Müzik ve Muhafazakarlık… * Kemal Kocabaş

Ramazan, Ramazan Bayramı derken hızla yaz sonuna hazırlanıyoruz. Eylül ile birlikte okul, yurt, üniversite eğitim koşuşturmaları, tartışmaları hayatımızda yer alacak.

Son iki ay içinde muhafazakar dünyada insan özgürlüğü, yaratıcılığı anlamında iç açıcı olmayan tartışmalar basına yansıdı. Hamile kadınların sokağa çıkmasının doğru olmadığını savunan görüşler öne sürdüler, Trabzon'da bir lise müdürü aynı merdivenleri kızların ve erkeklerin birlikte kullanmasından duyduğu kaygıları(!) dile getirdi, bazı ilahiyatçılar din, müzik ve kadın sesinin dindeki yerini tartıştı, büyük bir çoğunluğu oruç nasıl bozulur, denize girilirse ne olur sorularının yanıtlarını aradı, Antalya'da rock müzik yapan bir imam hakkında müftülüğün açtığı soruşturma son günlerde gündeme geldi ve son olarak da Başbakan yardımcısı Bülent Arınç'ın, içinde “rakı” kelimesi geçiyor diye yüzyılların “Vardar Ovası” adlı türküsüne uyguladığı ambargo tartışmalarda yerini aldı.

Sosyal medyada sık sık bu tartışmalara itiraz edilerek “Bu İlahiyatçıların gündemine hiç insan hakları, demokrasi, işçi ölümleri, haksız tutuklamalar, adaletsizlikler-eşitsizlikler, çevre duyarlılığı, Gezi Parkında ölen genç insanlar girmez mi” diye sorular öne çıktı.

Bedri Rahmi türküler için “Ah bu türküler, köy türküleri/Ne düzeni belli, ne yazanı/
Altlarında imza yok ama/ İçlerinde yürek var/ Cennet misali sevişen/Cehennemler gibi dövüşen /Bir çocuk gibi gülüp/Mağaralar gibi inleyen/Nasıl unutur nasıl/ Ömründe bir kez olsun/ Halk türküsü dinleyen…” dizeleriyle türkülerin özgürlüğünü ve özgünlüğünü dile getirir. Türküler anonimdir, halkın kültürel birikimidir. Acıların, yaşanmışlıkların, itirazların, karşı koymaların dizelere, notalara yansıyan birikimidir. Yaratıcıdır, insandan yanadır ve muhaliftir…

2013 yılı Ramazan ayında Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi İslam Hukuku Öğretim Üyesi Prof. Orhan Çeker “Müzik için haram diyemeyiz ama helâl de diyemeyiz. İçeriği İslâm'a uygun olmalıdır.

Ama kadın sesi içeren müzik kesinlikle caiz değildir” değerlendirmesini yaparken kadını yine “öteki” yapıyor. Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hamdi Döndüren “Çalgı aletleri, bunları çalmak, satmak ya da şarkı söylemekten para kazanmak,

nefsi azdıran, örneğin diri bir kadının ya da şarabın heyecan verici niteliklerini anlatan şarkılar, çalgısız dahi olsa caiz değildir” diyerek başka bir katkı (!) yaparken, Marmara Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Ekrem Buğra Ekinci “Şarkı, ancak çalgı ve kadın sesi içermiyor, sözleri de dinen sakıncalı değilse dinlenebilir” yorumunu yaparak kadın sesine ilişkin yasakçı düşün dünyasını öne çıkarıyor.

İstanbul müftü yardımcısı, Yeni Camii ve Şehzadebaşı Camii vaizi Timurtaş Hoca: “Okullara müzik dersi koyanlar inşaallah Cenab-ı Hak'kın gazabına uğrayacaklar !” diyebilecek kadar müziğe kızgındır. Yine İslâm Hukuku profesörü Hayrettin Karaman da “Hanefî mezhebine göre müziğin icrası da, dinlenmesi de haramdır. Bir değneğin, bir çubuğun bir yere ahenkli bir şekilde vurulması bile bu hükme dahildir ve haramdır” diyerek helal müzik-haram müzik tartışması üretiyor (Cumhuriyet- 1 Ağustos 2013, Z.Oral).

Sanat bir yaratıcılık destanıdır. Bilimsel çalışmalar yaptığına inandığımız İlahiyatçı meslektaşlarımızın müziğe, resme, sanata yani insan yaratıcılığına, coşkusuna, sevinçlerini, üzüntülerini ifade etmelerine neden karşı olduklarını anlamak çok zor… Din; insanların mutluluğa, güzelliğe, iyiye, güzele ulaşmaları değil mi?

Sanata karşı olmak insana karşı olmak demek değil midir? Son bir haftanın gazetelerine baktığımda 2012-2013 öğretim yılında İmam Hatip Liseleri öğrenci sayısı 380 bine çıkmış. 2013-ÖSYM yerleştirmelerine göre Türkiye'deki tüm İlahiyat Fakültelerine 16 bin öğrenci yerleştirilmiş. Tüm bunlar toplum mühendisliği çabaları değil de nedir? Yoksa Cumhuriyetin 100. yılında müziksiz-sanatsız, ruhsuz bir Türkiye mi hedefleniyor?

Sayın Arınç'ın “espriydi” şeklindeki düzeltme çalışmalarına rağmen “Vardar Ovası” türküsünün söylenmesini engellemesi; sanatçı özgürlüğü anlamında ve o salonda bulunanlara bir erkin varlığını hatırlatması anlamında problemlidir. Vardar Ovası türküsü “Mayadağ'dan kalkan sazlar/Al topuklu beyaz kızlar/ Yarimin yüreği sızlar/Eylenemem aldanamam /Sesi de benzer bülbüle/Mayadağ'dan kalkan sazlar/Al topuklu beyaz kızlar/

Yarimin yüreği sızlar/Eylenemem aldanamam/ Ben bu yerlerde duramam/Vardar Ovası Vardar Ovası/Kazanamadım sıla parası/ Vardar Ovası Vardar Ovası/Kazanamadım rakı parası/ Mayadağı'nın yıldızıyım/Ben annemin bir kızıyım/ Efendimin sağ gözüyüm/ Eylenemem aldanamam/ Ben bu yerlerde duramam/ Vardar Ovası Vardar Ovası/ Kazanamadım sıla parası/ Vardar Ovası Vardar Ovası/ Kazanamadım rakı parası” yüzyıllardan beri Balkanlarda ve Anadolu'da hepimizin keyifle dinlediği bir türküdür. Mustafa Kemal'in de çok sevdiği bir türkü. Yoksa Arınç'ın beyninin arkasında biriktirdiği tepkideki neden bu mu?

“Vardar Ovası” türküsünde rakı mı, sıla mı tartışmaları yaşanırken sosyal medyada birdenbire rakılı türküler paylaşılmaya başlandı. Sıcacık bir Denizli Türküsü; “Köprünün altı testi/İpekli şalvar esti/Şalvarlının yanında /Beni bir uyku bastı/Aman aman şalvarlım/Orta da boylu ilvanlım /Kaşları gözleri sürmeli/Önü de çapraz düğmeli/Aman

Fatmam Canım gülüm Fatmam/Ben rakıya su katmam/Sen katarsan ben içmem/Ben Fatmamdan vazgeçmem/Köprünün altı diken/Yaktın beni gül iken/Allah da seni yaksın/Üç günlük gelin iken/Köprüden indim düze/Atı saldım nergise/Acep ben neler etsem/Şu kıvrak belli kıza/Köprünün altı çarşı/Evi çarşıya karşı/Ahdettim yemin ettim/” sözleriyle türkü dağarcığımızda yer alıverdi. Türkülerde hep rakı, Fatma yok. Yiğitlik, baş kaldırış, Anadolu halk kültürünün etik değerleri de vardır. Muğla'nın içimizi titreten “Kerimoğlu” zeybeğinde “Uykularda adam vurulmaz”, yine Denizli'nin “Osmanımın Mendili” türküsündeki “Osmanıma gıyanlar gahbeydi hepisi” derken bu değerler türkülere taşınır.

Toplumlar, insanlar kendi diyalektik gelişim süreci içinde biyolojik, sosyolojik olarak gelişirler. Hiçbir baskı, dayatma, sınırlama buna engel olamaz. Bırakın insanlar sevsinler, türkü, şarkı söylesin, rakı içiyorsa da içsinler, heykellerini üretsinler… Dertlerini, özlemlerini, coşkularını özgürce sanat aracılığıyla ifade etsinler.

Son söz şair, ressam Bedri Rahmi'den “…Şairim,/ Zifiri karanlıkta gelse şiirin hası,/Ayak seslerinden tanırım./Ne zaman bir köy türküsü duysam,/Şairliğimden utanırım”