Düşünmeyi Öğrenmek

Asyalılar, öğrencilerini Bilgi Çağı?na hazırlama çabası içindeler. Yaratıcılık öğretilebilir mi?

Dorinda Elliott (Newsweek Dergisi, 6 Eylül 1999, Sayfa: 56-59)

Her yıl, pirinç fideleri Tayvan?ın ışıldayan pirinç tarlalarında ortaya çıkmaya başladığında, öğrenciler üniversiteye giriş sınavları için son hazırlıklarını yaparlar ve korku hikayeleri başlar. Bazen, kent içindeki beton bir köprünün altında, kirli ırmak suları içerisinde yüzen cansız bir beden bulunur. Ya da Taipei?nin kenar mahallelerindeki taş evlerde yaşayan ebeveynler, ?bu sınavı başaramayacağım? yazan bir intihar notu ile karşılaşıp mutfağa koştuklarında, çocuklarını gazdan zehirlenmiş olarak bulabilirler. Bazen de, ebeveynler bu trajediye neyin neden olduğunu anlayamazlar. 6 Mayıs?ta, Taipei?deki Minglun Lisesi öğrencilerinden Li Ying-chia, yüksek bir binadan ölüme atladı. Aslında kendine güveni olan ve mutlu bir öğrenci olan Li, arkasında bir intihar notu bırakmadı. Hiç kimsenin, onun yaşamına neden son verdiğini bilmemesine karşın, okul yetkilileri Li?nin deneme sınavlarında başarısız notlar aldığını söylediler. İntiharlar, neredeyse Tayvan?ın geleneksel bahar ayinlerinin bir parçası haline gelmeye başladı.

Hoş olmayan bu törenler, bölge okullarındaki eğitim sisteminin çöküşüne neden olan sorunu açıkça ortaya koyuyor. Ne olmuştu? Asyalılar, her zaman çocuklarına çok iyi eğitim vermeleri ile gurur duymuşlardır. Asyalılar, kararlı ebeveynlerinin zorlamaları nedeniyle dünya çapındaki Fen ve Matematik yarışmalarında en yüksek notları almaktadırlar. Ancak, Tokyo?dan Taipei ve Singapur?a kadar uzanan alandaki hükümetler, çocuklarının çok sayıdaki sınav ve aşırı stress nedeniyle, düşünme ve yaratıcılığı ön planda tutan bilgi çağına yeterince hazırlıklı olmadıklarını anlamaya başladılar. Reform yanlısı eğitimciler de benzer şikayetlerde bulunmaktadırlar. Koreli bir öğrenciden yaratıcı bir makale yazması, veya Japon bir öğrenciden şaşırtıcı, zor bir soru sorması ve hatta Hong Kong?lu bir öğrenciden sadece bir soru sorması istendiğinde, büyük bir olasılıkla yazılı metne bakmadan yapamazlar.

Singapurlu tecrübeli bir bürokrat olan Kishore Mahbubani, ki kendisi halen ABD Büyükelçisidir, iki yıl önceki bir konferansta şu zor soruyu sormuştur: ?Asyalılar düşünebiliyor mu?? Bu, kendinden şüphe etmenin bir işaretiydi. Yıllar boyunca Singapurlu liderler, okullardaki ve işyerlerindeki düzen ve disipline dayalı Asya değerlerinin, Batı anlayışlı özgürlüklerden daha üstün olduğunu söylemişlerdir. Ancak bu yaklaşım, tüm Asya?da, kendileri yerine patronlarının düşünmesine izin veren, itaatkar işçilerin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Hükümetler, üretim hatlarına, göz alıcı gökdelenlere ve hatta okul binalarına yatırım yapmışlardır. Ancak, öğretim yöntemleri ve öğretmen yetiştirme gibi önemli konular gözardı edilmiştir. Sonuç: Asya?daki okullar o kadar ihmal edilmiştir ki, birçok ülkede çocuklar son derece kalabalık, patlamaya hazır sınıflarda sadece yarım gün eğitim görmektedirler. Asyalı öğrenciler, sıkıcı cevapları ezberlemekten, düşünmeyi öğrenmeye zaman ayıramamaktadır. Düşünme, Asya?daki birçok sınıfta ikinci planda kalmaktadır.

Birçok Asya hükümeti, bu sorunların temel nedeninin sınavlar olduğu sonucuna varmıştır. Tayvan?da demokrasinin gelmesi, kamuoyunda eski moda otoriter okullar üzerindeki tartışmayı da beraberinde getirmiştir. Hükümet, öğrenciler için bir ızdırap kaynağı olan üniversite sınav sistemini 2002 yılında kaldırmayı planlamaktadır. Üniversite giriş sınavı, yıllardır Tayvanlı gençlerin kaderini belirleyen tek faktör olmuştur. Öğrenciler, iki yıl boyunca akşam okullarına da devam ederek sınava hazırlanırlardı. Ancak, okuldaki iyi davranışları veya çok çalışmaları, sınavda başarısız olmaları durumunda hiçbir şey ifade etmezdi. 19 yaşındaki James Kwan, geçen yıl üniversiteye giriş sınavında başarısız olunca kendinden utandığını ifade etmiştir. Basketbol oynamayı bırakarak tüm zamanını sınava yeniden hazırlanmak için ayıran James, ikinci denemede başarılı oldu. ?Gerçekten benim için zor bir dönemdi? diyor James. Önümüzdeki yıllarda üniversiteye girişte, Amerika Birleşik Devletleri?nde öğrencinin bilgiyi analiz etme becerisini belirlemek amacıyla verilen SAT sınavına benzer yapıda yapılması düşünülen belirli alanlardaki yetenek sınavları sonuçlarının yanı sıra, öğretmenlerin tavsiye mektupları da göz önüne alınacaktır.

Tüm bu reformlar, akla yeni sorular getirmektedir. Bazı Tayvanlı ebeveynler, tek sınav sisteminin iptali halinde sistemin adil olma özelliğini kaybedeceği konusunda endişe duymaktadır. Bazı okullar, aileler ve öğretmenlerden oluşan komiteler kurarak tavsiye mektuplarının kontrol edilmesi yoluyla herhangi bir suiistimali önlemeyi amaçlamaktadır. Taipei Şehri Ebeveynler Birliği başkanı Lai Hsiu-chi, kayırma ve ayrımcılık sorunları üzerinde kesinlikle durduklarını ifade ediyor ve şunları ekliyor: ?Tayvan?da çalışan sınıfa mensup insanlar birbirlerinin haklarına gün geççikçe daha fazla saygı gösteriyorlar. Sesleri daha fazla yükselmeye başlayan bu grubun bunu etkin olarak kullanacağına inanıyorum.?

Güney Kore de, katı üniversite giriş sınavını 2002 yılında kaldırmaya karar vermiştir. Ancak, feodalizmin gelenekleriyle örülmüş eski sistemler kolay kolay ölmemektedir. Demokrasinin Kore?ye gelmesine karşın, hiyerarşik yapı hala yürürlüktedir ve gelecek vadeden iyi bir kariyer elde etmenin tek yolu, üniversite diplomasıdır. Koreli veliler, hala chonji (içi para dolu beyaz zarflar) kullanarak öğretmenlere rüşvet teklif etmektedir. Okullarda demokrasinin yerleşmesi için savaş veren ve yenileşme yanlısı olan Öğretmenler Sendikası?nın tüzel kişiliği, yasal olarak son zamanlarda tanınmıştır. Sendika liderlerinin rüşvete karşı yürütmüş oldukları kampanya sonucunda, rüşvet sorunu da giderek ortadan kalkmaktadır. Ancak aileler, standart bir sınav olmaması durumunda, zengin veya torpilli ailelerin çocuklarının üniversiteye girişte daha şanslı olacaklarından kaygı duymaktadırlar. Kore Eğitim Araştırma Enstitüsü araştırmacılarından Im Youn-kee, ?yeni üniversite giriş sınav sisteminin doğru biçimde uygulanmaması durumunda, ortaöğretim kurumlarının yozlaşması sorunu gündeme gelecektir? demektedir.

Eğitimle ilgili olarak kağıt üzerinde yapılan yenilikler, şüphesiz bir gecede hayata geçirilememektedir. Eğitimi daha canlı yapabilmek için alınan bir dizi tasarıya karşın, Güney Kore sınıflarındaki otoriter yaklaşım hala sürmektedir. Geçen yıl bir ortaokul öğretmeni, dövdüğü öğrencinin arkadaşları tarafından çağırılan yetkililerce gözaltına alınmıştır. Bir bölge eğitim yetkilisi tarafından koyulan yeni kurallara göre, dövmek için 60 cm.den uzun sopalar kullanılmayacak, yalnızca kimsenin görmediğinden emin olunan durumlarda fiziksel cezalandırmaya başvurulacak ve öğrencilerin yalnızca ?emin? görülen yerlerine vurulacaktı. Sınavda başarılı olabilmek için dershanelere giden veya özel ders alan Koreli öğrencilerin çoğu, günde yalnızca 4 saat kadar uyuyabilmektedir.

Bilgisayarlar, bazı ülkelerde çağdaş eğitime geçişin kısa yolu olarak kabul edilmektedir. Malezya, tüm okulları bilgisayar ve Internet ağlarıyla donatmak için Çağdaş Okullar Programı adı altında bir girişim başlatmıştır. Malezyalı bir avukat, ?işin donanım kısmını halletmek kolay; zor olan kısmı yazılım, yani insanları düşündürmek? diyerek, Hukuk fakültesinden yeni mezun olanların global düşünebilmeye ilişkin en ufak görüşleri olmadığından yakınıyor.

Malezya, dogmatik öğretimden uzaklaşarak öğrencileri, kendi öğrenme hızlarına göre öğrenme özgürlüğüne kavuşturacak yeni bir anlayışın gerekliliğini anlamıştır. Eğitime ilişkin reform çalışmalarının şekillendirilmesine katkıda bulunan iş adamı K.J. John, şunlar söylemektedir: ?Gelecekte öğrenciler yemeğe tatlıyla başlayabilecek ve kimse buna hayır demeyecektir. Eski paradigmanın bir işlevi kalmamıştır.? Ancak tutucu ebeveynler, yeni özgürlük ve teknoloji anlayışının, çocuklarını İnternetteki pornografi gibi tehlikelerle karşı karşıya bırakacağından kaygı duymaktadırlar. Eğitim Bakanı Najib Razak, Newsweek dergisine verdiği demeçte, ?Bir devrim gündeme geldiğinde, tüm toplumların değişimden korktuğunu? dile getirmekte ve şunları eklemektedir: ?Ancak, fazla seçeneğimiz yok. Yaratıcı insanları üretebilecek bir eğitim sistemine sahip olamadığımız zaman kaybederiz.?

Hong Kong, hala yetersiz olan okullarını geliştirebilecek bir planı uygulamaya koyabilmek için çaba göstermektedir. Derslik ve öğretmen yetersizliği nedeniyle, genellikle 12 yaşın altındaki çocuklar ancak yarım gün eğitim alabilmektedir. Hükümet, bilgisayarlara yatırım yapmayı ve geçti-kaldı ölçütlerine dayalı üniversiteye giriş sınavını kaldırmayı planlamaktadır. Ancak, okullar kendilerini, Hong Kong?un sömürge sonrası bir Çin kenti olarak verdiği kimlik arayışı mücadelesi içinde bulmuşlardır. Devlet Başkanı Tung Chee-hwa ve resmi yetkililer, vatanperver bir tutumla, Hong Kong?taki okullarda daha fazla Çin dili ve kültürü derslerine gereksinim duyulduğunu belirtmişlerdir. Geçen yıla kadar okullarda yarım yamalak bir İngilizce-Çince karışımı öğretilmekteydi. Tung, öğretim dilini tekrar Çinceye çevirdi. Fakat birçok öğretmen, bunun yerine, Hong Kong?un Singapur gibi rakipleriyle boy ölçüşebilmesi için, ülkede daha fazla İngilizce öğretmeni çalıştırması gerektiğini tartışmaktadır.

Asya okullarındaki tembellikten dolayı Konfüçyus?u suçlamak hiçte zor değildir. Milattan önce 4. yüzyılda, Çinli filozof bir keresinde şöyle demişti: ?Ben iletirim, fakat yaratmam.? Ona göre eğitimin amacı yeni şeyler üretmek yerine daha önceki Altın Çağ?da geliştirilmiş olan fikirleri mükemmelleştirmekti. O yıllarda evrenin doğal düzeni hiyerarşiye dayanmaktaydı: Oğullar babalarına saygı duyarlar, öğrenciler öğretmenlerinin söylediklerine riayet ederler ve halk, iyiliksever ve otoriter imparatoruna boyun eğerdi. Töreler yaşama hakimdi, ezbercilik ve sınavları geçme yeteneği, hayatta başarılı olmak için yeterliydi.
Asya?da yaşayan elit toplum, modern dünyada başarıya ulaşabilmek için ezberciliğin ötesinde birşeyler yapılması gerektiğini her zaman biliyordu. Bu nedenle, kendi çocuklarını Batı?daki okullara göndermişlerdir. 1980?ler boyunca ve 1990?ların büyük bir bölümünde Asya?daki değişim öylesine büyüktü ki, hiç kimse gelecek için hazırlanma gerekliliğini aklından bile geçirmiyordu. İleriyi görememe, herhalde en çok Japon öğrencilerin mağduriyetine sebep olmuştur. Asyadaki çöküşün ardından, umutların tükenmesi, ezbercilik ve sınavda başarılı olma baskısı sonucunda, okullardaki devamsızlık ve şiddet kullanma oranı artış göstermektedir.
Japonya?nın katı bürokrasisinden Kore chaebol?inin hiyerarşisine kadar birçok sosyal alanda değişiklik yapmadan, eğitim reformları bu gibi problemleri çözemeyecektir. Asya ekonomileri tekrar toparlanırken, hükümetler bazı zor kararları almak zorunda kalacaklardır. Hükümetler, sosyal kurumlarda revizyona gitmeden pek kaliteli olmayan malları üreterek işlerine bir süre daha devam edebilirler. Ancak, Asyalılar çağdaşlaşmanın yazılımı üzerine odaklaşıp, işe okullardan başlarlarsa, her zaman için bildikleri ?elbette Asyalılar düşünebilir? gerçeğini yeniden keşfedecekler ve Tayvan?da bahar, yeni pirinç hasatından daha dramatik bir şey getirmeyecektir.