Heba * Işıl Soğukpınar

En beğendiklerimden bir yazar ve o yazarın bir romanını paylaşmak istiyorum bu hafta sizlerle:
Yazarımız, Hasan Ali Toptaş.
Hasan Ali Toptaş'ın Heba romanını okumanız için ellerinize veriyorum.
İletişim Yayınlarından, 309 sayfa
“Bir insanın, kendisine zulmedene gülümsemeye mecbur bırakılmasından daha beter bir zulüm olamazdı yeryüzünde.”

Kitap boyunca böyle sözlerle med- cezir yaşıyor okuyucu. Hasan Ali Toptaş “Heba” romanında yine yapmış yapacağını. Hani hiç beklenilmeyen bir durum karşısında duygu fırtınası yaşar da insan yüreği susmadan cümleler kurar da diline tek hece dahi vuramaz. İşte tam da bu durum. Okuduğunuz her cümle sizi romanın daha içlerine çekiyor, romanın çok sayfasında iki taş arasında un ufak olan yüreğiniz aynı duyguları seslendiriyor; ama gıkınız çıkamıyor.

Sözcüklerden taşan bir dil ustalığı var yazarın. Romanın konusunu, içeriğini göz ardı ediyor okuyucu dilin büyüsüne kapılarak. Bu nedenle de çetin bir yazar Toptaş.

Kalabalıkları, insanın dışarıdakilerden daha kalabalık olan içini anlatıyor. Şehirler mi ormanın içinde bir yer mi daha yorucu yoksa insanlardan, kalabalıklardan kaçışlar beyhude mi?

Askerlik, bugüne dek romanda çok az işlenen bir konu. Taş kadar sert ipek kadar yumuşak anlatılmış sınırdaki askerler, komutanlar, kaçakçılar, halk…

İşte size kitabı hemen okumanız için acele ettirecek cümleler:

“Hooop diye bağırmak askeri bir kural değildi tabii, tam tersine, düpedüz kuralsızlıktı ama bütün kurallardan çok daha bilinen ve çok daha sık uygulanan bir kuralsızlıktı. O'ları uzatabildiğince uzatarak gecenin derinliklerine doğru hooop diye bağırmak, uykusu gelen komşu mevzidekileri dürtmekti bir anlamda; yahut onlara korkmayın arkadaşlar, yakınızda ben de varım ve işte gördüğünüz gibi uyanığım demekti. Aynı zamanda , tam o sırada sınıra yaklaşan kaçakçı maçakçı onu uzaktan uzağa, aman birader, bak ben burdayım, üstüme doğru gelip hem kendini hem de beni yakmayın demekti hooop diye bağırmak; meydan okuma kılığına girmiş, yumuşaklığı şiddetinde saklı bir ricaydı yani.” Sayfa 194

” Hulki Dede, sakalını sıvazlayarak anlıyorum dercesine başını salladı üst üste. Sonra Ziya'ya değil de sanki omçalardan yükselen yaprak hışırtılarının gidip ulaştığı yerlere konuşuyormuş gibi, biliyor musun, dedi; tabiat bir şey söylemez aslında, biz de onu bu yüzden işitiriz.” Sayfa 277

Aslında roman hakkında söylenenlere pek kulak asılmamalı yazarının bile. Romanın söyledikleri esastır aslında. İnsanlığın tüm halleri kısaca romandır.