gözlerimizi ovuşturduk
aranıp yeniden ovuşturduk
ufuk yok
son ışığını sıyırdı güneş
kara ay var bu gece
sesi kesildi gökyüzünün
uzak ağızlardan bıktık
toprağın kara kanı kadar saklı
karnı gümüş dolu dağ kadar
uzun sözümüz
hava zehir su zehir
son isteği sorulmadan kesilen ağaçlar
terk edilen buğday
büyüyebildiyse çocuk
genç ölü
üşümeye gidelim
iki taşı birbirine sürmeye
hatırlamazsak verdiğimiz ilk sözü
tükürsün cüce yıldız
şu bizim utanmaz yer olmuş yüzümüze