Lut Kavmi

LUT KAVMİ “SODOM VE GOMORRA”
Sodom ve Gomorra şehirleri, uzun süredir, Allah'ın cezalandırmasıyla anılan iki antik şehirdir. Sodom kelimesi, halen İngiliz dilinde bulunan, doğal olmayan seksüel davranışları anlatmak için kullanılan bir terimdir. Bir çok kişiye göre bu kelimeler, yalnızca masal ve efsanelerde yer alan isimlerdir. Sodom ve Gomorra, her ne kadar, daha büyük ve tarıma bağlı, konfedere bir devletin şehirleri olsalar da, Tevrat'ta, Havza şehirleri olarak bilinirler.
“Abram, Kenan diyarında oturdu ve Lut, havza şehirlerinde oturdu. Ve Sodom'a doğru çadır kurardı. Ve Sodom halkı kötü ve Rabb'e karşı çok günahkardılar.” (Tekvin 13:12,13)
Havza'nın beş şehrinin isimleri şunlardır: Sodom, Gomorra, Zoar, Admah ve Zeboim. Öyle görünüyor ki Havza şehirleri bulundu. Arkeolojik deliller, bu beş şehrin kalıntılarının, Tevrat'ta yer alan havza şehirleri olduğunu destekler niteliktedir.

HAVZA ŞEHİRLERİ
Havza şehirleri araştırması, bazı akademisyenlerin, bu şehirlerin var olmadıkları iddiasıyla başladı. 1918 W.F.Albright, 1948-Martin Noth ve son olarak Noldeke. Noldeke'in itirazı, Erden ırmağının doğusuna giden, Tevrat'ta tarif edildiği gibi bir yol olmadığı temeline dayanıyordu. İbrahim'in günlerinde, kullanılan Antik doğu yolunun var olduğu, Babil'de bulunan, kilden yapılmış bir tablette ortaya çıktı. Tevrat'taki tanımlamayı destekleyen bir grup tablet de, Suriye'deki antik şehir Mari'de bulundu. Babil'deki tablette bulunan bir taahütnamede, araba kiralanması; Akdeniz kıyısına giden yola sürülmemesi şartına dayanıyordu. Sonra asıl yol(rota), Nelson Glueck tarafından keşfedildi. Antik şehir Ebla'da, yapılan keşiflerde ise, tarihi havza şehirlerinin var olduğu açığa kavuştu. Roma üniversitesi, kazıcı arkeologlarından Giovanni Pettinato ve Paolo Matthiae, Ebla kalıntılarındaki tabletleri, tercüme ederlerken, ticari bir listeye rastladılar. Bu listede, Havza şehirlerinin isimleri, aynen Tevrat'ta geçen isimleriyle kaydedilmişti.

İLK KEŞİFLER
1924 yılında W.F.Albright, havza şehirlerinin yerini tesbit için, bir keşif çalışması yürütmeye karar verdi. Fazla başarılı olmayan bir araştırmadan sonra Albright, havza şehirlerinin, Ölü Deniz, suyla dolup kabardığında, yutulduğu ve şehirlerin üstünün kapandığı sonucuna varmıştı. Bu teori, daha sonra 1960 yılında Ralph E. Baney'in, Ölü Deniz'in güney havzasının altında, büyüme ve gelişme halindeki küçük bir ağacı keşfetmesiyle kanıtlandı. Bu keşif şunu gösterdi ki; Ölü Deniz devamlı dolmuş ve önceden kara olan yerleri içine almıştı. Bu da Albright'ın teorisini destekliyordu.
Albright, Bab-edh-dhra'da, Karak vadisine yukarıdan bakan, taştan yapılmış, büyük bir kalenin kalıntılarını buldu. Bab-edh-dhra'ya kısa mesafede bulunan, yedi tane yekpare devrilmiş kireç taşı bulunmuş. Bu taşların devrilmesinin, işgal kuvvetlerince olmadığını gören Albright, şehirlerin kutsal yerleri olduğu sonucuna varmıştır. Bu kutsal yerlerde, yıllık bayram ve festivallerin kutlandığını düşünen Albright, Bab-edh-Dhra'nın, havza şehirlerine bağlı olduğu sonucuna varmıştır. Çünkü, havza şehirlerinin helak olduğu, MÖ 2000 ya da biraz daha öncesinde, Bab-edh-dhra'nın da, diğerleriyle birlikte kaybolduğu anlaşılmıştır.

HAVZA ŞEHİRLERİNİN KEŞFİ
1965 ve 1967 yılları arasında Bab-adh-dhra, Paul Lapp'ın yönetiminde kazıldı. Şehrin mezarlığında, çok fazla çalışmalar yapıldı. Mezarlık, bir milin 5/8'i uzunluğunda ve bunun yarısı genişliğindeydi. Yapılan çalışmada 20 bin anıt mezar ortaya çıktı. Bu, 500 binin üstünde tahmini ölü sayısıydı. Çömlek sayısı ise 2 milyonu buluyordu.
1970 yılında Paul Lapp'ın, beklenmeyen ölümünün ardından, Thomas Schaub ve Walter E. Rast, araştırmaya devam ettiler. 1973'ün mayıs ayında Bab-edh-dhra ile ilgili soruları cevaplamaya koyuldular. Bab-edh-dhra ile Safi ve Feifa'da bulunmuş çömlekleri, analiz etmeye başladılar. Feifa bölgesini ilk incelemeye başladıklarında, mezarlık topraklarının ölçü ve kullanım tarzının, Bab-edh-dhra ile boy ölçüşecek yapıda olduğunu keşfettiler. Sonra, şehir duvarı ve kale kalıntılarını buldular. Bab-edh-dhra da bulunan, (erken bronz çağı(*) MÖ 3000-2000'e ait) çömlek kalıntılarıyla; Feifa vadisinin kuzeyinde bulunan çömlek kalıntıları, aynı zaman periyoduna aitti.
Erken bronz çağına ait bir mezar(Bab edh dahra)
Bab-edh-dhra'nın güneyindeki vadiyi keşfe çıkan Schaup ve Rast, bir başka erken bronz çağı yapılaşmasına daha rastladılar. Bu yapılaşmalar, Numeira vadisindeki su kaynağının güneyinde, havzanın üstünde yer almıştı. Aslında model bir oluşum var. Her bir erken bronz çağı şehri, bir parça toprağın üzerine kuruluyor, vadiye yukarıdan bakıyor ve taş bir duvarla çevrili oluyor. Duvarın sonunda bir kule bulunuyor ve şehir bir su kaynağının yanına kuruluyor.
Ne aradıklarını bilen Schaub ve Rast, Ghor'un güney ucunun kuzeyinde yer alan Lisan yarımadası, Numeira ve Feifa arasını iyice taradılar. Onlar, Vadi Hesa'ya bakan bir parça kireç taşının üzerinde, Safi'nin yerleşik olduğunu buldular. Burada, erken bronza ait, çömlekçilik izleri elde ettiler. Yine Bab-edh-dehra ve Feifa ile hem ölçü ve hem de tarz olarak rekabet edebilecek, bir mezarlık alanı buldular. Son erken bronz sitesi Khanazir'i de, Vadi Khanazir'in kuzeyinde keşfettiler. Bu şehirde, mezarlık alanı hariç, diğer dört şehirle benzerlik gösteriyordu.

VERİMLİ “ERDEN HAVZASI”NA “GÖK'TEN ATEŞ YAĞDI”
Bu, beş erken bronz çağı şehrinin, beş Havza şehri olduğunu tanımlamaya çalışırken, çok farklı disiplinler kullanılmıştır. Bunlar arasında; arkeoloji bilimi, jeoloji bilimi, tohum araştırmaları yer almaktadır.
Tekvin 13:10'da, Lut'un seçtiği bölgenin, tarifi yapılıyor.
Ve Lut gözlerini kaldırdı ve bütün Erden Havzası'nı, Sodom ve Gomorra'yı, Rab helak etmeden evvel, Rabb'in bahçesi gibi, Tsoara giderken, Mısır diyarı gibi, her yerde suyun bol olduğunu gördü.”
Lut tarafından seçilen Erden Havzası, Güney Ghor'dur. İşte, çok iyi sulanan yer, bu bölgedir. İbranice Kullahh Mashgeh kelimelerini, tercüme edersek; şöyle demeliyiz: Tamamen sulanan.
David Mc Greery, Bab-edh-dhra'da, Paleobotanik bilim dalını, uygulamaya dökenlerden biri. Paleobotanik, antik kültürlerin tarım sistemlerini ve nasıl beslendiklerini bizlere anlatır. Bu çalışmalar sayesinde bulunan kalıntılardan, geçmişte yaşananların ayrıntılarına inerek, parça parça inceleme fırsatı doğar.
Bab edh dhra'daki mezarlığın yukarıdan görünüşü.
Bu şehirlerde yaşayan insanların beslendikleri ürünler arasında: buğday, arpa, hurma, yaban eriği, şeftali, üzüm, incir, şam fıstığı, badem, zeytin, ananas, mercimek, leblebi, helvacı kabağı ve karpuzu sayabiliriz. Bulunan keten tohumlarının ölçülerine bakıldığında, çok iyi bir sulama uygulandığı söylenebilir. Tevrat'ta, Tesniye'nin 32:32 bölümünde de, Sodom'un üzümlerine gönderme yapılır.
“Çünkü onların asması, Sodom asmasından ve Gomorra tarlalarındandır. Onların üzümü öd üzümleridir. Salkımları acıdır.”
Hezekiel 16:49-50 de ise şöyle yazar:
“İşte kız kardeşin Sodom'un kötülüğü şu idi: kendisinde ve kızlarında kibir, ekmeğe tokluk ve kaygısız rahat vardı; ve düşkünle yoksulun elini pekiştirmedi. Ve kibirlendiler ve benim önümde mekruh şeyi yaptılar ve bunu görünce onları ortadan kaldırdım.”
Luka İncili 17: 28-29 da ise şöyle der:
“Lut'un günlerinde de böyle oldu; yerler, içerler, satın alırlar, satarlar, dikerler, bina ederlerdi. Fakat Lut, Sodom'dan çıktığı gün, Gök'ten ateş ve kükürt yağdı ve hepsini helak etti.”
İşte bunlara dayanarak diyebiliriz ki; büyük ihtimalle Bab-edh-dhra, havza şehirlerinden biridir. Sulama sistemi için gereken su, doğudaki tepelerden geliyordu. Beş şehrin de kurulu olduğu Ghor noktasından, su kaynakları giriş yapıyor. Havza şehirleri sulama akışına hem yukarıdan bakıyorlar, hem de kontrol ediyorlardı.
Tekvin 13:12 ve 19:29 da geçen “Havza şehirleri” kalıbı, İbranice'de, “inşa edilmiş memleket” demektir. Bu, şehrin, Havza ile çok yakın ilişkisi olduğu anlamına gelir. Bu kalıptaki anlam, şehir, havzanın üstünde ya da içinde demek değildir. Ghor'a yukarıdan bakan şehirlerin, stratejik pozisyonu, doğal bir savunma sağlıyor. Ayrıca şehirler, havzanın içine kurulamaz. Çünkü toprak çok kıymetli ve kullanışlıydı. Deniz seviyesinin 360 m. altında olan havzada, ısı 54,4 derecedir ve bu da ekstrem bir sıcaklıktır. Şehirlerin yerleştiği yüksek seviyedeki yerler ise, daha serin olmalıdır.

LUT KAVMİ'NİN “HELAKI”NIN İZLERİ
Zoar haricindeki havza şehirlerinin, nasıl helak olduğu, Tekvin 19: 23-26'da tarif edilmiştir.
“Ve Lut, Tsoar'a geldiği zaman, güneş yer üzerinde doğmuştu. Ve Rab, Sodom üzerine ve Gomorra üzerine, Rab tarafından göklerden kükürt ve ateş yağdırdı. Ve o şehirleri, ve bütün havzayı ve şehirlerde oturanların hepsini, ve toprağın nebatını altüst etti. Ancak, karısı onun arkasından geriye baktı. Ve bir tuz direği oldu.”
1929 ve 1934 yılları arasında, teolog Frederick G: Clapp'ın, bölgede yaptığı araştırmaların sonucunda, Ölü Deniz'in doğu ve batı kenarları boyunca, fay hatlarının uzandığı keşfedilmiştir. Havza Şehirleri, Ghor'un kenarında, yani doğu fay hattının sağında, yer alırlar. Zaten depremde, genel olarak bu bölgede gerçekleşmişti. Clapp'ın araştırmasından çıkan sonuca göre:
“Bölgede bulunan doğal gaza, zift ve petrol de eşlik ediyor. Tekvin 14: 10'da, Siddim vadisinin katran çukuruyla dolu olduğu yazılır. Ve Siddim vadisi zift kuyuları ile dolu idi; ve Sodom ve Gomorra kralları kaçtılar ve orada düştüler ve geri kalanlar dağa kaçtılar.”
Katran doğal olarak, ziftin içinde bulunur. Ölü Deniz'in güneyinde, böyle katran kuyuları olduğu, bilinen bir gerçektir. Biraz da hayal gücünün yardımıyla, Havza şehirlerinin helak olması, yeniden tasavvur edilebilir. Bryant Wood, birbirine bağlı fayların yer değiştirmesi sonucu oluşan bir depremden dolayı yerkabuğunun, yeraltından kaynaklanan bir basınçla, bu yanıcı maddeleri dışarı püskürttüğünü düşünüyor. Tekvin 19: 27-28'de şöyle diyordu:
“Ve İbrahim, sabahleyin erken kalkıp, Rabb'in önünde durduğu yere gitti. Ve Sodom ve Gomorra'ya doğru ve bütün havza memleketine doğru baktı ve gördü. Ve işte, yerin dumanı, ocak dumanı gibi çıkıyordu.”
1973 yılında, Rast ve Schaub'un, yayınladığı raporda, 3 şehrinde içinde bulunduğu büyük bir yangının delillerini, öne sürdü. Bab edh dhra'daki, kalıntıların yüzeyinde, çok fazla küllü toprak ve kömür bulunuyordu. Numeira'da açılan bir çukurda, 2 m. kalınlığında, koyu renkli kül tabakası ortaya çıktı. Ve Feifa'da, helakın ateşle olduğuna dair benzer kanıtlar vardı. Bab edh dhra, erken bronz III. çağı (MÖ 2600- 2300) ün sonunda, helak oldu. Diğer iki şehir de, aşağı yukarı bu dönemde helak oldu. Acaba bu şehirler, Tevrat kayıtlarında olan beş şehir midir?

ARKEOLOJİK BULGULAR: “TEVRAT ŞEHİRLERİ” Mİ?
Kanıtlar, bu şehirlerin, Tevrat'ta anlatılan havza şehirleri olduğu yönünde ağır basıyor. Fakat günümüzdeki isimler ve Tevrat'ta geçen isimlere göre, hangi şehrin, hangisi olduğunu nasıl bilebiliriz? Vadi Hesa'da bulunan Zoar'ın ismi, eskiden beri Zoar olarak biliniyor. Keşfedildiğinde bu bölgenin, Zoar olduğu kesinlik kazandı. Tevrat'ta, şehirlerden bahsederken, önemli bir noktada, onlardan çift çift bahsedilmesiydi.
“Ve Rabb'in öfkesinde ve gazabında, altüst ettiği Sodom ve Gomorra, Admah ve Tseboimin yıkılması gibi, onun bütün diyarının kükürt ve tuz ve yanık olduğunu, ekilmediğini, mahsül vermeyip, onda hiçbir yeşil ot bitmediğini gördükleri zaman, bütün milletler de söyleyip diyecekler” Tensiye 29:23.
Bu beş şehrin içinde, en mühimi, en göze çarpanı ve en büyük olanı Babh edh Dhra'dır. Sodom'da, en iyi bilinen ve en büyük olduğuna göre, büyük ihtimalle Bab edh Dhra, Sodom'dur. Diğerlerinin, bugünkü bilgimize göre muhtemel yerleri: Numeira-Gomorra, Safi-Zoar, Feifa- Admah ve Khanazir-Zeboim olmalıdır.

TOPLUMSAL YAŞAMA AİT “İZLER”
Arkeolojik bulgulardan, onların günlük yaşamlarına dair, bazı ayrıntılar elde ediyoruz. Son derece kompleks sulama sistemlerinden ve mezarlarından, çok iyi organize olmuş bir topluluk olduklarını anlıyoruz.
Büyük bir nüfusu idare edebilmek ve kompleks bir sulama sistemini kurabilmek için becerikli bir yönetime ihtiyaç vardır. Mezarlardan, aile yaşamına dair hiçbir kanıt elde edilemedi. Sadece ortak yaşama ait izler var.
Mimarisinden anlıyoruz ki, insanların çoğu açık alanda yaşıyor. Çünkü öyle çok miktarda yapılaşma yok. Nüfusun çokluğundan, refah içinde yaşadıkları, ortaya çıkıyor. Mezar tipleri ve insanların sağlıklı boy ve endamlarından, iyi beslendiklerini anlayabiliyoruz. Havza dışındakilerle de, bu çevrede yetişmeyen bazı ürünleri almak için, ticaret yaptıklarını biliyoruz.

MESLEKLER
İnsanların çoğu, bu beş şehir içinde, tarımla uğraşıyordu. Birçoğu da, hüner gerektiren anıt mezarlarda çalışıyordu. Diğer bir kısmı da, bulunan çömleklerin kalitesinden anlaşıldığı kadarıyla, profesyonel çömlekçilik yapıyorlardı. İbrahim ve Lut'un sürüleri vardı. Bunların dışında, böyle bir topluluğun, toplum hayatını sürdürebilmesi için gereken; dokumacılar, yün eğirmeciler, inşaatçılar, zanaatçılar, esnaf ve tüccarların olduğu anlaşılıyor.

DİNSEL İNANÇLA İLGİLİ İPUÇLARI
Bab edh Dhra'da bulunan anıt mezarlarda, dini hayata ve inançlara dair, birtakım ipuçları elde edebiliyoruz. Anıt mezarların, hazırlanmasından ve usulünden, ölüleri kutsal saydıkları anlaşılıyor. Bazı mezarlarda, üreme ve doğurganlıkla ilgili figürler bulundu. Ayrıca, tanrılarının, insan suretine girmiş sembolleri yer alıyor.
İpuçları bize, aile bağlarının zayıflığını ve refah seviyelerinin iyi ve organize bir toplum olduklarını gösteriyor. Fazla zamanlarını geçirmek için, başka yollar bulmuş olabilirler. Bu kavmin, çok suçlu ve günahkar bir kavim olduğu bilinmektedir.

SONUÇ
Keşfin sonucu; Ölü Deniz'in doğu sırtının, çok farklı olduğunu gösterdi. Birincisi, daha önce hiç bilinmeyen bir 'Erken Bronz Çağı'(*) kültürü, ortaya çıktı. Bu yerleşik kültür, 1000 yıldır gelişmekteydi ve Ebla ile sıkı bir ticaret ilişkisi vardı. İkincisi, eğer bu şehirlerin helakı, tarihlendirilebilirse, biz İbrahim peygamberle ilgili, ilk zaman bilgisine sahip olacağız.
(*)Erken Bronz Çağı: MÖ 3500-1200 arası tarihi çağ.
Kaynak: D. Graves ve J. Graves, “Sodom & Gomorra”, Elektronik Christian Media (Atlantik Baptist Üniversitesi Resmi İnternet Sitesi), 1993, çev. Gökben Coşkun, yaklasansaat.com.
Şubat 2007 www.yaklasansaat.com