Bütün İnsanlar Kitaptır * Bedriye Aksakal

AKSAKAL'CA
19.02.2013 / 00:00
Bir düşünürün söylediği söz durmadan usumda çınlıyor. Ne diyor düşünür:
?Bütün insanlar birer kitaptır. Okunması gereken bir kitap.? Öyleyse bizler birer kitap isek. Yaşamımızı şöyle bir düşünmemiz gerekir. Doğduğumuz günden, bu zamana dek geçen zamanımızı.
Çocukluğum; masumiyet, sevgi, ailem, komşularımız, seksek, saklambaç ? körebe? oynadığım günler?Gençliğim; deli fişek atan bir yürek. Arkadaşlık- tutkular, okul yaşamım, öğretmenlerimizle geçen günlerimiz. Hatıra defterine yazı yazmalar, yazdırmalar, cumartesi günü el ele tutuşup sevdiklerimizle sinemaya gitmeler. Manisa?nın tek pastanesi olan Şamlı pastanesinde bir grup dostlarımızla bir taraftan dondurmalarımızı, pastalarımızı yerken, okuduğumuz kitapları anlatmalarımız ve şiirlerin kanatlarında sevdayla uçmalar. Sonra birden bire büyüyerek öğretmenliğe ilk adımı atmam. On dokuz yaşın heyecanı. Öğretmenliğimin ilk günlerindeki korkular bir o kadar coşku.İdeal düşüncelerimi Hacıhaliller Köyünde gerçekleştirirken, sadece ülkem için çalışmayı düşünüyordum. Şu kadar maaşımız olsun, şunu alayım diye derdimiz yoktu öğretmen arkadaşlarımızla, sadece çalışmak, güzele- doğruya ulaşarak Atatürk?ün istediği öğretmen olarak gece gündüz çalışıyorduk. Çalışıyorduk diyorum. Tüm öğretmen arkadaşlarla bir tümdük. Köyümüzde neler yapmadık ki. ? Birlikten kuvvet doğar?diyerek önce okulumuza, yollara ağaçlar diktik. Bu gün o ağaçların gölgesinde çocukları oynarken gördüğümde, gayri ihtiyarı gözlerimden mutluluk yaşları akmıştı. Köyde neler yapmadık ki: Dikiş bildiğimden, ders dışı her gece lüks lambalarının ışığı altında köylü kızlarına dikiş nakış öğretirken, Nedret Öğretmende çocuklara ?Ses bayrağım olan Türkçemi? en güzel şekilde öğretiyordu. Bizler Atatürk?ün ilkeleriyle yoğrulmuş öğretmenlerdik. Boş zamanlarımızda da köyün delikanlılarıyla oyunlar hazırlıyorduk. Hiç unutmam bir on kasımda çok güzel bir gece hazırlamıştık. Tüm şiirleri okuyanlar, oyunda rollerini dört dörtlük yapanlar köyümün insanıydı. O gecenin coşkusunu şu an dahi duyumsuyorum. Gençlik var ya yorgunluk bilmiyordum. Çocuklarla resim çalışmaları da yapıyordum. Bu günkü gibi pastel, fon kağıtları da yoktu. Toprak boyalarından boya hazırlayarak resimlerimizi kasap kağıdına yaptırıyordum. Sene sonunda da resimleri Manisa Kitapsarayında sergilediğimizde, sergi açılışına tüm köylüm gelmişti. Valimiz sergiyi gezerken bir öğrencimin Vali Amcasıyla konuşmasını gazeteci Akın Güven köşesinde yazmıştı. Yazı şöyle:
?Çocuklar, siyah önlükleri içinde güleç yüzlü çocuklar.
Vali Amcalarına şeker ikram eden, Vali Amcalarının sorduğu sualleri cevaplandıran çocuklar?
Hacıhaliller köyü ilkokulunun resim sergisinde biraz utanç, çocukluklarını unutarak, kocaman adamlar, kocaman kadınlar gibi cevaplar verdiler?
Ama birisi? Sarı saçlı, ateş gibi bir çocuk?
– Sen büyüüdğün zaman ne olacaksın yavrum?
– -Mühendis olacağım.
– Büyüdüğün zaman tanıyacak mısın beni?
– Tanımam.-
– Niçin?
– -????
– İşte çocukluğunu, gösteriverdi yavru. Vali Amcası saçlarını okşadı. ?Aferim? dedi.
– Ve bir köy okulunun 3. sınıf öğrencileri, adını bile duymadıkları salonda sulu boya, kuru boya, resimlerini sergilediler. Benim içim bir tuhaf oldu.
– Neden mi?… Çünkü o kadar iyi niyetliydi bu yavrucuklar. Resimlerini kasapların kullandığı o samanlı kağıdın üzerine yapıştırmışlardı.
– Acaba dedim, Milli Eğitim Müdürü Ömer Öcal aynı şeyi düşündü mü benim gibi.
– Sonraaaaaaa? O büyük şehirlerdeki resim sergileri geldi aklıma? Filancanın oğlunun, Amerikalarda, Fransalar?da sergilenirdi resimleri? Sonra büyük büyük resimleri çıkardı gazetelerde. Radyolarda, televizyonlarda röportajları yapılırdı.
– Yapılırdı a, neye yapılmasın ki.
Yazımın başında belirttiğim söz bana neleri yazdırdı. Unutuyordum. O yıllarda öğretmen olana mutlaka NUTUK verilirdi. Sergi açılışında onurla söylediğim sendikam ?TÜRKİYE ÖĞRETMENLER SENDİKASI?(TÖS) bana nutuk armağan etmişti. O armağan edilen ?NUTUK? benim için çok değerli bir armağan. Baş ucu kitabımdır. Her gece bir iki sayfayı okur , Atam?a onlarca teşekkür ederim bu güzel Cumhuriyeti, bize armağan ettiği için.
Yazımın başında yazdığım bir söz beni nerelere götürdü.
Nihat Behram?ın çok anlamlı iki dizesiyle yazımı noktalamak istiyorum:
ANILARDA ÇOCUK GİBİDİR
ÇOCUKLARSA BAHAR.