Dilimiz Kirlenmesin

Müjgan BAYKAL /A.Ü SBF Almanca Okutmanı

Özdemir Asaf, bütün renkler hızla kirleniyordu / birinciliği beyaza verdiler diyor. Dilimiz de hızla kirlenmekte. Bu kirlilik, birbirinin hem nedeni hem de sonucu olan, birbiri içine geçmiş birçok olgudan kaynaklanmakta. Bu olguların neler olduğunu irdelemeden önce, dil, anadili, yabancı dil ve dil kirliliği kavramlarını açıklamak gerekir.
Dil, en yalın tanımıyla bir iletişim aracıdır. Ekinsel (kültürel) ve toplumsal boyutlarıyla ele alındığında, insanın bireysel ve ulusal kimliğinin, bağımsızlığının en önemli öğesidir dil. Çünkü bir toplumda üretilen her şeye dil damgasını vurur ve yine dil aracılığıyla bu ürünler kuşaktan kuşağa aktarılır. Aksan (1988, s. 81) anadilini, başlangıçta anneden ve yakın aile çevresinden, daha sonra da ilişkili bulunulan çevrelerden öğrenilen, insanın bilinçaltına inen ve bireylerin toplumla en güçlü bağlarını oluşturan dil olarak tanımlamaktadır. Öyleyse bir toplumun kendi ulusal sınırları içinde konuştuğu dile –ya da dillere– anadili, bu sınırlar dışında konuşulan ve adı üzerinde o topluma ‘yabancı’ olan her bir dile de yabancı dil diyebiliriz.

Dil kirliliği ise uzmanlarca, Bir dile yabancı dillerden yoğun biçimde dilsel birimlerin (sözcük, dil kuralı, ek, deyim, terim vb.) girmesi, olarak tanımlanmaktadır. (Çotuksöken, 1996, s. 22.)

Dil kirliliğini günümüzde hemen her toplum değişik boyutlarda yaşamaktadır. Küreselleşme adı verilen olgu, her toplumun diğer toplumlarla ekonomik, tecimsel (ticari), askeri, siyasal ya da ekinsel yönden ilişkide bulunmasını zorunlu kılmaktadır. İyimser bir bakış açısıyla ulusları birbirine yaklaştırdığına, insanları birbiriyle kaynaştırdığına inanılan küreselleşme olgusu, ulusları ulus yapan temel özelliklerin yok olmasına yol açıyorsa, işte bu durumda tehlike çanları çalıyor demektir. Dilin kirlenmesi de bu tehlikeli boyutun kapsadığı alan içinde yer almaktadır.

DİL-DÜŞÜNCE İLİŞKİSİ

Dil, insanın düşünsel üretiminin de başat öğesidir. Dil olmadan düşünce, düşünce olmadan da dil gelişip büyüyemez; dili ve düşüncesi gelişmemiş insanın da yaratıcı ve üretken olması olası değildir. Vygotsky (1998, s. 179), düşüncenin sözcüklerle yalnızca dile getirilmekle kalmayıp onlar aracılığıyla varlık kazandığını, her düşüncenin dille birlikte devinip, büyüyüp geliştiğini, bir işlevi yerine getirdiğini, bir sorunu çözdüğünü belirterek dil ve düşünce arasındaki güçlü ilişkiyi vurgulamaktadır. Öyleyse, dili kirlenen ve yozlaşan insanın düşüncelerinin de kirlenip yozlaşması kaçınılmazdır.
OKULLARDA VERİLEN ANADİLİ EĞİTİMİNİN NİTELİĞİ
Anadili eğitiminin amacı, bireye temel anadili becerilerini kazandırarak onun duygu ve düşüncelerini en doğru, en anlaşılır biçimde anlatabilmesini sağlamak, bireyde anadili bilinci ve anadili duyarlılığını oluşturmak ve geliştirmek ve bireye anadili sevgisi aşılamaktır.
Oysa okullarımızda verilen anadili eğitimi –ilköğretimden üniversiteye değin– bu bilinç ve duyarlılığın kazandırılması amacından çok uzaktır. Ulusal yazınımızın (edebiyatımızın) en yetkin örneklerini vermiş ve vermekte olan ozanların, öykücülerin, romancıların yapıtları siyasal nedenlerle ders kitaplarına alınmamakta, anadili dersleri öğrenciye kuru bilgiler ve kurallar yığını sunmaktan öteye geçememektedir. Bunun sonucunda kendi dilini ve dilindeki güzellikleri özümleyememiş bireyler, dilinin kirlenmesi karşısında da ilgisiz, tepkisiz ve duyarsız kalmaktadırlar.
OKUMAYAN BİR TOPLUMUZ
Dilin kirlenmesini önlemekte başat öğe olan anadili bilinci ve duyarlılığı, okumak ve okumaya özendirmekle kazınılır, kazandırılır. Okuyan insan, anadilini en yetkin düzeyde kullanan yazarların, ozanların, öykücülerin yapıtları aracılığıyla kendi dilinin inceliklerini, güzelliklerini, anlatım olanaklarını tanır. Bu yapıtlar onun aynı zamanda düş gücünü, düşünme gücünü geliştirir. Anadilinde yazılmış bilimsel nitelikli metinler okunduğunda, Türkçe'nin bilim dili olmaya elverişli bir dil olmadığı inancında olanların yanıldıklarını anlar. Gazete ve dergi okuyarak da bir yandan dünyaya ilişkin bilgisini artırırken, diğer yandan sormayı, sorgulamayı yani düşünmeyi öğrenir. Oysa her şeyin çılgınca tüketildiği toplumumuzda kitap, dergi, gazeteler söz konusu olduğunda, tüketim nedense hep en alt düzeyde gerçekleşmektedir. Nasıl olsa gereksinim duyduğumuz her türlü bilgiyi, bizim hiçbir çaba göstermemizi beklemeden bize sunan medyamız var ya!
KİTLE İLETİŞİM ARAÇLARI VE DİLİMİZİN KİRLETİLMESİ
Kitle iletişim araçlarının büyük kitleleri etkileyebilme gücü düşünüldüğünde ilk akla gelen, onlardan birer yaygın eğitim ya da halk eğitimi aracı olarak yararlanabilme ve anadili eğitimini de, anadilini en iyi, en doğru ve en anlaşılır biçimde kullandığı için bu kuruluşlara alındığı varsayılan eğitimli ve nitelikli kişilerin kullandığı dil yardımıyla doğal yollardan verebilme olanağıdır. Sözü edilen; toplumdaki bireyleri kendi diline, kendi ekinine (kültürüne) yabancılaştırmayan, onları yeni bir kimlik ve kişilik arayışına itmeyen, insana özgü değerleri tüm çıkar hesaplarının üstünde tutan, toplumsal sorumluluğunun bilincinde olan ilkeli bir yazılı ve görsel basındır. Oysa bizde, özellikle kimi özel televizyon kanallarında kullanılan dil incelendiğinde, bu kuruluşların dil duyarlılığının ne denli gelişmiş (!) olduğu anlaşılır: Biraz Türkçe, biraz argo, bol bol da İngilizce katılarak türetilmiş yapay, çirkin dil –bu dile bazılarında Arapça ve Farsça da eklenir– insanların, özelikle de kitle iletişim araçlarının etkisine herkesten çok daha fazla açık olan çocukların ağızlarına boca edilmektedir. Siyasal çıkarları uğruna, insan olmanın gerektirdiği tüm erdemleri hiçe sayan ağzı bozuk, dili kirli kimi siyasetçilerin küfürlerle bezeli kavga görüntüleriyle, dizi film seslendirmelerinde kullanılan Evet, şu sıralarda başımızda problem bir sorun var türünden bozuk tümcelerle, uydurma sözcüklere bol bol yer veren, dokunmatik çamaşır makinelerinden, antileke sistemli, eko paketli deterjanlardan dem vuran reklamlarla dilimiz kirletilmekte, tüketilmektedir. (Hepçilingirler, 1999, s. 47 ve 145.)
YABANCI DİLLE EĞİTİM OLGUSU VE DİLİMİZ
Günümüzde en az bir yabancı dili iyi düzeyde öğrenme gerekliliği yadsınamaz bir gerçektir, ancak yabancı dilin bir araç olduğunu unutmamak koşuluyla! Yabancı dil, bilgi için, bilim için, dünyadaki gelişmeleri izlemek için bir araç olmaktan çıkıp amaç durumuna gelirse, anadilinin önüne geçer, ona ket vurur, bireylerin kendi dillerini küçümsemelerine yol açar. İşte ülkemizde yapılan yanlışlardan biri de, yabancı dil öğretebilmek için yabancı dille eğitim yapan okullar açmayı çözüm yolu olarak görmektir. Oysa dünyada sömürge olmayan hiçbir ülkede yabancı dil öğretmek için bu yönteme başvurulmaz. Çünkü gerçek şudur ki, anadilini yeterince öğrenip kavramayan bir kişi yabancı bir dili kavrayamaz. (Kavcar, 1999) Yabancı dille eğitim sonuç olarak bireylerin kendi diline karşı takındığı tutumu yönlendirmektedir, anadiline duyduğu güvensizlikle yabancı dillerin sözcük, kavram ve terimlerine dört elle sarılan, olur olmaz yerde yabancı sözcük kullanarak ne denli bilgili ve kültürlü olduğunu kanıtlamaya çalışan, kendi kimliğine yabancılaşmış bireylerden dile karşı duyarlı olmaları beklenebilir mi?
Sonuç olarak her birimizin, dilimizin kirlenmesi olgusu karşısında taşımamız gereken sorumluluğu üstlenerek; yabancı dil özentisinden, anadilini yetersiz görme gibi anlamsız bir aşağılık duygusundan arınmamız, kendimize ve anadilimize güvenmemiz gerekmektedir. Bunu başarmak; bilimi, bilgiyi ve tüm güzel şeyleri anadilimizle üretmenin kapılarını açacaktır bize. Gelin hep birlikte başaralım, başaralım ki dilimiz daha fazla kirlenmesin!
________________________________________
KAYNAKLAR:
1. Aksan, D., Her Yönüyle Dil, Türk Dil Kurumu Ankara, 1998.
2. Altın, C., Çağdaş Türkçe Dersleri , Cumhuriyet gazetesi, 2 Ekim 1998, s. 2.
3. Çotuksöken, Y., Neler Yapmalı? Nasıl Yapmalı? Çağdaş Türk Dili Dergisi, 1996,
sayı: 102-103, s. 22-24.
4. Hepçilingirler, F., Türkçe off , Remzi Kitabevi, İstanbul 1999.
5. Kavcar, C., Türkçe Eğitimi ve Sorunlar , TÖMER Dil Dergisi, 1998, sayı: 65.
6. Kavcar, C. Yabancı Dille Eğitim Çıkmazı, Cumhuriyet gazetesi, 30 Eylül 1999, s. 2.
7. Vygotsky, L. S., Düşünce ve Dil, çev. S. Koray, Toplumsal Dönüşüm Yayınları, İstanbul 1998.