İsrailoğulları


İnsanlık Tarihi, başlangıcından günümüze kadar çok sayıda insan toplulukları, kavimler ve medeniyetlerin; tarih sahnesine çıkışları, mücadeleleri ve yok oluşları tarihidir. İnsanlık da, onun tarihi de, ilk insan ve Elçi(Peygamber) olan Adem'le başlamıştır. İnsanlığın yaratılış amacı; Sonsuz Yüce Rabb'ini tanımak ve ona “ortak koşmadan teslim olmak”tır. Dünya'ya gelmeden önce de Adem'in zürriyeti(nesli), başka bir boyutta, Allah'ın; “Ben sizin Rabb'iniz değil miyim?” sorusuna; “evet Sen bizim Rabb'imizsin, biz buna şahidiz” diyerek; “teslimiyet”ini ikrar etmiştir. İşte dünya hayatı, bu ikrara(söze) uyulup uyulmadığının test edildiği bir “imtihan alanı”dır.
Yakub'tan İsa'ya İsrailoğulları…
Kur'an'da “Çıkış” ve “Tur Dağı”
Tevrat'ta “Çıkış” ve “Tur Dağı”
Gerçek Tur Dağı: ''Cebel el Lawz''dır
“Altın Avcıları”: “Gerçek Tur Dağı”nı Keşfetti

UYARICI-KORKUTUCU-MÜJDELEYİCİ: ELÇİLER
İnsanoğlu, yaratılış itibariyle, verdiği sözlerini unutmaya, nefsi arzularına ve dünyanın cazibesine kapılmaya meyyaldir. Bu nedenledir ki, sonsuz rahmet sahibi, her şeyin yaratıcısı ve yöneticisi olan Allah; bu sözü hatırlatan Resuller(Elçiler) göndermiştir. İşte Elçilerin, insan neslinin yeryüzündeki hayata adım atmasıyla başlayan Hak'ka(İslam'a) “Davet”i budur.
İnsanoğlunun İslam'a daveti, insanın gelişmesine paralel bir şekilde; Elçiler, Sayfalar, Kitaplar aracılığı ile olmuştur. Ayrıca, “tüm evren”(alemler), bu gerçeği anlamada, insanın önüne “apaçık bir kitap” olarak serilmiştir. Özetle “sünnetullah” şudur:
Allah, insan toplumlarının merkezlerine, rahmet olmak üzere; Rahmet Elçileri'ni, insanları uyarmak; Hak'ka(İslam'a) çağırmak üzere gönderir. Zira Allah, insanoğlunun, Kendisi'ne başlangıçta verdiği sözü unutup, Hak'tan sapacağını bildiği için, “elçi göndermeyi” vadetmiştir. Bu vaat, Allah'ın Rahmet Sıfatı'nın bir sonucudur. Bu nedenledir ki, her kavme(topluma), bir “uyarıcı-hatırlatıcı-korkutucu” ve Hakk'a gelenleri “müjdeleyici”elçiler gönderilmiştir. “Elçiler”i destekleyici olmak üzere de, “nebiler”den söz alınmıştır.

SÜMER-AKAD ELÇİSİ: İBRAHİM
İşte İbrahim de, bu tarihi Elçiler'den birisidir. İbrahim'in atalarının, yaklaşık MÖ 2000 yıllarında, Kuzey Mezopotamya-Harran'da; iki nehir arasında yaşadığı; bu bölgenin Sümer-Akad Kralı Nemrut(Naram-Sin)'in hakimiyetinde bulunduğu; hatta bir rivayete göre Naram-Sin zamanında başkent olduğu; sitemizin “Eski Kavimler” bölümünde, “İbrahim Kavmi ve Nemrut(Naram-Sin)” başlığı altında, genişçe incelenmiştir. Yine İbrahim'in, Elçi olarak gönderildiği bu imparatorluğun başı Nemrut(Naram-Sin)'le “mücadelesi”, “ateşe atılması”ve “hicreti”, aynı bölümde genişçe yer almaktadır.
Elçi İbrahim, ailesi ve yakın akrabası Lut ve kendisine tabi olan az sayıda “iman edenler”le birlikte, “Allah'ın azabı olarak, şiddetli bir kuraklık ve kaosla yıkıma uğrayan kavmi”ni terk eder. Ve ilk olarak Şam'a, hicret eder. Nitekim Kur'an, Nuh kavminden sonra gelen tarih sırasıyla Ad, Semud, İbrahim ve Medyen kavimlerinin helakını şöyle özetler:
Onlara, kendilerinden önceki; Nuh, Ad, Semud, İbrahim kavminin, Medyen ahalisinin ve alt üst edilen şehirlerin haberi gelmedi mi? Onlara, onların resulleri, apaçık delillerle gelmişti. Allah, onlara zulmediyor değildi. Ancak onlar, kendilerine zulmediyorlardı.
[TEVBE(9)/ 70]

“İBRAHİM VE LUT'U: KAVMİNDEN KURTARDIK”
Kur'an'da, İbrahim'in, kavmini terkedişi ve hicreti şöyle özetlenir:
Ona, bir düzen (tuzak) kurmak istediler, ancak Biz, onları hüsrana uğrattık.
Onu(İbrahim'i) ve Lut'u kurtarıp, âlemler içinde “bereketli kıldığımız yer”e (yerleştirdik).
[ENBİYA(21)/70-71]
İbn-i Kesir; İbrahim'in ilk durağının Şam olduğunu rivayet ederek, şöyle der:
Übeyy İbn Kâ'b; “Onu(İbrahim'i) ve Lut'u kurtarıp, âlemler içinde “bereketli kıldığımız yer”e (yerleştirdik)” ayeti hakkında der ki:
“Burası Şam'dır. Hiç bir tatlı su yoktur ki, kaya altından çıkmasın.” Katade ise şöyle der:
“Onlar, Irak Ülkesi'nde idiler. Şam'a doğru çıkıp kurtuldular. Şam için; “hicret yurdu”nun direği, denilir.”
İBRAHİM FİLİSTİN'E: LUT ÜRDÜNE YERLEŞTİ
Taberi ise, bu hicreti şöyle özetler:
“İbrahim, hanımı Sare ve akrabası Lut, önce Şam'a hicret etmişlerdir. Daha sonra da, Mısır'a gitmişlerdir. Mısır'dan dönünce de; İbrahim, Filistin'e, Lut ise Ürdün'e yerleşmiştir.”
Filistin'e yerleşen İbrahim'in iki oğlu İsmail ve İshak'tan iki kavim(nesil) ortaya çıkmıştır. Birincisi, İsmailoğulları'dır. Bu Kavim, Kureyş'in ve alemlere rahmet olarak gönderilmiş Son Elçi Muhammed (s.a.v.)'in atasıdır. Bu ayrı bir çalışmanın konusudur. Ancak biz burada, İbrahim'in torunları; İshak oğlu “Yakub Oğulları”nın(İsrailoğulları) nasıl bir ümmet(kavim) olarak ortaya çıktığını, İslam tarihindeki rolünü ve karakteristik özelliklerini gözden geçireceğiz. Bu incelemede; analizlerimizi, tamamen Kur'an'ın yol göstericiliğinde yapmaktayız.
İBRAHİM: “ALEMLERİN RABB'İNE TESLİM OLDUM”
İbrahim, Allah'a olan “sevgi-yakınlık-teslimiyet”te, zirve bir peygamberdir. Allah, İbrahim'i sayısız denemelerden geçirmiş ve kendisini dost(halilullah) edinmiştir. İşte Kur'an diliyle İbrahim'in “teslimiyet”i:
O zaman ki, Rabb'i, İbrahim'i kelimelerle tam olarak denemişti. (Allah) dedi ki: “Muhakkak seni, insanlara imam kılacağım.” (İbrahim) dedi ki: “Ve soyumdan olanları da?” (Allah) dedi ki: “Zalimler, Ben'im ahdime erişemez.”
[BAKARA(2)/ 124]
Rabb'i ona(İbrahim'e) dedi ki: “Teslim ol!” (O da) dedi ki:”Alemlerin Rabb'ine teslim oldum!”
[BAKARA(2)/ 131]
“İBRAHİM'DE SİZİN İÇİN GÜZEL BİR ÖRNEK VARDIR”
Şüphesiz, İbrahim ve onunla beraber olanlarda, sizin için “güzel bir örnek” vardır. O zaman, kavimlerine dediler ki: “Muhakkak biz, sizden ve Allah'ın dışında köle olduklarınızdan beriyiz. Biz, sizi tanımıyoruz. Bizimle sizin aranızda, ebedi olarak buğz ve düşmanlık vardır; ta ki siz, tek olan Allah'a, iman edinceye kadar.” Ancak İbrahim'in, babası için şu sözü müstesna: “Senin için bağış dileyeceğim, ancak senin için, Allah'tan bir şey elde edemem. Rabb'imiz, Sana tevekkül ettik, Sana yöneldik ve dönüş Sana'dır.”
[MÜMTEHİNE(60)/ 4]
Andolsun, onlarda(İbrahim ve beraberindekilerde), ahiret gününü umanlar için, “güzel bir örnek” vardır. Her kim yüz çevirirse, (bilsin ki) muhakkak Allah, Ğani(ihtiyaçsız)dır, Hamid(övgüye layık)tır.
[MÜMTEHİNE(60)/ 6]
Yüce Allah, vaadini gerçekleştirmiş, İbrahim, bütün insanlığa önder(imam) olmuştur. Aynı şekilde iki oğlu; İsmail ve İshak kanalıyla da, insanlığa rehber Elçiler göndermiştir. Hacer'den doğma, babası İbrahim gibi “teslimiyet sınavı”ndan geçen İsmail ve Milleti'nin soyundan, bütün insanlığa Evrensel Elçi Muhammed (s.a.v.) gönderilmiştir. İsmail'den sonra İbrahim'in ilk eşi kısır olan Sare'den mucizevi bir şekilde doğan İshak ise, Yakub'un babasıdır ve İshak Milleti'nin(İsrailoğulları'nın) atasıdır.
İsrailoğulları, insanlık tarihinde en çok peygamber(elçi-nebi) çıkaran ve süreklilik arzeden bir kavimdir. Son evrensel Elçi Muhammed (s.a.v.)'e kadar İsrailoğulları'nın peygamberleri arka arkaya gelmiştir. İsrailoğulları'nın son elçisi, elbette İmran kızı Meryem oğlu İsa'dır.
Muhakkak Biz, Nuh'u ve İbrahim'i gönderdik. Peygamberliği ve Kitabı onların soylarında kıldık. Onlardan hidayet üzere olanlar (vardır). Onlardan çoğu da fasıktır.
[HADİD(57)/26]

YAKUPOĞULLARI: İSRAİLOĞULLARI
Peygamberliği ve Kitabı(Tevrat-Zebur-İncil) İbrahim'in soyunda kıldık diyen Yüce Allah, kavmini ve kavminin ilahlarını reddeden İbrahim'e lütuf olmak üzere, İshak ve Yakub'u bağışladığını ve onları nebi kıldığını bildiriyor.
Kur'an, “İshak Mileti”ne; yani Yakupoğullarına, “İsrailoğulları” olarak hitap eder. Kur'an, belli bir döneme kadar, İsrailoğulları ismini kullanırken; Hak'tan sapıp-ayrılığa düştükleri dönemlerdeki ve özellikle Peygamberimiz zamanındaki İsrailoğulları'na; “Yahudiler” diye hitap eder. Hz. Muhammed(s.a.v.) zamanındaki Yahudiler'in ve Hıristiyanlar'ın bir başka tanımlanması da; “Ehli Kitap”tır. Peygamberlerin arka arkaya gönderildiği zaman periyodunda; “İsrailoğulları”, Hak'tan(İslam'dan) sapıp- parçalandıkları ve şirk toplumuna dönüşerek; zaman zaman pişmanlık yaşadıkları dönemlerde, “Yahudi” sıfatını kazanmışlardır.
Neden Yakupoğulları değil de İsrailoğulları? İsrail, Yakub'un diğer bir ismidir. Aslı “İsra-El”dir. El; Allah'dır. Tıpkı “Cebra-EL”, “Mika-El”deki El gibi. “İsra” ise Arapça “esir-bağ” kökünden gelir. Anlamı, “Allah'ın Esiri” yahut “Allah'ın Kölesi”dir. O halde “İsrailoğulları”; “Allah'ın Kölesinin Oğulları”dır.
Ancak, Tevrat'taki anlatım şöyledir: Yakup, tanımadığı bir Adamla güreşir ve onu yener ve Adam şöyle der: “Artık sana Yakup değil, İsrail denecek, çünkü sen Tanrı'yla, insanlarla güreşip yendin.”(Tevrat:Tekvin: Bap.32)
Bu anlatım, Tevrat'a da, Kur'an'a da; Yakub'un peygamberliğine de aykırı ve “şirki” bir yaklaşımdır. Böyle bir olay varsa; ancak şöyle olabilir: Allah'ın meleğiyle güreşen Yakup, muhtemelen yenilmiş ve esir olmuştur. Bu nedenle de; “Allah'ın Esiri(Kölesi)” sıfatı, isme dönüşmüştür. Yakub'un adı böylece İsra-El(İsrail) olmuştur.
İsrailoğulları, Filistin'de yaşayan Yakub'un 12 oğlunun soyundan ortaya çıkan bir kavimdir. Allah, teslimiyetin(köleliğin) zirvesi İbrahim'e; oğlu İshak'ı ve torunu Yakub'u, peygamber olarak bağışlamıştır.
O zaman ki (İbrahim), onlardan ve Allah'tan başka köle oldukları şeylerden ayrıldı. Biz, ona, İshak'ı ve Yakub'u verdik. Ve her birini “nebi” kıldık.
[MERYEM (19)/49]
Ve Biz ona(İbrahim'e), İshak'ı ve Yakub'u verdik. Ve Biz, onun soyuna nübüvvet ve Kitap verdik. Ve Biz ona, dünyada ücretini verdik. Ve muhakkak o, ahirette de salihlerdendir.
[ANKEBUT(29)/27]

İBRAHİM VE YAKUB(İSRAİL): OĞULLARINA “İSLAM”I VASİYET ETTİ
Bunu(İslam'ı), İbrahim, oğullarına vasiyet etti. Yakub da dedi ki: “Oğullarım, muhakkak Allah, bu dini sizler için seçti. Sizler de ancak Müslümanlar olarak can verin!”
Yoksa sizler, Yakub'un ölüm anında, şahidler miydiniz? O, oğullarına dedi ki: “Benden sonra, kime köle olacaksınız?” Onlar dediler ki: “Senin İlah'ına ve ataların İbrahim, İsmail ve İshak'ın İlah'ı olan 'O tek İlah'a köle olacağız. Ve bizler, O'na teslim olanlarız!”
[BAKARA(2)/132-133]
“PEYGAMBERLER GÖNDERDİK”: “ÖNDERLER KILDIK”
Ve ona(İbrahim'e) İshak'ı ve Yakub'u armağan ettik. Her birine hidayet verdik. Önceden de Nuh'a hidayet vermiştik. Ve onun(İbrahim'in) soyundan Davud'u, Süleyman'ı, Eyyub'u, Yusuf'u, Musa'yı ve Harun'u hidayete ulaştırdık. Biz, muhsinleri(güzel davrananları) bu şekilde ödüllendiririz.
[EN'AM(6)/84]
Biz onları,”Bizim emrimize yönelten önderler” kıldık. Biz onlara, hayırlı işleri, namazı kılmayı ve zekâtı vermeyi vahyettik. Onlar, “Bize köle olanlar”dı.
[ENBİYA(21)/ 73]
Sabrettikleri zaman onları, “emrimize yönelten önderler kıldık.” Ve onlar, Bizim ayetlerimize kesin bir bilgiyle inanıyorlardı.
[SECDE(32)/24]

“İSRAİLOĞULLARI'NI ALEMLERE ÜSTÜN KILDIK”
Yüce Allah, İbrahim'i denedi. O'nun Rabb'ine olan bağlılığı ve teslimiyeti; insanoğlunun, Allah'a olan derin sevgi ve itaatinin zirvesini göstermektedir. İnsanlık tarihinin “Tevhid Abidesi”İbrahim'in, Rabb'ine sayısız sadakat ve bağlılığını gösteren olaylardan sadece üçünü burada zikredebiliriz:
Birincisi; çağının en büyük emperyal gücü olan Nemrut'a(Naram-Sin'e) karşı; “Hak”kı haykırması ve kavminin tapındığı putları, çocuk yaşta kırarak; ateşe atılmayı göze alması. İkincisi, bebek İsmail'i ve annesi Hacer'i; susuz, bitkisiz ve ıssız Mekke'de, Rabb'inin vahyine uyarak bırakması. Üçüncüsü ise, hiç çocuğu yokken, ilerlemiş yaşında Allah'ın kendisine lütfettiği İsmail'i, yanında yürüyecek hale gelince; Allah'ın, kendisi için kurban etme emrine uyarak; Rabb'ine olan sevgisini ve bağlılığını kanıtlaması.
Tüm sınavlardan başarıyla geçen ve “Tevhid Dini”nin zirvesini temsil eden İbrahim'e, Allah; “Ben seni insanlara imam yapacağım” vaadinde bulunmuştur. Rabb'ine teslimiyette; katıksız(muhlis) ve dosdoğru(hanef) olan İbrahim'e, Yüce Allah; bir “ilim üzere”, oğlu İshak, torunu Yakub ve arkasından Yakuboğulları'nı(İsrailoğulları'nı) bir nimet olarak vadetmiş ve bağışlamıştır. Bu tabii ki bir peygambere verilen en büyük “nimet”tir. Allah'ın bu seçimi, elbette her seçiminde olduğu gibi; O'nun adaletinin ve rahmetinin bir sonucudur.
Bu “seçim ve üstün kılma”, Allah'ın Sünneti'nin(Sünnetullah'ın) bir sonucudur. Bu lütfu, bir kavmin ya da soyun üstünlüğüne; kavmiyetçiliğe-ırkçılığa dönüştürme zaafı; insanlık tarihinin, Hak'tan(İslam'dan) sapma süreçlerinin en önemli parametrelerinden birisidir. Bu durum, gerçekte Allah'a ait olan kutsallık ve üstünlüğü; insanoğlunun, “kendi üzerine geçirme hırsızlığı”ndan; yani “apaçık şirk”ten başkası değildir.
Sonuç olarak Sünnetullah'ın, İsrailoğulları üzerindeki rahmet tecellisini, Kur'an'ın ışığında şöyle anlayabiliriz:
1) İbrahim, Yüce Allah'ın “ateşli imtihan”ından geçerek; O'nun “rahmet ve nimet vaadi”ne mazhar olmuştur. Yüce Allah'ın, “Ben seni, insanlara imam yapacağım” vaadi, işte bu mazhariyetten kaynaklanmaktadır.
2) İsrailoğulları'ndan arka arkaya resuller ve nebiler çıkarmış; kitap ve hikmet vermiş ve onları, İslam'a(Hak'ka) çağıran önderler kılmıştır. Yüce Allah; İbrahim, İshak, Yakub; Yusuf, Musa, Harun, Yuşa, Davud, Süleyman, Eyyub, Zekerya, Yahya, İsa gibi elçiler zincirini, binlerce nebilerle desteklemiş; bu önderleri, insanlığın “aydınlanma rehberleri”kılmıştır.
3) İbrahim'den kaynaklanan tüm bu nimetlerden dolayı; “İsrailoğulları, bir ilim üzere alemlere üstün kılınmıştır.” Bu üstünlük “takva”ya; yani “Allah sevgisi ve saygısı”na dayanmaktadır. Bunu koruyup-gözetmeyenlerin azabı ise, hem Dünya'da şiddetli olmuştur ve hem de daha şiddetli ahiret azabı vadedilmiştir.
Hak'kı örtenleri, Dünya ve ahirette şiddetli bir azapla cezalandıracağım. Onlara bir yardım da yoktur.
[ALİ İMRAN(3)/56]
4) İnsanlığın ikinci atası “Nuh nesli”nin yayıldığı; insanoğlunun ilk yerleşik hale geldiği ve çok sayıda eski kavimlere beşiklik etmiş Orta Dünya'da; yahut bugünkü ifadeyle “Mezopotamya- Orta Doğu”da; “insanlığı, İslam'a çağıran örnek-önder bir topluluk” inşa etmek. Yüce Allah, bu merkezde ortaya çıkan ve Dünya'nın her bölgesiyle bağlantılı bir “İslam toplumu”nun; İnsanlığa “rahmet, örnek ve önder”olmasını istemiştir.
5) Bu kutsal zincirin son halkası ise, yine İbrahim'in oğlu İsmail soyundan; yani İsmail Milleti'nden gelen; evrensel rahmet elçisi Muhammed(s.a.v.)'le tamamlanmıştır. İsrailoğulları'nın elçilerinin, kitaplarının ve İsrail'in son elçisi İsa'nın, haber verdiği Son Peygamber, insanlığı kurtuluşa çağıran “Gerçek Mesih”dir. Kıyametin şafağında gelmiştir. Kıyamete kadar geçerli olmak ve peygamberlik yapmak üzere Kur'an'ı bırakmıştır.
İnsanlığın son rahmet elçisi olan Muhammed(s.a.v.); özellikle İsrailoğulları'nın da beklediği Mesih-Elçi'dir. Bugün Kur'an'ın neredeyse üçte biri, İsrailoğulları ve peygamberlerinden haber vermekte ve onları, İslam'a ve Muhammed'in elçiliğine davet etmekte; “İslam'ı örtenlerin ilki sizler olmayın”diye uyarmaktadır.
İsrailoğulları'nın mazhar olduğu bu “lütuf ve nimet”, Kur'an'da şöyle özetlenir:
Ey İsrailoğulları, Ben'im, size verdiğim o nimeti hatırlayın. Bana olan ahdinizi(sözünüzü) yerine getirin ki, Ben de size olan Ahdimi(Sözümü) yerine getireyim ve yalnızca Ben'den korkun!
Yanınızda olan (Tevrat)ı, tasdik edici olarak indirdiğim (Kur'an'a), iman edin. Onu örtenlerin ilki siz olmayın. Ayetlerimi, az bir menfaatle değiştirmeyin. Ve yalnızca Ben'den sakının!
[BAKARA(2)/40-41]
Ey İsrailoğulları, size verdiğim nimetimi hatırlayın. Muhakkak Ben, sizi, alemlere üstün kıldım.
[BAKARA(2)/47]
Kendilerine Kitap(Tevrat) verdiğimiz kimseler, onu(Muhammed'i), kendi çocukları gibi tanırlar. Buna rağmen onlardan bir fırka, bildikleri halde “gerçeği” gizlerler.
[BAKARA(2)/146]
O zaman ki Musa, kavmine demişti: “Allah'ın size olan nimetlerini hatırlayın, nitekim aranızdan peygamberler çıkardı. Sizi, yöneticiler kıldı ve alemlerde hiçbir kimseye vermediği şeyi, size verdi.”
[MAİDE(5)/20]
O zaman ki; dağı onların üzerine, bir gölge gibi kaldırmıştık. Onlar, muhakkak o(Tur dağı), üzerlerine yıkılacak sandılar. (Dedik ki): “Size verdiğimiz o şeyleri, kuvvetle tutun ve (Kitap'taki) o şeyleri hatırlayın, umulur ki korkar-sakınırsınız.”
[ARAF SURESİ(7)/171]
Muhakkak Biz, Musa'ya, Hidayet'i(Tevrat'ı) verdik ve İsrailoğulları'na Kitab'ı(Tevrat'ı) miras bıraktık.
O, akıl sahipleri için yol gösterici ve bir hatırlatmadır.
[MÜ'MİN(40)/53-54]
Muhakkak Biz, onları bir ilim üzere, alemlere karşı tercih ettik.
[DUHAN(44)/32]
Muhakkak Biz, İsrailoğulları'na “kitap, hüküm ve peygamberlik” verdik. Onları, temiz olanlarla rızıklandırdık. Ve onları, alemlere üstün kıldık.
[CASİYE(45)/16]

“HAK'TAN SAPTILAR: AYRILIĞA DÜŞTÜLER: VE AZABA UĞRADILAR”
İsrailoğulları'nın en büyük peygamberlerinden biri de, Davut peygamberin oğlu Süleyman peygamberdir. Yüce Allah, bu kral peygambere, yeryüzünde eşsiz bir güç lütfetmiştir. Kendisine, birçok mucizeler yanında; insanlar, cinler, şeytanlar, hayvanlarla konuşma ve hükmetme yetkisi verilmiştir.
Ancak, Süleyman'ın ölümünden sonra (M.Ö 920), “Hak”tan sapan, ayrılığa ve aykırılığa düşen İsrailoğulları; şirke-putperestliğe kucak açmışlardır. Yüce Allah'ın kendilerine verdiği İslam nimetini koruyamayan İsrail Milleti; Yusuf peygamberin ölümünden sonra Mısır'da olduğu gibi, başka milletlerin esareti altına girmişlerdir. Süleyman peygamberin ölümünden sonra ortaya çıkan “fetret dönemi”; Asur, Babil, Pers ve Roma esaretiyle devam etmiştir. Allah'ın kölesi olan İsrailoğulları, bu sıfatlarını kaybederek, “Yahudi”leşmişler ve başka milletlerin kölesi olmuşlardır.
İsrailoğulları, Allah'a kölelikte yarıştıkları, içlerinden çok sayıda Allah dostu ve nebiler çıkardıkları dönemlerde; Allah'ın sayısız lütuflarına mazhar olmuşlardır. Ancak Allah'a teslimiyeti bozup, Hak'tan saptıkları; Allah'a ortak koştukları “fetret dönemleri”nde ise, kendi peygamberlerini öldürmek dahil, en büyük suçları işlemişlerdir. Bu nedenle de Allah'ın gazabını üzerlerine çekerek; azaba uğramışlardır.
İşte, Yahudileşmiş İsrailoğulları'nın, “şirk toplumu”na nasıl dönüştüklerinin, işledikleri ağır suçların ve Allah'ın azabının, Kur'an diliyle ifadeleri:
Vay o kimselerin haline ki; Kitab'ı(Tevrat'ı), kendi elleriyle yazıyorlar, sonra da onunla az bir menfaat sağlamak için, “Bu Allah'ın indindendir” diyorlar. O elleriyle yazdıklarından dolayı, yazıklar olsun onlara; o kazandıkları sebebiyle vay onların haline!
[BAKARA(2)/79]
Şüphesiz Biz, Musa'ya Kitab'ı(Tevrat'ı) verdik. Onun arkasından ard arda elçiler gönderdik. Ve Meryem oğlu İsa'ya, beyyineler(deliller) verdik. Onu, Kutsal Ruh'la(Cebrail'le) destekledik. Size(İsrailoğulları'na), ne zaman bir elçi, nefsinizin hoşlanmayacağı bir şeyle gelse, büyüklük taslayarak; (peygamberlerin) bir kısmını yalanlayıp, bir kısmını da öldürecek misiniz?
[BAKARA(2)/87]
Onların(İsrailoğulları'nın) üzerine, nerede olurlarsa olsunlar zillet(boyunduruk) vurulmuştur. Ancak Allah'ın hakimiyeti ve insanların hakimiyeti altında olmaları müstesna. Allah'ın ayetlerini örtmeleri, nebileri haksız yere öldürmeleri, isyan edip haddi aşmaları sebebiyle, onlara meskenet(alçaklık) vurulmuştur ve Allah'ın azabını satın almışlardır.”
[Al-İ İMRAN(3)/112]
O zaman ki Allah, “kitap verilenler”den: “Onu(Kitab'ı), insanlara açıklayacaksınız ve onu gizlemeyeceksiniz” diye kesin söz almıştı. Ancak onlar, onu(bu sözü) arkalarına attılar ve az bir menfaatle değiştirdiler. O satın aldıkları şey, ne kötüdür!
[ALİ İMRAN(3)/187]
O uyarıldıkları şeyi unuttukları zaman, kötülükten men eden kimseleri kurtardık. Zulmedenleri, yaptıkları “fısk”(Hak'tan sapma) sebebiyle “azapla yakaladık.”
Ne zaman ki, o yasaklandıkları şeyi, yapmaya devam ettiler. Biz de onlara; “aşağılık maymunlar olun!” dedik.
[ARAF(7)/165-166]
Onları, yeryüzünde ayrı ayrı topluluklar yaptık. Bu topluluklardan kimileri, salih olanlar, kimileri de, bunun dışında kalan(sapkın) topluluklardır. Biz, onları iyiliklerle ve kötülüklerle denedik. Umulur ki, (Hak'ka) dönerler.
Onlardan sonra, Kitab'a(Tevrat'a) varis olan kimseler geldi. (Bunlar), şu değersiz (dünyayı) tuttular ve; “yakında bağışlanacağız” dediler. Şayet onlara, Dünya'nın bir misli daha verilse, onu da alırlar. Kendilerinden, Allah'a karşı Hak'tan başka bir şey söylemeyeceklerine dair, “Kitap sözü” alınmamış mıydı? Oysa o (Kitab'ın) içindekileri okuyorlardı. (Allah'tan) korkanlar için, ahiret yurdu daha hayırlıdır. Akletmiyor musunuz?
[ARAF(7)/168-169]
Ve onlara emirden(dinden), apaçık deliller verdik. Ancak onlara ilim geldikten sonra, aralarında azgınlık ederek, “ihtilaf”a(ayrılığa) düştüler. Şüphesiz Rabb'in, o ihtilaf ettikleri şeylerde, kıyamet günü hüküm verecektir.
[CASİYE(45)/17]

İSRAİLOĞULLARI: NE ZAMAN “HELAK” OLACAK?
İsrailoğulları, Hak'tan saparak Yahudileşmiş, Yüce Allah'a verdikleri ahdi bozmuş; kutsallığı ve yüceliği kendilerine atfederek; “kutsal kavim”, “Allah'ın oğulları”, “yeryüzünün efendileri” vb. şirki nitelendirmelerle tarihe geçmişlerdir. Nitekim Babil sürgününde kaybettikleri “Gerçek Tevrat” yerine, farklı zamanlarda farklı kişilerin yazdığı metinlerden oluşan “Toplama Tevrat”ı biraraya getiren Üzeyr'e(Azra'ya), Hıristiyanlar'ın İsa'ya dedikleri gibi “Allah'ın oğlu” demişlerdir. Bununla da yetinmeyip, kendilerini “Allah'ın oğulları” addedecek sapkınlığa ve kibir bataklığına yuvarlanmışlardır. İşte Kur'an'daki kanıtı:
Yahudi ve Hıristiyanlar dediler ki: “Bizler Allah'ın oğullarıyız ve O'nun sevgilileriyiz.” De ki: “(O halde) niçin sizi, günahlarınızdan dolayı azablandırıyor? Bilakis sizler, O'nun yarattıklarından bir beşersiniz. O dilediğini bağışlar, dilediğine de azap eder. Göklerin, Arz'ın ve bunların arasındakilerin mülkü, Allah'a aittir. Dönüş de, O'nadır.
[MAİDE(5)/18]
Helen kültürü ve Roma paganizminden etkilenen; “Sözlü Tevrat” oluşturarak “şahsi görüş ve yorumlarını” egemen kılan din adamları, bu yolla kendilerini ilahlaştırmışlardır. “Hak” üzere bulundukları zamanlarda, Allah'ın kendilerine verdiği “nimet ve lütuflar”ı unutarak, şirk koşmuşlar; kendilerini yücelterek, kibirlenmiş ve dünya hırsıyla azgınlaşarak, ırkçı zalimler olmuşlardır.
Zekeriya peygamberi, İsa'nın habercisi oğlu Yahya peygamberi öldüren İsrail kavmi, Musa'nın getirdiği “İslam Dini”ni, çoktan bozmuştu. Zekeriya'nın oğlu elçi Yahya, Kral Herod Antipas'ın emriyle tutuklanmış; daha sonra da, kavminin seyirciliğinde öldürülmüştü. Mucizeleriyle dikkat çeken İsa peygamber, putperest Roma İmparatorluğu'nun hakimiyetinde bulunan; bugünkü İsrail, Filistin, Suriye ve Ürdün topraklarını kısmen içeren bir bölgeye; İsrail kavmine gönderilmişti.
Son Elçi Muhammed(s.a.v.)'in habercisi olan İsa(a.s.)'ın, kavmiyle mücadelesi, yakın tarihin en dramatik mücadelesidir. Olağanüstü doğumu, hayatı, mucizeleri ve mücadelesiyle, bugün dahi tartışmaların konusu olmaktadır. İsa, İsrailoğulları'nın, “peygamberler zinciri”nin “son halkası”dır. Musa'nın “Tevrat”ı; Davud'un “Zebur”u bozulduğu için İsa, “İncil”le gönderilmiştir. İsrailoğulları'nın son “kavmi elçisi” olan İsa, nebilere uzanan kanlı ellerin son şahidi olmuş ve kavminin suçunu kanıtlamıştır.
O halde, elçilerin uyarılarına kulaklarını tıkayan; “İslam”a sırt çeviren ve elçilerini öldürmeye teşebbüs eden “Eski Kavimler”; Nuh, Ad, Semud, İbrahim, Lut vb. “helak” olduğu halde; neden İsrailoğulları “helak” olmamıştır? Bilindiği gibi “kavimlerin helakı”nın temel sebebi; elçilerin getirdiği mesajı inkar etmeleri ve tebliğe, olumlu cevap vermemeleri değildir. Helakın asıl sebebi; elçilerin Allah'tan aldıkları vahyin, “topluma iletilmesi temel hakkı”nın çiğnenmesi, tamamen yasaklanması ve hatta elçilerin öldürülmesidir.
Yüce Allah, her kavme bir uyarıcı-elçi gönderdiğini ve uyarıcı göndermediği kavmi sorumlu tutmayacağını, Kur'an'da bildirir. Bu nedenle de uyarılan kavme, uyarıcı-yumuşatıcı çeşitli azablar gönderir. Bunlar her türlü doğal felaketler veya başka milletlerin saldırıları olabilir. Sonuç olarak, elçilere direnen toplumlara; Allah, ya uyarıcı azablar gönderir, ya da uyarılar fayda vermiyor, kavim şirkini ve zulmünü sürdürerek elçilerini öldürmeye teşebbüs ediyorsa; “helak” edilir. Yani o toplum, “kökten yok edilir”. “Helak”, kökten yok etmektir ve Yüce Allah'ın kelamıyla “intikam almak”tır. “İntikam” kavramını Kur'an, “uyarıcı azap” için değil, sadece “helak” için kullanmıştır.
De ki: “(Allah), üzerinizden veya ayaklarınızın altından, azap göndermeye kadirdir. Yahut bir fırkayı(milleti) musallat ederek; bazınıza, bazınızın azabını tattırır.” Bak! Ayetlerimizi nasıl açıklıyoruz? Umulur ki fıkhederler(aklederler).
[EN'AM(6)/65]
Biz, hangi topluma bir nebi(peygamber) göndermişsek, muhakkak onları, çetin(azap) ve sıkıntıyla yakalamışızdır. Umulur ki yumuşayıp-yalvarırlar.
[ARAF(7)/94]
Bir ülke(veya toplum) olmasın ki, Biz onu, “kıyamet günü”nden önce “helak” etmiş veya şiddetli bir azapla azap etmiş olmayalım. Bu Kitap'ta(Levh-i Mahfuz'da) böylece yazılmıştır.
[İSRA(17)/58]
İsrailoğulları, arka arkaya rahmet elçileriyle desteklenmiş; Hak'tan sapmaları karşılığında, çeşitli azaplara uğratılmıştır. Ancak kavmin “kökten helak”ı, Yaklaşansaat'e ertelenmiştir. İşte “İsrailoğulları'nın Helakı” ve beklenen bu “helak”ın, Kur'an'daki izleri:
Senin Rabb'in, izin verdiği zaman, azabın kötüsüne sürükleyecek olan o kimseyi(Deccal'i), kıyamete yakın onlara gönderecektir. Muhakkak senin Rabb'in, cezası seri(süratli) olandır. Şüphesiz O, bağışlayandır, acıyandır.
[ARAF(7)/167]
Sen, o zalimlerin yaptıklarından Allah'ı gafil sanma. Onları “gözlerin bir noktaya toplanacağı güne” ertelemektedir.
O gün ikna olmuş(başları eğik) vaziyette korku içinde koşarlarken, kalpleri bomboştur.
[İBRAHİM(14)/42-43]
Biz Kitap'ta(Levh-i Mahfuz'da) İsrailoğulları'na (şu) hükmü verdik: “Arz'da iki kere fesat çıkaracaksınız ve büyük bir yükselişle yükselerek, kibirleneceksiniz.”
O “iki vaad”ten ilki, geldiği zaman, Biz, sizin üzerinize, şiddetli güç sahibi kölelerimizi gönderdik de, (onlar sizin) “yurtlarınızı talan ettiler.” Bu yerine getirilmesi gereken bir vaatti.
Sonra, sizi, (tekrar) onlara karşı döndürdük ve size, mal ve oğullarla güç verdik. Ve sizi, nefer olarak(askeri olarak) güçlü kıldık.
Şayet iyilik ederseniz, kendinize iyilik etmiş olursunuz, yaptığınız kötülük de kendi aleyhinizedir. Yüzlerinizi astıran “ikinci vaad” (geldiğinde kölelerimiz) ilk defa girdikleri gibi o Mescid'e(Kudüs'e) girerler. Büyük bir helak edişle helak ederler.
[İSRA(17)/4-7]
Ve ondan sonra İsrailoğulları'na söyledik: “Arz'da(vaad edilen topraklarda) oturun, 'ikinci vaad' geldiği zaman Biz, sizi karışık (halk) olarak toplayacağız.”
[İSRA(17)/104]
Bir “Karyete”(İsrailoğulları) ki, onları helak etmeyi haram (kıldık). Şüphesiz onlar, (Hakk'a) dönmezler.
Ta ki Ye'cuc, Me'cuc çıkıncaya ve her bir tepeden akın edinceye kadar.
Hak “vaad”(helak) yaklaşmıştır, o zaman, Hakk'ı örtenlerin gözleri bir noktaya dikilecektir: “Vay başımıza, biz bu şeyden(helaktan), gaflet içindeydik. Bilakis bizler, zalimleriz” (diyeceklerdir).
[ENBİYA(21)/95-97]
Ancak Biz, seni(Peygamber'i) alıp-götürürsek, muhakkak onlardan “intikam” alacağız.
Ya da onlara vaad ettiğimiz şeyi(helakı) sana(Peygamber'e) gösteririz ki, şüphesiz Biz, onların üzerinde muktedir olanlarız.
[ZUHRUF(43)/41-42]
Şubat, 2010 Dr. Halil Bayraktar

Kaynaklar:
1) Kur'an'ı Kerim
2) Kitab-ı Mukaddes, Kitab-ı Mukaddes Şirketi, İstanbul, 2001.
3) Maurice Bucaille, Louay Fatoohi, Shetha Al-Dargazelli, Çıkış Kitabı, çev. Ayşe Meral, İbrahim Kapaklıkaya, Gelenek Yy. İstanbul, 2002.
4) R. Elliott Friedman, Kitabı Mukkaddesi Kim Yazdı, çev. Muhammet Tarakçı, Kabalcı Yy. İstanbul, 2005.
5) Paul Johnson, Yahudi Tarihi, Çev. Filiz Orman, Pozitif Yy.
6) Baki Adam, Yahudi Kaynaklarına Göre Tevrat, Pınar Yy, İstanbul, 2001.
7) Yrd. Doç. Dr. Ali Osman Kurt, Erken Dönem Yahudi Tarihi, IQ Kültür Sanat Yy. İstanbul, 2007.
8) Mahmut Aydın, Tarihsel İsa, Ankara Okulu Yy. Ankara, 2002.
9) Roger Garaudy, İsrail, Mitler ve Terör, çev. Cemal Aydın, Pınar Yy. İstanbul, 2000.

ys@yaklasansaat.com