Azıcık güneş günboyu kar
Ne kışlar yaşadım ne yaralar
Kayağım olmadıysa da kızağım oldu
Tepelerden aşağı kendimi koyverdim
Sarı söğüt yaprakları kar altındaydı
Güzden biliyordum. hüzün dökmüştü
Hüzün ki kör kağnının tekerlek sesiyle gelmiş
Bin yıllardır bir daha gitmemişti
Sarı öküzün boynuzunu parlatandı hüzün
Boynunu vurandı ağrıtandı
Ben hüzünleri topyekün yaşadım
Dev dalgalardı olmayan denizlerde
Dev sofralarda bitmez yemekti
Açıl susam açılıyordu orda
Sarp yolun kıyısında boynu bükük
Kayın ağacıydı, leylekti dalında
Bir kuş ansızın gider, hüzün bırakırdı
Sonra babalar ve oğullar sırayla
Giderlerdi, diyecek yoktu
Sırayı bozanlar hüznü çoğaltırdı
Ey benim yaşamadığım ırmak boyu
Boğulayazdığım bir karış çay
Ellerim hüzün topladı yıllar yılı
Söğütler donmuş gövdeleriyle uyurdu
Kuşlar her akşam çığlık çığlığa
Doğduğum, öleceğim uçurumdu
(Edebiyat ve Eleştiri, Ocak-Şubat 2002)