TEK SESLİ TÜRKİYE'YE DOĞRU * Kemal Kocabaş

Üniversite yarıyıl tatilinde? İşler de hiç bitmiyor? Kısa bir süre sessizlik ve dinlenme gereksinimim de yoğundu. Hafta sonuna doğru 2-3 günlüğüne mütevazi yazlığa kaçtım. Kışın kullandığımız yazlıkta deniz kenarında uzun yürüyüşler yapmak, kömürlü sobayı, odun-kömür kokusunu, üzerinde kaynayan çayın çıkardığı sesi, sobanın üzerinde pişen kestane kokusunu özlemiştim. Köylülüğümüzün güzel, yaşanmış hatıralarını, ritüellerini bırakamıyorduk? Üç gün boyunca her gün 6-7 gazeteyi, tüm TV kanallarını dolaşarak ülkede ne olup bittiğini izlemeye, anlamaya çalıştım. İzledikçe tatil ve dinlenmekle ilgili tüm olumlu beklentilerim yok oldu. ?Ülke nereye gidiyor?? sorusu üç günlük yalnızlığımda beni hiç yalnız bırakmadı. Medyanın tümüyle tek sesli, tek yanlı ve 88 yıllık Cumhuriyet değerlerinin içini boşaltmak ile ilgili bir misyon içinde olduğunu acıyla gördüm. Cumhuriyeti tüm kötülüklerin, darbelerin nedeni olarak göstermek için yarışan bir medya? İçi boşaltılmış bir demokrasi tanımıyla örgütlü bir muhafazakarlaşmayı ve otoriterleşmeyi göremeyen, görmek istemeyen bir Türkiye atmosferi.
1970-1980 yılları arasında sosyalistlerin yayımladığı tüm dergileri okumaya çalışırdım. Tümünün kapağında en üstte ?Bağımsızlık, Demokrasi, Sosyalizm? mücadelesinde diye başlayan bir ibare olurdu. Yani sosyal demokratlar ve sosyalistlerin var olma nedenlerinin en önemlisi yaşadıkları siyasal coğrafyanın ?demokratikleşmesi? kavgasıydı. Demokrasi arayışı onların temel, varoluş kavgasıydı. Ya şimdi, solu demokrasi dışı zeminde göstermeye yönelik çabalar? Ülkenin siyasal tarihine bakarsak 1950-1960 arası DP despotizminin özellikle muhalefet, aydınlar ve özellikle Köy Enstitülü öğretmenlerin üzerindeki baskısını inkar etmek olanaklı mı? Ekim başında yayımladığım ?Kızılçullu Köy Enstitülü Yıllar? kitabında söyleşi yaptığım 82 öğretmen ve sağlıkçının anlatıları DP dönemindeki baskıların canlı kanıtlarıdır. Köy Enstitülü öğretmenler o dönemlerde ?Köy Öğretmen Derneklerini? kurarak hayatı ve kendilerini savunarak bir anlamda demokrasi mücadelesinin en önündeydiler. Köy Enstitülü öğretmenler 1965 yılında da Türkiye Öğretmenler Sendikasını (TÖS) kurarak demokratik öğretmen hareketinin öncüleri olmuştur.
Emekten yana, yaşama soldan ve Cumhuriyetin aydınlık kazanımları üzerinden bakan bir aydın olarak yaşamım boyunca darbelere hep karşı oldum. 12 Mart darbesinde yaşanan ?sol kırıma? öğretmen okulu öğrencisi olarak tanık oldum. 12 Mart sonrası Türkiye sağının MC iktidarları ile Türkiye?yi en anti-demokratik, can ve mal güvenliği olmayan bir atmosfere taşıdıkları yılları ürettiğinin tanıklığını yaşadık. DİSK, TÖB-DER, TÜS-DER, Tabip Odaları, Barolar bu dönemin en önemli demokratik direnme noktalarıydı. 12 Eylül darbesinde de sol düşün dünyamız nedeniyle arkadaşlarımla üniversiteden atıldım. İki yıl boyunca yargı ile tekrar üniversiteye dönmek için çabaladık durduk. 12 Eylül 1980 sonrası hayatın demokratikleşmesi sorunsalı yine Türkiye solunun gündemindeydi. O dönemlerde ülkedeki sağ partilerin 12 Eylül?ün ürettiği otoriterleşmenin karşısında bir demokrasi programları hiç olmadı. Hele bugün ülkeyi yöneten siyasal kadronun 1965?ten beri ülkedeki demokratikleşme çabalarında emeği hiç yoktur. Türkiye ilericileri 1950?den beri canıyla, kanıyla, emeği ile ?Demokratik Türkiye? arayışlarının hep merkezinde olmuştur.
Ya şimdi; 2012 Ocak ayı içinde neler yaşanıyor. Siyasal iktidar ve Milli Eğitim Bakanlığı Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarını birleştiren, onların ortaklaştırdığı değerleri yok ederek onun yerine cemaat ilişkileriyle, kültürüyle donatılmış bir yurttaş (!) kimliği üretmek istiyor. Yani ülke insanlarının ortaklaştırdığı değerleri dönüştürmek istiyor ve de yapıyor. Cumhuriyet Bayramı kutlamalarının deprem(!) nedeniyle iptal edilmesi, seçmeli Arapça Derslerinin ilköğretim müfredatına girmesi, 19 Mayıs kutlamalarının sınırlandırılması, ilköğretim öğrencilerinin umreye götürülmesi bu projenin ilk bölümü. Kanımca bundan sonra sıra Cumhuriyetle ilgili tüm ritüellere gelecek. Bunların bazıları hayatın diyalektik akışı ve evrimiyle gözden geçirilebilir. Ama yapılan bu değil. Yapılan bunların yerine dinsel ritüellerin yer almasının önünü açmaktır. Peki CHP; eğitim dünyasında bunlar yaşanırken kapsamlı bir itiraz üretebiliyor mu? Bu tartışmalarda yoğun bir şekilde var mı? Hayır? CHP?nin eğitimde yaşanılana itiraz edecek bir bilim komisyonu var mı? Ortalıkta gözükmüyor?
Siyasal iktidar ülkeye ?küreselleşme-piyasalaşma? ve ?dinselleştirme? projeksiyonuyla baktığı açık. Tüm politikalarında bu tercih var. Küreselleşme ile dünya emperyalist-kapitalist sisteminin sınır tanımaz yayılmacılığının, kar hırsının önünü açıyor, dinselleştirme ile de 89 yıllık Cumhuriyetin tüm kazanımlarını örseliyor, ötekileştiriyor ve dönüştürüyor. Bu çok açık ve net. Küresel proje işliyor. Tüm bu süreçte soldan ve MHP?den vazgeçen-dönen ve adını ?liberal? olarak adlandıran akademisyen ve köşe yazarlarının desteğini alarak yapıyor. Hafta sonu izlediğim bir TV açık oturumunda soldan dönen bir akademisyen eğitimdeki nitelik kaybının arkasında Cumhuriyetin değerleri olduğu ifadesini söyleme cahilliğini gösterebiliyor. İzlerken verilen emek adına içim burkuldu? Yüreğim acıdı? Maç bu kadar tek kale oynanmaz ki? Bir Cumhuriyet projesi olan Köy Enstitülerinin ülkenin eğitim tarihinde ?eğitimde nitelik, eğitim hakkı? kavramlarının taçlandığı kurumlar olduğunu bilmeme, görmeme cahilliğini ibretle, kızarak izledim. Cumhuriyetin en önemli projesi ve arayışının eğitim ve kültür olduğunu bilmemesini yadırgadım.
Yıl 2012, ülkede sandıkla, %50 çoğunlukla yönetime gelmiş bir siyasal iktidar var. Programını uyguluyor. Böyle çok önemli, yurttaşlarının tümünün yaşam atmosferini etkileyecek, diğer %50 yurttaşlar topluğunun sıcak bakmadığı bu tür kararlar siyasal çoğunlukla mı alınmalı? Yoksa referanduma mı gitmeli? Bunların tartışılması gerekir diye düşünüyorum. Peki çözüm nerede? Çözüm demokraside? CHP?nin debelenmeyi bırakıp, demokratik bir tüzükle, tüm kapıları, pencereleri açıp halkla buluşmasında? 1973?teki gibi sol ve emekten yana söylemlerle seçenek olmasında? Partilerin, ülkenin, tüm kurumların demokratikleşmesi beklentilerini Cumhuriyet ve sol değerlerle buluşturan bir dinamizm ve heyecan üretmesinde… ?CHP Bilim ve Kültür Platformu? ülkede yaşanılanlarla ilgili çoğulcu bir yapıyla AR-GE gibi çalışmasında, yani CHP?nin inandırıcı, açık, net demokratik bir sol partiye dönüşmesinde yatıyor.
Yaşam ve doğa hep çok seslidir, çok renklidir. Yaşam çok sesliliklerle anlamlı ve değerlidir. Doğada sadece kırmızı, yeşil, mavi renkler yoktur. Tüm renklerin bir armonisi vardır. Türkiye?nin acil gereksinmesi otoriterleşmenin önünü açan tek sesliliğe itiraz etmesi, hayır, ?ben farklıyım? diyebilmesindedir.