Macaristan / Anna Hajnal * Sat Dört Buçuk,ekim

Alacakaranlık. Şu anda akşam karanlığının yumuşak
denizi
şıpırdıyor pencerede. Yükselen bir dalga
çınar ağaçlarını kaldırıyor havaya ve uzaklaşıyor.
Yukarıda, göğün dalgalarında
yaban kazının ipeksi kanatlarında yüzüyor ruhlar.
Duyuyoruz onun çığlıklarını, ve yeniden duyuyoruz
karanlığın dalgaları üstünde yükselene dek onu,
fakat nerede olacak sonra? Nereye varacak
güneye uçarak dayanıklı dostlarıyla?

Kaç düzlemi ve kaç düzlüğü derinleştirir alacakaranlık
asılı duran sonbaharda? Denizden daha derin
ki orada yabani safran, mor deniz-yıldızı tomurcuklanır,
iner yer altı odasına, ipeksi köstebeğin
işbaşında ve güvende olduğu yere, yaşar yavrularıyla.
Sızar, ölü yaprakların arasında uyuklayan yılanın
deliğine.

Alacakaranlık geçmişi akıtır bize, döndürür sessizce
kanatları yüzgeçler gibi,
gözleri ampule benzeyen baykuş sürüklenir, kulak
kesilir bir balık;
yarasanın kanatları, yavaşça yüzen vatozunkiler gibi
sallanır,
usulca bırakırız kendimizi uykuya, fakat asılı duramayız
baş-aşağı çınar ağacının oyuğundan bütün kış
boyunca—-
biliriz nedir iyi olan,
elimizden geldiğince yaşarız.