İki Taş?

Mimarın birine yüzlerce, binlerce, kesilmiş yontulmuş taş veriliyor, kendisinden bir saray yapması isteniyor.Bu öyle bir saray olacaktır ki içine giren kim olursa olsun, kendi eviymiş gibi, hangi odanın nerede bulunduğunu, hangi merdivenin nereden nereye götürdüğünü, hangi kapı açılıp hangi kapı kapanırsa hangi odadan hangi odaya geçileceğini bilsin; ama aynı zamanda öyle değişik öyle ince yapılmış olacak ki bu saray, kim atarsa atsın adımını kapıdan içeri, ömrü boyunca böyle bir yer görmediğini de, göremeyeceğini de bilsin, anlasın.
* * *
Yalnız mimardan istenen bir şey daha vardır.Kendisine verilen taşlar renklidir.Bu taşları yan yana, üst üste dizerken, dizdirirken, aynı renkli iki taş ne yan yana gelecek, ne alt alta, ne üst üste.Koca sarayda, yalnız bir yerde, bir tek noktada, yalnız iki taş, aynı renkli iki taş yan yana düşebilecek.
* * *
Mimar işe başlamış, bütün uyanıklığıyla davranarak, bütün ustalığını kullandığına inanarak bir kat taşı dizdirmiş.İkinci sırayı dizdirirken karşılaştığı güçlüklerden yılmış. İlk sırayı bozmuş.Bir köşesinden başlayarak yapayım demiş sarayı.Birkaç dizi taştan sonra başka bir köşesine geçmiş.Artık yaptıklarını yıkmak istemediği için.Gel zaman git zaman, aynı renkte iki taşı yan yana koymak zorunda kalacağını her görüşünde, o parçayı bırakıp biraz ötede yeni bir duvar parçası ördürmeye başlamış.Aynı renkte iki taşı ancak tek bir kez yan yana koyabileceği düşüncesi onu o kadar yıldırmış ki bu iki taşın buluşmasını hep ?ileride gerekserim? diyerek ertelemiş. Günler, aylar, yıllar geçmiş böylece; artık bir ayağı çukurda, her akşamla, her sabahla son gününü, son gecesini yaşayan, yaşaması olası bir kişi haline geldiğinde bir de farkına varmış ki?
* * *
Bir de farkına varmış ki, korkusu içinde, yıllardan beri bütün işçileri yanından ayrılmış oldu-ğu, gerçekte onları kendisi uzaklaştırdığı, tek başına kaldığı halde, sanki bütün işçilerin tükenen sabrını kendinde biriktirerek? ördüğü parça parça duvarlar, kendisine verilen arsanın her yerini doldurmuş.Ama hepsi ayrı ayrı duruyor hepsi birleştirilmeyi bekliyor.
?..Ne saray, ne yapı varmış ortada ne de bunların düşüncesi.İçinde bir tek soru kıvrılmıştı o gece, inceden inceye:Yapmasa ne olurdu? Uğraşmasa ne olurdu?
Bir insan böyle bir oyunu niye kabul eder? Bu oyuna bütün ömrünü harcatan bu oyuna
niye girer? Diye sorduruyor yazar bu anlattığı masal ile?
Güzel bir örnek diye bu masalı kitaptan alıntı yaptım. Bilge Karasu?nun ?Uzun sürmüş bir günün akşamı kitabından?.
İnsanı düşündüren bir masal bu?
Düşünüyorsun, hepimizin hayatında anlamsız olduğunu derinden derine bildiği halde büyük mücadelelere girdiği oluyor. Uğraşmayı gerektirmeyecek birçok şeye ne kadar çok vakit harcadığını kavrayınca insan, yaşamın kıyısına yanaştığını fark edip ürperiyor.
Ben bu masalı vakit kaybetmeden önce düşünelim diye alıntı yaptım.
Bir düşünelim bakalım neyi, neden çok istiyoruz ve yapıyoruz?
Peki gerçekten değer mi? Yoksa ?hayat böyledir işte? deyip geçmeli mi?
Hayat işte?bu mu?