EKMELETTİN İHSANOĞLU'NU DİNLERKEN * Kemal Kocabaş

22 Temmuz 2014 günü Yeni Kuşak Köy Enstitülüler Derneği (YKKED) Genel Başkanı olarak Ekmeleddin İhsanoğlu için İzmir-Alsancak'taki Tarihi Havagazı Fabrikasında düzenlenen iftar yemeğine katılım daveti aldım. Ekmeleddin Hocayı, söylemini merak ettim ve derneğimize temsilen eşimle beraber yemeğe katıldım. Öğretim üyesi dostlarımla aynı masadaydık ve gece boyunca Ekmeleddin Hoca'yı anlamaya çalıştık.

Bu iftar yemeğini İzmir Sivil Toplum Örgütleri Platformu (İSTOP) düzenlemişti. Davetiyede “Sayın Cumhurbaşkanı adayı Prof. Dr. Ekmeleddin İhsanoğlu'nun da katılacağı Sevgi, Hoşgörü ve Dayanışma iftar yemeğimizde sizleri de aramızdan görmekten onur duyarız” Mehmet Aydoğan-İSTOP Genel Başkanı imzası vardı. Yemek kalabalıktı, yaklaşık beş bin kişi vardı…

Haziran ayı ortalarından beri Cumhurbaşkanlığı seçim sürecini yazılı ve görsel medyada dikkatlice izlemeye çabalıyorum. Başbakanın adaylığı bekleniyordu ve aday oldu. Selahattin Demirtaş'ın adaylığı da sürpriz değildi. Ama Ekmeleddin İhsanoğlu'nun adaylığı CHP ve sol çevrelerce şaşırtıcıydı, şaşırtıcı olmaya da devam ediyor.

İftar yemeğinin bir gün öncesi Evrensel gazetesinde arkadaşımız-dostumuz Cengiz Bektaş'ın yazısını okumuştum. Sayın Bektaş yazısında özetle beklentilerini dile getirerek : “Benim cumhurbaşkanım özgür olsun! Halkın kınamasından sakınsın, eşitlikçi, halkın yönetimine inanan biri olsun.

Kara derili, ak derili, sarı ya da kızılderili arasında hiç bir ayrım yapmasın, yapılmasına izin vermesin. İnsanları ayrımsız sevmeyi bilsin benim cumhurbaşkanım. Dilimizi çok sevsin, başkalarının da kendi dillerini çok sevmelerini anlasın, saygı göstersin. Dillerin de insanları birbirinden ayırmakta değil, birleştirmekte kullanılmasını istesin…

Benim cumhurbaşkanım düşünenleri saygıyla sevsin. Düşünceyi dile getirmenin suç olamayacağını bilsin, bildirsin… Buna yol açabilecek yasaları onaylamasın. …Benim cumhurbaşkanım sanatın her biçimine “haddini bilip” karışmasın. Kendini mimar falan sanmasın…

Benim cumhurbaşkanım ne olursa olsun hiç yalan söylemesin… Benim cumhurbaşkanım kendini dev aynasında görmesin.

Bizden biri olduğundan hiç kuşku duymasın… Benim cumhurbaşkanım yeşili, suyu sevsin. Ağaçlara dokunmasın, dokundurtmasın… Yurdumuzun bir yerini, birilerinin kendi çıkarları için kapatmalarını önlesin. Ormanlarımızdan, temiz havamızdan, denizimizden, kıyımızdan, koyumuzdan, hepimizin eş yararlanmasını sağlayacak çalışmaları örgütlesin. Özellikle havanın, suyun, kamu mallarının alınıp satılmasına izin vermesin. Deremize, meramıza gözü gibi baksın, böyle bakılmasını sağlasın.

Benim cumhurbaşkanım kimsenin inancına karışılmamasını sağlasın… Havadan para kazananlara, durup dururken varsıl olanlara bunun “hesap”ının sorulmasını sağlamalı benim cumhurbaşkanım. Böyle birileriyle düşüp kalkmamalı… Emeğe saygı duyulmasına, kimsenin insanlık dışı işlerde çalıştırılmamasına göz kulak olmalı benim cumhurbaşkanım…” şeklinde ifade ediyordu.

Cengiz Bey'in yazıdaki tüm görüşlerini beynimde-yüreğimde imzalayarak yemeğe gittim. Adayları düşündüm. Sayın Başbakan burada yazılanlara pek uymuyordu.

12 yıllık Başbakanlığı süresince barışa, insana, sanata, doğaya, böcü-börtüye, gençliğe karşı olumlu bir yaklaşımı maalesef hiç olmamıştı. Toplumun yarısını ötekileştirmişti. Şimdi “paralel yapı” olarak isimlendirdiği yol arkadaşlarıyla yüzlerce kişinin haksız yere hapishanelerde yıllarca çürümelerine neden olmuş, ülkeyi bir toplama kampına dönüştürmüş, dinin siyasallaşması, araçsallaştırılması için her şeyi yapmıştı. İleri demokrasi kavramı bir aldatmacaydı, despotizmin adıydı… Sayın Başbakan, adayım asla olamazdı…

Yemek masasında zeytin, hurma ve Kemalpaşa tatlıları vardı. Kanımca katılımcıların yaklaşık %80'i CHP, geri kalanı MHP'liydi. Ekmeleddin Hoca gelmeden Ekmeleddin Hocayla ilgili bir belgesel 2-3 kez izlendi. Sonra sahneye İzmir semazenlerı çıkarak Ramazan ritüeline uygun sunumlarını yaptılar. Cumhurbaşkanı adayı, Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu ve CHP-MHP milletvekillerinin gelmesiyle oruçlar açıldı.

Yemekte köpüklü kaplar içinde çorba, pilav ve tas kebabı ikram edildi. Ben ve katılımcıların çoğu oruç değildi. Çoğu kişi bizim gibi iftar yemeğinden çok Ekmeleddin Hocayı dinlemek için gelmişti. Ekmeleddin Hoca çok uzun olmayan bir konuşma yaptı. “Aziz İzmirliler” diye başladığı çok da akıcı ve coşkulu olmayan konuşmasında basına da yansıyan “Vesayete Hayır, Tek Adamlığa Hayır, Herkesin Cumhurbaşkanı olacağım,

Ülkede Demokratik-Hukuk Devletini sağlayacağım, Ülkenin Saygınlığını geliştireceğim, Parlamenter Sistemden yanayım, Kimse ötelenmeyecek-dışlanmayacak, Her tür ayrımcılığa son vereceğim, Mustafa Kemal'in Yurtta Sulh Cihanda Sulh politikasını öne çıkaracağım” başlıklarını öne çıkardı.

Konuşması sırasında acaba Sayın İhsanoğlu eğitimin dinselleştirilmesi konusunda, siyasal iktidarın arka bahçesi olan YÖK hakkında ne düşünüyor?, yine cemaatçı-tarikatçı rektörler mi atanacak, yoksa üniversitede en çok oyu alanlar mı? “Eğitim hakkı” konusunda ne düşündüğünü merak ettim. Anladığım kadarıyla bu seçim kişiler üzerinden “Tek adamlığa oynayan başkanlık sistemi mi? Yoksa demokratik parlamenter sistem mi?” tartışmaları zemininde geçecek. Bir başka ifadeyle bu seçimin anlamı; seçeceğimiz aday sadece “Bir siyasal partinin Cumhurbaşkanı mı? Yoksa herkesin Cumhurbaşkanı mı?” şeklinde olacak…

Sayın Ekmeleddin İhsanoğlu'nun sol, ilerici düşün sisteminden gelmediği çok açık… Muhafazakar bir iklimden geliyor. Yaşadığı yaşam süreçleri, çağdaş bir eşin varlığı, kimya gibi pozitif bir bilim dalında doktora-doçentlik yapmış olması onu köktenci bir muhafazakarlıktan, evrensel düşünceye evrilmiş bir muhafazakarlığa taşımış. Kanımca Sayın Başbakan ile arasındaki en önemli fark bu…

Toplantı sırasında ve öncesinde CHP'ye oy veren ve kendini solda tanımlayan arkadaşların bazı haklı itirazları var. Anlayabildiğim kadarıyla “tıpış-tıpış” söylemi tabanda önemli bir rahatsızlık yaratmış. Yine Ekmeleddin Hoca'nın Cumhuriyet dönemi ile ilgili söylem ve açılımları da tabanda hoşnutsuzluk üretiyor.

Anlayabildiğim kadarıyla Ekmeleddin Hocanın etrafında bu konularda onu uyarabilecek bir uzman heyeti yok. Hoca geldiği mahallenin geleneksel söylemiyle zaman zaman CHP tabanına rahatsız edebilecek söylemine dikkat etmesi gerekir. İftar yemeği akşamı gördüğüm bir başka gözlemim, CHP ve MHP'nin Ekmeleddin Hoca'nın seçim yarışına yeterince destek sağlamadıkları gerçeği. Hocayı yalnız gördüm… Bunun da mutlaka bir açıklaması vardır tabii.

Toplantı bitti. Eşimle yazlığa dönüyorum. Yolda konuşuyoruz, tartışıyoruz. “Çok yetkili, despotik bir Cumhurbaşkanlığı mı? Tabii ki hayır… Yoksa herkesin Cumhurbaşkanı, ortak bir vicdan olabilecek bir Cumhurbaşkanlığı mı? ” Seçimin birinci turuna çok az zaman kaldı. Düşünmeye, tartışmaya devam… Ama tartışmalarımızda hep ülkemizin aydınlık geleceği, demokratik hukuk devleti istencimiz en önde olsun… Sevgiyle