Dünya Bankası Türkiye Eğitim Raporu ve Güncel Tartışmalara Dair Notlar * Kemal Kocabaş

“Ben, manevi miras olarak hiçbir ayet, hiçbir dogma, hiçbir kalıplaşmış kural bırakmıyorum. Benim manevi mirasım bilim ve akıldır.? Mustafa KEMAL
Laik ve bilimsel eğitim ile ilgili çok yoğun tartışmaların yaşandığı bir dönemde Ocak ayının son günlerinde Dünya Bankası?nın Türkiye Eğitim Raporu tartışmalara girdi. Türkiye?de Milli Eğitim Bakanı, Diyanet İşleri Başkanlığı ile beraber öğrencilere umre ziyaretleri düzenlerken, 19 Mayıs gösterilerini sınırlarken, Mustafa Kemal?in Ulusal Kurtuluş Savaşı sonrası kaleme aldığı ?Gençliğe Hitabesi?ne yönelik tartışmalar açarken, İmam Hatiplerin orta kısımlarını açma hamlelerini sergilerken, ilköğretime rasyonel olmayan bir anlayışla seçmeli Arapça dersleri koyarken, ülkenin kurucusu Mustafa Kemal?i değersizleştirme çabaları sürerken ve de Sayın Başbakan ?dindar öğrenci yetiştirme? özlemini açıkça deklere ederken ülkenin gerçek-reel eğitim sorunları nedir? Dünya Bankası raporu Türkiye?de eğitim sendikalarının ve örgütlerinin yıllardır ısrarla dillendirdikleri sorunları sıralıyordu. Sonuçta da Milli Eğitim Bakanı ?İbretlik tespitler var? diyerek raporun altını çizmek zorunda kalıyordu.
Başkanlığını yaptığım Yeni Kuşak Köy Enstitülüler Derneği (YKKED)?nin diğer eğitim örgütleriyle birlikte eğitim sistemimiz ile ilgili yıllardan beri ortaklaştırdığı ?eğitimin dinselleştirilmesi ve piyasalaştırılması?na itirazları ile birlikte ?Türkiye?de eğitimin niteliğini kaybettiği, Türkiye?nin ciddi öğretmen yetiştirme sorununun varlığı, ülkenin eğitim sistemi sınıfsal, bölgesel, cinsiyete dayalı adaletsizlikler ve eşitsizlikler ürettiği gerçeği? ile ifade edilen saptamaları vardır. Yıllardır ifade ettiğimiz bu görüşler Dünya Bankası raporunda örneklerle yer alıyordu. Neler bunlar:
1) Rapor?da aileler bazında çarpıcı değerlendirmeler vardır. Türkiye?deki ailelerin yaşanan ekonomik krizlere rağmen çocuklarının eğitimi için ortalama bir OECD ailesine göre gelirleriyle kıyaslandığında iki kat daha fazla para harcamakta, en zengin yüzde 20 ile en fakir yüzde 20 ?nin arasında eğitim harcamaları bakımından 14 kat fark var saptamalarını yaparak ?Macaristan ve Türkiye?de ortaöğretimde öğrenci başına 4 bin dolar harcanmasına rağmen Türkiye?de 15 yaşındaki öğrencilerin matematik becerilerinde Macaristan?daki akranlarından 2 okul yılı geride? örneği öne çıkmaktadır. PİSA-2003-2006-2009 sonuçlarının ve ülkedeki eğitimin niteliğini kaybettiği gerçeği bu saptamayı doğruluyor. Türkiye?de okula giden 15 yaş grubunun ancak yüzde 16?sı OECD ortalaması olan 500 puan ve üzerinde fen, matematik ve okuma puanına sahiptir.
2) Rapor, ?Türkiye?de sınav odaklı eğitim sistemi dershane ve özel derslere ihtiyacı da körüklemektedir. Gelir dağılımındaki eşitsizlik eğitime erişimi de kısıtlamaktadır. Sınav, okul, dershane üçgeninde giriş sınavlarının halk sağlığı gibi başka yaşam alanlarında da, yüksek bunalım oranları gibi ciddi sonuçları bulunmaktadır.? saptamasını yapmaktadır. Bu saptama da eğitim alanındaki adaletsizlik ve eşitsizlikleri, 50 bin öğretmenin istihdam edildiği, GSMH?nın 1 Milyar dolarlık kısmına karşılık gelen harcamaların yapıldığı, sayısı lise sayısını aşan dershane sisteminin çarpıklığı ve eğitim sistemindeki nitelik kaybında test odaklı dershane sisteminin etkisini göstermesi anlamında önemlidir.
3)Rapor, ?Elit Devlet Okulları? olarak adlandırılan Anadolu Liseleri ve Fen Liselerine giden bir öğrencinin genel liseye giden bir öğrenciden okuma olarak 2, matematik olarak 3 okul yılı ilerde saptamasını yapmaktadır. Bu saptama, okullar arasındaki nitelik farkı aralığının iyice açıldığını göstermesi anlamında çarpıcıdır.
4) Rapor, Türkiye?de ailelerin öğrencilere özel ders aldırma yaşının 10 yaşına indiği saptaması yapmaktadır. Bu sonuç, okullardaki eğitimin iflas ettiğinin ve eğitimde yaşanılan sınıfsal adaletsizliği göstermesi anlamında önemlidir.
5)Rapor eğitimde yaşanılan sınıfsal adaletsizlikleri göstermek için örnekler veriyor. Buna göre: Fen Lisesi öğrencilerinin üçte ikisi ve Anadolu Lisesi öğrencilerinin yarısı nüfusun en zengin yüzde 20?lik diliminden geliyor. Buna karşın, her 30 Fen Lisesi öğrencisinden biri ve her 17 Anadolu Lisesi öğrencisinden 1?i en yoksul yüzde 20?lik dilimden geliyor. Sonuç ?yoksulun eğitimde adı yok??
6) Raporda, sınav odaklı sistemin öğrencileri özel derslere ve dershanelere bağımlı kıldığı, mevcut politikaları sürdürmenin riskli olduğu saptaması yapılarak sınavların kaldırılması, YGS, LYS gibi ?dönem sonu sınavlarının? yapılması veya sınavların iyileştirilmesi önerisini yapıyor. Bizim de önerimiz budur. Dershaneler sistemi, sınavlar ve sonuçları değerlendirilerek ?okul değerlendirme merkezli? sisteme yönelmenin doğru olacağına inanıyoruz.
7)Dünya Bankası raporu çok açık bir şekilde ?Öğretmen kaliteniz düşük, Öğretmenler vasıfsız? değerlendirmesini yaparak ?Öğretmenler ortalama bir OECD ülkesine göre genç, deneyimsiz ve az etkin. Düşük öğretmen kalitesi, Türkiye?de öğretmenlik kariyerine yönelik güçlü bir profesyonel yaklaşımın olmaması ile de ilgilidir? diyerek ciddi bir saptama yapıyor. Bu saptama Türkiye?nin Köy Enstitüleri, İlköğretmen Okulları ve Yüksek Öğretmen Okulları gibi nitelikli öğretmen yetiştirme geleneklerini, birikimlerini kaybettiğinin veya bu birikimden hiç yararlanmadığının somut bir göstergesidir.
Dünya Bankası Raporu birçok eksikliğine rağmen yukarıda yedi maddede verilen saptamaları yapıyor. Türkiye?nin son 10 yılda eğitimdeki dinselleşmeye doğru aldığı yolculuktan, milli eğitim kadrolarındaki sadakata-yandaşlığa dayalı kadrolaşmadan, kapatılan köy okullarından bahsetmiyor. Günümüzün temel sorusu; ?nasıl bir eğitim?? dir. Yanıtını tüm ülke olarak tartışarak ortaklaştırmalıyız. Eğitim, günümüzde çocuğun doğuştan getirdiği yeteneklerinin geliştiği, kendini tüm yönleriyle keşfettiği, eleştirel aklın öne çıktığı, neden, niçin, nasıl? diye sorular sorulmasını sağlayan, düşünen, sorgulayan, öğrenmesini öğrenen, ulusaldan evrensele bir değişim-dönüşüm yolculuğu olarak tanımlanıyor. Çağımızın, çağdaş eğitim anlayışı bu olması gerekmez mi?
Soruyu tersinden ?Eğitim ne olmamalıdır?? diye sorarsak yanıt çok açık bir şekilde ?Torna tezgahı? olmamalıdır diye yanıt vermemiz gereklidir. O nedenle ülkenin tüm insanlarının, oy veren-vermeyen herkesin başbakanı olması gereken Sayın Başbakanın ?Dindar Gençlik Yetiştirme? özlemi talihsiz, çağın değerleriyle örtüşmeyen bir değerlendirme olmuştur. Sayın Başbakan dindar olabilir, yurttaşlarımız dindar olabilir. Bu çok saygıdeğerdir. Yakın aile, mahalle çevremizde sevgiyle konuştuğumuz dindar arkadaşlarımız, büyüklerimiz, yakınlarımız hep olmuştur ve olacaktır da? Ama sorun bu değil. Sorun eğitim sisteminin dinselleştirilmesi sorunudur. 21. Yüzyılda bir devletin başbakanı eğitim dizgesini dindar öğrenci yetiştirmek üzerine kurgulayamaz. Bu akıl dışı ve bilim dışı olur. Eğitim de ?torna tezgahı? işlevi görür. Sonuçlarından da demokrasi, insan hakları, hukuk devleti değil otoriter-faşizan bir sistem çıkar.
Türkiye?nin, eğitim alanında Cumhuriyetin 88 yıllık birikim ve deneyimlerinden yararlanma ve eğitimi ?Bir İnsanlık Hakkı? olarak görmeye ihtiyacı vardır. Eğitim sistemini yön verenlerin bu eleştirileri dikkate almalıdırlar ve ülkenin gerçek eğitim sorunlarına dönerek tüm çocuklarının nitelikli, parasız, karma, bilimsel eğitim almalarının önünü açmalıdırlar.