Namık Kuyumcu * Aşk Yalnızlık ve Devrim Bir Buluşmadır

Yüreğini kör kirpi yollarına yatırmış insan
kırılır gök yüzünün kafesi inadınla
mavi yeni bir buluşmadır / sevişgendir saklanan
çağrı çiçeği açar kendisini kaçıran kızın ayıp yerlerinde
arınsın diye beden adaklar adanmış
ve yaşamak bağışlanmıştır

tütsü kurşun ve tuz buhurlanır
yalnız ve bundan suçludur insan
okunmuş sular saçılır saçlardan tırnaklara
kem göz ve kötü söze karşı / devrim
bir buluşmadır
aşka yazılıdır / yıldızları kucaklayıp geceyle vedalaşanlar
toprak ağaçlarla seviştiği için nemfomandır

sunulan aldanış
ahlakta saklanan yalan
kara trenleriyle gurbete çağresiz bakışlarını bağlayan insan
atını eğerle yollara düş
han yerinde hançerind uyu
geceye borçlan

tuz ve su sığmaz olur bir gün denize
taş devrindeki maden ve çiğ şiir çığlığın belki anlaşılmaz
o zaman
kül kehlibar ve başak bir başka bekliyordur
şikayetsiz ve mühürsüz geçersin
çığlığını kör çeşmelere asarak
bunu bil sevişmeyi kokla
kendinle yüzleş
yanlışından arın
zamanın kiriyle yıkanmış kavmin varsın eksilsin
insan yaşadıkça eskir
ve kendi yanlışını emzirir
batık gemilerin günahı alınır
tuzlu su ve balık kılçıklarından

ayrılığın aş kaldığı yerde kemiklerim sızı
sancıyan ruhumla bir yalnızlığım iliklerimde
yağmur değmesede hiç yüzüme
sulara küsmem yürürüm
günahı geceye ayarlı sokaklarda
suç tinerle kucaklaşır
maznumdur çocuklar
unutulduğumuz her bakış
kırgınca gök yüzüne çekilirken / biraz intihar
dokunduğumuz her bekleyiş
yaramızın tuzlu dudaklarında /
ürkek ve vahşi bir buluşmadır

avuçlarımda jiletlenmiş soru işaretleri
aşk için zar tuttum itiraf ediyorum
gözlerimde son sevişmeden kalan ağrı
sadece dağ ismi olsaydı ezberimde
yürürdüm katran küllerin karasına posta koyarak
geçerdim gülüşünüzden
teninizden
sonra kendimden
şehirlerim mühürlenmiş
şiirler kırmızı mürekkep ve leke
pazarcılar kül satıyor
kan izleri ve göz yaşları için
çürüten tekrarlara kör kapılar
dokunmayışlara küskün yosunlu pencreler gördüm
yüreği buz kesmiş şehvetli ateş gövdeleri
süsledim bakire yaşlıkların sandıklarında saklanan
ipek hançer ve amber kokan incilerle

geceden düşen yıldızlı tuzaklar ve aşk
hangi ay gözlere bağışlandı bilmek isterdim
gölgesini bile kendisine düşman gören insan
gülleri koklamadan solduran zaman taciri yerine
kısa çöpü bilerek çekenlerden kaçınca
kırdım yüreğimi hiç beklemediği yerden
kimseye borçum kalmasın istedim
öğrenilmiş yerleşik korkularda sulanıyordu
aşkın aykırı yollarında kendine küs çiçekleri
herkes bir düş edinip belki delice
önce kendi uçurumuna düşmeli
hepimizin aşkı beynimiz ve yüreğimiz kadardır
bıçaktan hep alacaklı durur ayrılığın arısı.