TÜRKİYE'NİN SORUNLARI NASIL ÇÖZÜLÜR?

TÜRKİYE’nin sorunlarını bir ağaca benzetirsek, ağacın gövdesini “eğitim sorunu” oluşturur kanımca. Gövde iki ana dala ayrılır bir süre sonra; “popülizm” ve “gri tonlarının eksikliği” adlarında… Bugün tartıştığımız sorunlar bu iki ana daldan ayrılan küçük dallardır; gövdeye, hatta köklere inmedikçe çözüleceğine, daha karmaşık hale gelirler.
Belki de öncelikle üç muhalefet partisinin özeleştirisine gereksinim vardır. Önce CHP popülizm, yani oy uğruna, 1946-1950 yılları arasında yaptığı ve sonradan köy enstitülerinin kapatılmasıyla sonuçlanan politika değişikliklerinin Atatürk ilke ve devrimlerinden uzaklaşmanın başlangıcı olduğunu kabul edebilir.
Sıra Demokrat Parti, Adalet Partisi, Anavatan ve Doğru Yol partilerinin devamı niteliğindeki genç Demokrat Parti’ye geldiğinde, Türkçe ezan zorunluluğunun kaldırılmasıyla başlayan süreçteki yanlışlar vurgulanır. Bakarsınız eski Cumhurbaşkanı Demirel, eski Başbakan Demirel’i eleştirir; ardından Sayın Cindoruk koltuğunu Atatürkçü, kültürlü, genç, dinamik, önceden politikaya bulaşmamış birine (Böyle birini tanıyorum) devreder ve bunu başarılar izler.
Milliyetçi Hareket Partisi, Türk milliyetçisi bir partinin sloganının nasıl Arapça’ya dönüştüğünü değerlendirsin yeter.
Gri tonlarının fark edilememesine gelince… Ünlü sosyolog ve psikanalist Erich Fromm’a göre, yeterince gelişmemiş birey ve toplumlar olayları siyah veya beyaz görme eğilimindedir; eğitildikçe ve geliştikçe gri tonlarının farkına varmaya başlarlar ve gerçek anlamda demokratik yaşam ancak böyle gerçekleşir. Bertrand Russell’ın “Ne kadar az bilirseniz; o kadar şiddetle savunursunuz” ve Bernard Shaw’un “Demokrasi en iyi rejimdir; ama halk tanrılardan oluşmuşsa” sözleri bu görüşü destekler.
Atatürk’ün önerdiği biçimde; eğitimden başlayarak, Ege ile Doğu Anadolu arasındaki farklar giderilmedikçe, Türkiye’de hiçbir sorun çözülemez. İlerleyebilmek, gri tonların farkına varabilmek için 1946 ruhuna dönmemiz şart.
(Prof. Dr. Ülgen Zeki Ok’un kaleminden, ulgenok@ulgenok.net)