CAN YÜCEL'İN ANISINA * Ali Ekber ATAŞ

onlar ki olimpos'tan bu yana tanrıları
ateşler içerek geçtiler sivas'ta

1.

dal
gövde
(ye)
dönüşüyor
döşeniyor
yaprağı
döşeniyor
çiçeği
döşenip
düşünüyor
pos bıyığına
güvercinler
sakalına
istanbul
dadanan
adam

şiirle
sevişgen
pos
bıyıklı
sakalı
kendinden de
büyük
adam
küfürbaz
bir havada
en keskin
nefesi
en yüksek
perdeden
rengahenk
gül üşüyor sesi

çatlasın ar damarı ırzı kırık batı'nın
bizdeki batıcı yağdanlıkların
çatlamaz ar damarı
arsızlık onnarın can damarı
pofur pofur esiyor
küfredip kefereye dellenip duruyor
poyraz kesiyor havası

2.

dal
gövdeden
uçlanıyor
gövde
uçlandıkça
filizi döşeniyor dal

şiirlerle sevişgen
sakalı kendinden de
büyük adam
adam akıllı içerliyor

açık bir deniz gibi şorluyor
eteklerimiz mutedil değil
aralıksız dalgalı
içimiz poyraz
burnumuzdan getiriyor
yıldız karayel
delirtiyor

ellerimiz dört göz
demirleyip kıyıya
soluksuz demleniyoruz
açıl gülüm açıl dedikçe
açıktan açığıa
kendinden geçiyor adam
o garip mahzun kanık
yarı yolda ömrümüze
mil çekiyor

bekledik
bekledik
bekle de dik
öyle bi yerimize dikildi ki şahbaz
mezar taşına dönmüşük
tozumuzu attı ömür

3.

deniz / m
e
y
sahil / h
a
n
e
üstümüzde yıldız işlemeli bir gece
önümüzde uçsuz bucaksız
sırtı lacivert bir deniz
doluştu gözlerimize
içimiz dolup taştı

(ahhh o deniz var ya o deniz
mavi sularıyla akıp geçen gecemiz)

sahil-hane çilingir soframızda
deniz-mey taşıyordu
yetmişlik gedikli bir başçavuş
safamızın baş konuğu
içimizde dört köşeli bir sevinç
yıldız batığı bir gece bir batında
bin bir gece batığını doğurdu
tepemizde ay kaçığı
kara kış kırlangıç fırtınası
güvercin curnatası
antik zeytin kuru soğan
yanında beyaz peynir
elimizde nar-ı nan
iliklerimizi kemiren
koca dişli bir ayaz
avazı çıktığınca poyraz
zulamızda yetmişlikler
içimizi gıcıklıyor
bi geçirsek elimize
rakı şişesine balık diye
fondipliyeceğiz herifi

4.

deniz/ m
e
y

sahil / h
a
n
e
s
i
n
d
e
pos bıyığı güvercinler
sakalı istanbul bereketli
“güler” yüzlü can yücel
orhan'nan beraber ıslayıp o geceyi
zil zurna ıslatan deniznen cebelleşiyor

karşımızda kırk kocanın bakir bıraktığı istanbul
sevişgen bir deniz tepemizde ay kaçağı
alabildiğine bakir gözümüz
soyunup salmış ışıklarını densizce
kırıştırıp duruyor gözümüz içinde
içimiz şaha kalkıyor orospu
dalgalar yalayıp yutuyor sahili

dünya gözüyle şöööyle bi
seyredelim dedik şu manzarayı
demez olaydık keşke
tepemizdeki o dipsiz boşluk
salakana(*) bir bulut peydahlamaz mı üstümüze
örtmez mi değirmi penceresini gökçenin hergele
ne deniznen cilveleşen aşık kaldı
ne de keyfimizden eser bıraktı hödük
mum dikti keyfimize

köpürüp duruyor can yücel
bi yandan parlatıp ha bire paylıyor
kevgire döndürüyor bizi
“ve öylesine harlı ki nefesi(m)”
bi kıvılcımlık can'ı var
patlamaya hazır zonguldak madeni mübarek
zangır zangır zangırdıyor ortalık

(*) başıboş, serseri serseri dolaşana denir.
erzincan yerelinde kullanılan bir sözcük.

5.

kuzguncuk'tan
datça'ya
bütün gök
bütün deniz
bütün sahil
tutuşmuş etekleri
zangır zangır titriyor

sahil kumundan
deniz suyundan
olacak
soldu solacak
mavisini
tepemizdeki
gök gözlü

kumsuz sahil
susuz deniz
gökçesiz gök
ister misin
şiirler de kalsın
şair-siz

hay dilimizi
öpsün eşek arısı
demez olaydık keşke
işkillendi
edib-i bimüdani(*) işte
öyle bir harladı
öyle bir parlayıp
payladı ki bizi
soluğu
aşiyan'da aldık

(*) benzeri olmayan edebiyatçı

6.

ahhh..
o çocuk var ya o çocuk:
bir elinde lenger şapka
ötekinde şiirler
yarım kaldı
dudağında cıgara

ya o yaprak:
boşlukta döndükçe dünya
mevsimler dönüşecek
fakat o hiç ama hiç
çimlemeyecek
yedi iklim dört köşede
delirip duracak zaman
defteri dürülecek

ille de o martı :
konacak mevsimi arar
hep telaş içinde
şimdi

tevfik fikret
orhan veli
can yücel
madımak'ta
yanan-nar
“onlar da olmasalar”
onnar da yanmasalar
dedi ve gitti
datça can('lı) şenliği'nde şimdi
muma döndük hepimiz
etrafımız aydınnık
dibimiz karanlıkta

bekledik bekledik
bekle de dik
öyle bi yerimize dikildi ki
uyanan da yok uyandıran da
fakat yanan-narın
haddi hesabı yok