinin temel görevidir. Nâzım Hikmet ‘in Ferhat’ın Şirin’e seslenişinde: “Konuştuğum dil kadar, Türkçem kadar güzelsin” öz ve doğal betimlemesi dilimizin, tüm duygu ve düşüncelerimizin dışavuru mudur?