Homeros Vadisi

Homeros Vadisi, Bornova'nın üstünde gerçekten Homeros'a yaraşır bir yer. Onca susuzluğa karşın doğa coşkulu, düşleri kamçılıyor. Vadinin doğusunda Kayadibi, batısında Çamiçi köyleri var. Kayadibi'nde ahır bozması köy evlerinin arkasına “Kartal kondu”lar eklenmeye başlanmış bile. İhtişamın zırhını giyinerek körfeze bakan bu binalar, bir sert rüzgârda uçuruma yuvarlanıvereceklermiş duygusu uyandırıyorlar insanda. Oysa ahır bozması evlerin böyle bir sorunu yok. Öylesine küçük, ezilmişler ki duvarlarından bir taş düşse oldukları yere yığılıverecekler.

İşlemek için bir evlek toprağın olmadığı bu köyde, insanlar, nasıl ve neyle geçinirler ki!
“Keçiler nerde?” diye soruyor oğlum yaşlı bir kadına.
“Keçiler yok” diyor kadın başını kaldırmadan.
“Geçiminiz nasıl?” diye soruyorum.
“Köylünün geçiminden ne olacak? Yuvarlanıp gidiyoruz işte!” diyor.
Vadi boyunca daracık bir yoldan çıkıyoruz İkizgöl'e. Gölün suyu bir avuç kalmış. Sazlıkların, söğütlerin kökleri açıkta. Söğütlerin dibi çoktan sığırlara yurt olmuş.
Havada yağmur kokusu var. Keşke yağsa, sazların saçakları yeniden suya kavuşsa.
Bir böcek kendisinden çok büyük bir dışkı topunu belki de yağacak yağmurdan kaçırırcasına yuvarlıyor.
“İşte dünyanın en gerçek yuvarlama ustası: Scarabedai.” diyor oğlum.
“Sakar Beyi mi?” diyorum.
Belli ki hâlâ dilim dönmüyor, sözcükleri yuvarlıyorum. Gülüşüyoruz.
Ben yıllar öncesinde olduğu gibi doğayı onunla birlikte gözlemenin, değerlendirmenin sevinci içindeyim.
Oğlum bana, bu böceklerin, nasıl ürediklerini; Mısırlıların, onun yumurta halinden yeni bir bokböceğine dönüşümünü, güneşin her gün yeniden doğuşuna benzettiklerini, bunun da onlar için yeni bir yaşamın vaadi olduğunu anlatıyor.
Gün en önce vadide batıyor. Güneşi yeniden yakalamak için var gücümüzle yokuşu tırmanıyoruz. Kayadibi'ne vardığımızda İzmir hâlâ güneşi emziriyor. Vadi içinde birden bastıracağını sandığımız yağmurdan hiç eser yok.
Bir günü daha geçmişe yuvarlarken nekahatın, genç ozan Serkan Işın'ın dediği gibi “Ufuk çizgisinde umuda azgın bir bakış” olduğunu bir kez daha anlıyorum.