Çürümenin ve Çöküşün İktidarı * Ahmet Çınar

Biz “çürüme” deriz. Çürümenin sonu çöküştür.

Fransızlar “dekadans” der. Önce çürür, sonra çöker.

TOKİ binalarından bahsetmiyorum.

Toplumsal yapıdan söz ediyorum.

Çürümenin, çöküşün günümüzdeki formülü 3P'dir.

***

Birinci P, popüler kültür.

Sınıflı toplumlarda eğitim sistemi ve medya, sermaye sınıfının egemenliği altına girmiş bir “popüler kültür dağıtıcısıdır.” Popüler kültür, dünyayı anlamaya ve anlatmaya yönelik seçkin kültür ile halkın geleneklerine bağlı kalarak ürettiği kültürün arasında yer alır. Diğer bir deyişle üst kültür ile folk kültür arasında.

Yani popüler kültür, en geniş yaşama alışkanlıklarının görsel ve sözel olarak yeniden ve yeniden üretilmesini sağlar.

Popüler kültürün en belirgin özelliğinin “eğlenceye yöneliklik” olduğunu vurgulayabiliriz. Gerçekten de bu tür ürünler, tarihin bile içini boşaltmakta, tarihi dilediğince kurgulamaktadır. Son dönemde pıtrak gibi çoğalan tarih romanları furyasına dikkatinizi çekmek isterim. Diğer yandan tarihsel olduğu öne sürülen diziler, filmler, romanlar, müzikler parlatılmaktadır. Ama bu kurgulanan tarih, asla nesnel bir tarih anlayışıyla anlatılmamakta. Popülerleştirilmektedir. İçi boşaltılmaktadır.

Örneğin bir pop müzik şarkıcısının elinde Pir Sultan'ın ya da Dadaloğlu'nun herhangi bir türküsü tüm tarihsel arka planını yitirmekte, sığlaşmış, lümpenleşmiş aşk sözlerine dönüşebilmektedir.

Bu olgu, televizyonda daha kapsamlı bir uygulama alanı bulmuştur. Amerikalı bilim insanı Lance Morrow, “Tarih, televizyonun karşısında kendini savunamaz duruma düştü” demiştir.

Popüler kültür, yaşanan sığlaşmayı, düzeysizleşmeyi romanıyla, şiiriyle, sinemasıyla, televizyonuyla, dergisiyle, kitabıyla, eğlence mekânlarıyla, alışveriş merkezleriyle gerçekleştirmektedir.

Büyülü bir dünya yaratmakta ve tüm kesimlere bu yanılsamalı dünyadan “gel gel” yapmaktadır.

***

İkinci P, playstation furyası.

Oyun kültürü. Her şeyin oyunlaştırılması, oyun haline getirilmesi yönelimi.

Playstation derken, salt mahalle aralarındaki playstation salonları anlaşılmasın sakın. Hayatımızda her şey, her alan, her unsur, her faktör hızla “oyunlaştırılmaktadır.”

Her şey: En ciddi, en entelektüel konular bile oyun haline getirilmektedir. Yarışmalar, evlilik programları, bir adaya kapanmalar, çekilişler, lotaryalar, “iddaa”lar, spor totolar, sayısal lotolar, ceplerimizdeki telefonların içinde çeşit çeşit oyunlar…

Google arama motoruna sadece “oyun” sözcüğünü yazın, bir saniyede tam 196 milyon oyun sitesi çıkmakta karşımıza. Ve insanlar hummalı bir biçimde, gözleri kan çanağına dönesiye, beyinleri sulanasıya, hırsla o oyunlarla meşgul olmaktadırlar.

Sadece bir ekrana odaklanıp edilgenleşerek, saatlerce aynı noktaya bakmak ve tek bir hedefe kilitlenmek ve de bunu yemek yer gibi, su içer gibi her gün sürdürmek; insanı insanlığından çıkartmaya yeter de artar bile.

Oyun ve yarışma kültürü, bir kanser hücresi gibi toplumun her alanına sirayet etmektedir.

İnsanlarımız, oyunu ve yarışmayı içselleştirmekte, her şeyi ve herkesi rakibi gibi görüp, nasıl yenerim, nasıl oynarım, nasıl geçerim, nasıl ezerim, nasıl kazanırım diye çıldırmaktadır. Toplumsal bir çıldırıdır bu.

***

Üçüncü P, pornografi.

Son on yılda üçüncü sayfa haberlerinin gittiği yönü fark ediyor olmalısınız: Tecavüz-taciz- ensest konulu yüzlerce haber akıp gitmektedir gözümüzün önünden. Çocuklarını pazarlayan ebeveynlerden tutun da teşhirciliğe, röntgenciliğe kadar ülkenin her köşesi cinsel suçlar cennetine dönüşmüştür. İşin korkuncu, artık bu tür haberler, eskilerin deyimiyle vaka-i adiyedendir, sıradanlaşmıştır, kanıksanmıştır.

Dinselliğin bunca yükseldiği bir toplumda cinsellik niçin bu denli tavan yapmıştır?

Toplumun bunca dinselleştirilmeye çalışıldığı bir toplumda, cinsel suçlardaki bu denli artış neye dalalettir?

Çünkü…

Çöküş dönemlerinin en başat özelliğidir bu. Bağnaz bir dinsellik ile bozulmuş bir cinsellik birlikte yükselir: Lümpenleşmedir.

Kopkoyu bir dincilik ile duygudan arındırılmış cinsellik doğru orantılı ilerler: Bayağılaşmadır.

Dinsellik ile cinsellik en bozulmuş şekliyle yaşanmaya başlanır: Çöküştür.

Geçenlerde bir arkadaşım dikkatimi çekti: Google arama motoruna “liseli” yazdığınız vakit, karşınıza yüzlerce pornografik site çıkmaktadır. Bu toplumsal bir çıldırma hâlidir.

Şunu söylemek gerekiyor bir kere, pornografi libidonun katilidir. Porno, libidoya düşük yaptırmaktır. Porno, insansızlaştırmadır. Kalınbağırsağına kadar kamera sokulmuş bir kadının ya da erkeğin, aslında bir insan olduğunu düşünmezsiniz bile. Çünkü porno izleyicisi, pornoda gördüğü organların, bir insana ait olduğunu, bir hayata ait olduğunu unutur. Kadını ya da erkeği, gelmişi ve geçmişi olmayan, insansızlaştırılmış bir vagina-meme-penis döngüsüne hapseder pornografi. İnsanlığa, akla, psikolojiye zarar veren ve milyonlarca doların döndüğü vahşi bir sektördür artık.

Son zamanlarda bazı liberal parfümlü, özgürlük şampiyonu ağabeyler ve ablalar türedi medyada, köşe yazarı adı altında. Porno savunusu yapıyorlar. Pornonun özgürlük olduğunu savunuyorlar. Özgürlüğü, porno gibi sorunlu alanlar üzerinden savunmak, ciddi ciddi sorunludur.

İşte bugünkü egemen medya, alabildiğine pornografiyi savunan, insanların mahremiyetini ihlal eden, yatak odalarını dikizleyen hayâsız bir tutum içindedir.

Üstelik de bu furya, dinsellikle birlikte büyümektedir.

Gazetenin cuma sayfasında her türlü dinsel propaganda, bir sayfa ötede Haydar Dümen…

Televizyon ekranlarında ilahiler, mevlitler, hutbeler, yarım saat sonra post-pornografik diziler, yarışmalar, magazinler…

Bağnaz bir dinsellik ile bozulmuş bir cinselliğin baş başa ilerlediği bir toplumsal yapı.

***