FENERBAHÇE'NİN AVUKATI OLSLAM * Ülgen Zeki Ok

Haziran 29th, 2013

Fenerbahçe'nin avukatı olsam, davayla uğraşmaz; savunmamın başköşesine Ethem Sarısülük'ün ölümüne yol açan polisin tutuksuz yargılanmak üzere salıverilme kararını koyardım… Madem ki Fenerbahçe'ye verilen cezanın temelinde 'mahkeme kararı' var; Türkiye'de mahkemelerin nasıl kararlar aldığına ilişkin örnekler verirdim.

Bu kararlar karşısında bırakın 'mantık kuralları'nı, 'fizik kuralları'nın bile alt üst olduğunu anlatırdım. “Karşıdan atılan bir taşın, havaya ateş etmek amacıyla silah tutan bir elin aşağıya inmesine ve bir göstericinin kafasına kurşun isabet etmesine yol açmasını açıklayabilir misiniz?” diye sorardım. “Gelin de 'nefsi müdafaa' nasıl olurmuş, öğrenin” derdim, onlara…

Yurt dışında iken ifade vermek için Türkiye'ye gelen ve 'kaçma şüphesi' ileyıllardır 'tutuklu' olanların listesini verir, “Bu mantığınıza sığıyor mu?” sorusunu yöneltirdim…

Önceki Genelkurmay Başkanı dahil, Ordu'nun eski ve yeni komuta kademesinin önemli bölümünün 'anarşist' oldukları gerekçesiyle uzun zamandır tutuklu olduklarını, bu davalarda teröristlerin, katillerin, sahtekarların 'gizli tanık' yapıldığını; bazı komutanların seslerini duyurabilmek için açlık grevine başladıklarını anlatırdım.

Sınırda kurulan bir çadır mahkemesinde ise devlet yetkililerince karşılanan ve 'pişman' olduklarını söylemeyen teröristlerin 'pişmanlık yasası'ndan yararlandırıldığını eklerdim sözlerime…

Almanya'daki mahkemeler tarafından 'Deniz Feneri' davasında 'asıl suçlu' olduklarına karar verilen insanların Türkiye'de nasıl salıverildiğini ve önemli makamlara getirildiğini, bu kişilerin salıverilmelerine karşı çıkan savcıların 'resmi belgede sahtecilik ve görevde yetkiyi kötüye kullanma' ile suçlandıklarını anlatırdım. Ergenekon davasında yargılanan Teğmen'in cep telefonuna emniyette 'sehven' (nasıl oluyorsa) yükleme yapan polislerin soruşturmasına 'takipsizlik' verilmesini eklerdim dosyaya…

Gaziantep'te evinde tencere tava çalanlara 'Kabahatler Kanunu'na muhalefet' suçundan ceza uygulanırken, Cizre'de yüzü maskeli teröristlerin kurdukları üniformalı 'asayiş birimleri'nin yol kontrolü yapmalarının 'kabahat' sayılmadığını gösterirdim, gazete haberlerinden…

Özetle derdim ki, Türkiye artık bir 'hukuk devleti' değil, bir 'guguk devleti'… O nedenle verilen mahkeme kararlarına değil, sunulan somut kanıtlara bakarak karar verin…

Bir de tutuklamaların başlamasından tam on beş ay önce, O. Gün Ünal'ın yazdığı “Cemaat Şampiyon Olur Mu?”başlıklı yazıyı ( http://haber.sol.org.tr/serbest-kursu/cemaat-sampiyon-olur-mu-ogun-unal-haberi-26476 ) tercüme ettirip, savunmaya koyar; şu bölümlerin altını çizerdim:

“…tüm bir toplumsal sistemin egemenlik altına alınmasının bir ayağı da futbolda.”

“Sırada Fenerbahçe var.”

“Dikkat edin bir yandan üç büyüklerdeki sermayenin el değiştirmesi için denemeler yaparlarken, diğer yandan da futbolun Ergenekon'unu yaratıyorlar!”

“Futbolun tüm kurul ve kurumlarını şikeyle terbiye edecekler. Ergenefutbol!”

“Futbolcular, menajerler ve kimi kulüplerin yöneticileri gözaltına alınıyor, ifadeye çağrılıyor. Büyük oyunun küçük parçalarını ortaya sürüyorlar. Alt liglerden başladılar.”

“Ergenekon'da yaratılan imajla futbol şikesinde yaratılan aynıdır.”

“Ergenekon sürecini hatırlayın. Generallere uzanan süreci düşünün. Direnç gösterildikçe üstüne gittiler… Kulüpler ve federasyon bazında da aynısını yapacaklar.”

Ve sorardım mahkemeye… Müneccim mi bu yazar? 15 ay öncesinden nasıl bilmiş tüm olacakları?

Bir futbol zevkimiz kalmıştı, onun da içine edildi!

Fenerbahçeliler, Beşiktaşlılar, Karşıyakalılar, Göztepeliler ve haksızlığa karşı olan tüm taraftarlar zamanı geldiğinde gerekeni yapacaklardır…

Önümüzdeki belediye seçimlerinde oy vermeye giderken, sizleri bilmem ama bizim aile, sarı lacivert ya da yeşil kırmızı forma giyecek…

Kime oy verdiğimizi kimse bilmeyecek, ama kimlere oy vermediğimizi herkes bilecek…

Haftanın Sözü: Fenerbahçe Kulübü'nün her tarafta beğenilip değer verilen, ortaya çıkmış eser ve çalışmalarını duymuş ve bu kulübü ziyaret edip bu işte emeği, yardımı olanları tebrik etmeği görev edinmiştim. Bu görev ancak bugün yerine getirilebilmiştir. Takdir ettiğimi ve kutladığımı buraya kaydetmekle övünüyorum. (3.5.1918 ? Ordu Komutanı Mustafa Kemal)