Kar ve Su * Ali Cengizkan

Karın bildiği var beyaza bulamakta her yeri, serin günler,
peçeli ve çarşaflı insanlar, uçuşan yapraklardan sonra tepeyi
tırmanırken bulutlar telaşla, tipinin seyreldiği çitleri yıkıp
kervan yolları üzerine, patikaları silip, vadileri yutup,ağaçları
tortop edince, su gibi bereketi var karın, parmağın döküm bir
harfte soğuması gibi görevbilir dokunuşu, kurşunun keskin kenarları,
kurşuni buz kalıbının altında şırıltısı duyulmakta ya baharın,
üşür ya gece, üşür ya yolcunun tini geceyarısı dolunay altında?

Karın bir bildiği var buzu kaplamakta, kumrunun karnı üşümesin diye,
ah nedir kavuşmak zaten kösnünün yüze yansıması,gövdeyle buzun
arasında kar erimeye hazır beklesin ve kanıtlasın diye kösnünün
hep orda olduğunu ayaklar altında, peçeli ve pençeli insanlar
ve ömrüm, bir bilya kadar parlak, çamurda.

Soluğum karla gitmiyor, bekliyor sıcağını aşkın, onun bitişini,
gözyaşının akışını ve soğüumasını kendisinin, o zaman olurum diyor,
o zaman işte karın bir bildiği var buzu kaplamakta, kendi varlığının
garantisidir buz, yazıyorum işte karın üzerine, parmağımla silerek onu:

Ben seni kullandım o kurşun kalıbı buza dokunmakta, sense
kullanmaktasın beni, küflenmesin diye duvar, yosunlanmasın diye
taş, kokmasın diye toprak, suya dönüşerek, aşağılara sızarak,
yüreğimin derinliklerinde buharlaşıp bir el sıkışma, fettan bir
gülümseyiş, candan bir sarılış, mızrak gibi bir usavurma filan
olarak ben oluveriyosun işte.

Gri kar ve şuramda lıkır lıkır akan bir özsu, içimde hep bir
Ergin Günçe tortusu.

Yeni Biçem / 12