Atatürk'ün Bilinmeyen Yönleri * Bedriye Aksakal

11.11.2014 / 00:00

Bugünlerde Atama, bayrağıma,vatanıma dil uzatanları gördükçe,onlara sesleniyorum: Onu anlamış olsaydınız  acaba yaptıklarınızdan utanır mıydınız?

İlkokuldan başlayarak, bu zamana dek öğrencilere, Atatürk'ün nerede  doğduğunu, nerede okuduğunu, yaptığı savaşları ve yaptığı devrimleri anlattık. Atatürk'ün bazı yönleri var ki onlar anlatılmadı.

Atatürk'ün en sevdiği yemek neydi? Nerelerde niçin ağlamıştır?
En büyük hayali neydi, gerçekleştirebildi mi? Onları Atatürk'ün bilinmeyen yönlerinden öğreniyoruz.
Ata'mızın en büyük hayali, Dünya turuna çıkıp, Türk Dili ve tarihi ile ilgili çalışmaları ilerletmekti.
Ömrü askeri okullarda, kışlalarda, savaşlarda geçmiş. Tedavi ve dinlenmenin dışında gönlünce yaşadığı günler parmakla sayılamayacak kadar az.
Birinci Dünya  Savaşı'ndan sonra evine dönmüştür. Geleceğini duyan kardeşi Makbule on gün temizlik yapmış, en sevdiği yemekleri de hazırlamış.
En sevdiği yemek ise kuru fasulye, irmik helvası ve yoğurt idi.
Cumhuriyetten sonraki ereği, Türk Kültürün yükseltmeye çalışmaktı.
Gazi, nereye gitse bir okula girerdi. Bir gün yolu köy okuluna düştü. Tek sınıflı bir okulda, genç bir öğretmen ders veriyordu. Atatürk sınıfa girince, öğretmen kürsüsünü terk etti.
Atatürk:
“Hayır yerinize oturunuz. Dersinize devam ediniz. Eğer izin verirseniz, bizde sizden faydalanmak istiyoruz. Sınıfa da girsek, Cumhurbaşkanı bile öğretmenden sonra gelir.”

Atatürk çocukluğundan söz ederken: “Ben çocukken fakirdik. İki kuruş elime geçince, bunun bir kuruşu ile kitap alırdım. Eğer öyle olmasaydı, bu yaptıklarımı yapamazdım.”

Atatürk'ün binlerce kitabı vardı. Kurtuluş Savaşı'nda başucundan ayırmadığı Çalıkuşu kitabını rast gele açıp okurdu. Asilliğe bakın herkes dinlenirken O kitap okuyor.

Özenli ve temiz bir Türkçe ile konuşurdu.

İstanbul- Ankara illerinden birisinin adının Atatürk olması için kanun teklifi verirler. Bu teklifi vereni Ata yanına çağırır. Ona:

“Bir ismin dillerde kalması için şehrin temellerine sığınmasına gerek yoktur. Bakın. Bu şehrin ismi İstanbul; ama  Fatih Sultan Mehmet'i hemen hatırlıyoruz.
Eğer ben bir şey yapabildiysem, binaların tepesine, şehrin temellerine ismimi yazarak değil.
Milletimin kalbine yazılarak anılmak isterim.” der.
Yıl 1938
İranlı bir şair Atatürk'ün ölümü üzerine, Tahran'da  bir şiir yazar. Şiirin iki dizesi şöyle:
“Allah bir ülkeye yardım etmek isterse
Onun elinden tutmak isterse
Başına Mustafa Kemal gibi lider getirir.”
Haiti'ye gidelim
Yıl 1996. Haiti Cumhurbaşkanı ölür. Bir vasiyet bırakır. Vasiyeti açılır. Vasiyetinde mezar taşına yazılması için bir metin bırakmıştır.
Haiti Cumhurbaşkanının mezar taşında şu sözler yazılıdır:
“BÜTÜN ÖMRÜM BOYUNCA TÜRKİYE'NİN LİDERİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK'Ü ANLAMIŞ VE UYGULAMIŞ OLMAKTAN DOLAYI MUTLUYUM.”
Norveç'te “Atatürk” gibi düşünmek deyimi vardır. Çok da sık kullanıyorlar. Bir problem verip çocuk Norveç'te çözemedi mi, o zaman derler ki:,”ATATÜRK İBİ DÜŞÜN”. Mutlaka o problemin çözümü vardır.
Atatürk'ün uşağı olan Cemal Granda anılarını kitaplaştırdı. Kitabın bir bölümünde şunlar yazılı:
“Tüm yurt gezilerinde her türlü masrafı, kendi cebinden ödemiştir”.
Sevgili okurlar sizde bu anıları okurken kanımca düşüncenin oylumlarından geçeceksiniz.
Acaba çocuklarımıza Atatürk gibi düşün diyerek problemleri çözdürebiliyor muyuz?
Haiti Cumhurbaşkanı Atatürk'ü anlıyor da bizler Atatürk'ü anlayabildik mi?