Anayaso

Son günlerdeki Anayasa tartışmaları öğrencilik yıllarımızda dilimizden düşmeyen bir şiiri anımsattı. Şemsi Belli'nin ilk kez bir gazetede 1968 yılında yayınlanan “Anayasso” adlı şiirinde Hakkari'de Zap Suyu'nun kıyısında yaşayan ve suyun öte tarafına geçmek zorunda olan insanlarımızın çaresizliği anlatılmaktadır. Bu şiir o yıllarda bizleri çok etkilemişti. Şiirin son iki kıtası aşağıdaki gibi Ankara’ya bir ses duyurma ve ironik bir Anayasso vurgulaması ile biter.…………………..Şavata´tan Angara´ya ses getmiir
Biz getmeğe guvvatımız hiç yetmiir
Malımız yoh, Yolumuz yoh
Angara´ya ses verecek dilimiz yoh
Ganadımız, golumuz yoh
Bu ne biçim memlekettir hooy babooov ?Yerin, yurdun adresesin bilmirem
Angara´da: Anayasso !
Ellerinden öpiy Hasso
Yap bize de iltimaso
Bu işin mümkini yoh mi hooy baboov ?Hayatımda ilk Anayasa oylamasına 7 Kasım 1982 tarihinde Konya’da katıldım. 12 Eylül darbesi olmuş, YÖK, Doğramacı, 1402 sayılı yasa, gözaltılar, tutuklamalar, ev aramaları yaşamımıza karasaban gibi girmiş, yüzlerce akademisyen ile birlikte üniversite ile ilişiğim kesilmiş ve işsiz kalmıştım. Tüm demokratik güçler yok edilmiş, partiler kapatılmış ve darbe kendi hukukuna uygun bir anayasayı halk oylamasına sunmuştu. Bu yazıyı yazarken 7 Kasım 1982 sabahı eşim ile birlikte erkenden Konya’da bir ilkokulda şeffah(!) zarfa darbe Anayasasına “Hayır” oyu anlamına gelen oy pusulasını yerleştirip sandığa attığımız anı hatırladım. Halkımız çok büyük bir çoğunlukla oylamada “evet” demişti… 1982 Anayasası 28 yaşında. Birçok yeri değişti. 28 yıldır bu ülkenin ilericileri anayasanın demokratik ve özgürlükçü bir anlayışla değiştirilmesini hep talep ettiler.Son haftalarda ülke gündemine Anayasa değişiklikleri tartışması girdi. 12 Eylül faşizminin ürünü olan anayasanın tümüyle demokratik ve özgürlükçü bir bakışla değiştirilmesi acil bir gereksinmedir. Ancak, gündemdeki taslağın bu talepleri ifade etmediği ve karşılamadığı da açıktır. Yalnızca bir siyasi partinin yüksek yargı karşısındaki kendi öznel pozisyonunu, iktidar geleceğini kurtarmak, rahatlatmak için tartışmaya açılan bir taslak söz konusu olduğuna ilişkin yaygın bir kanı var. Taslak ile 1789 Fransız Devrimi’nin tüm uygar ülkelere örnek olmuş, devlet yapılanmasındaki (yasama, yürütme, yargı) kuvvetler ayrılığı ilkesi yok ediliyor. Bu taslak yargı bağımsızlığını daha da güçlendirmiyor. İktidara, meclis çoğunluğuna bağımlı kılıyor. Bir Anayasa taslığının demokratik ve özgürlükçü olması için temel koşul yargının yürütmeden ne denli bağımsız olmasıyla ilintilidir. Taslakta bu yok… Anayasa tüm yurttaşları bağlayan, her düşünceden, her bölgeden, her sınıftan insanımızın düşüncelerinin harmanlandığı, ortaklaştığı bir belgedir. O nedenle sadece bir siyasi partinin istenci ile değil büyük çoğunluğun görüş birliği ile değişmesi, yenilenmesi bir zorunluluktur. Taslakta, 12 Eylül ürünü olan YÖK’ün kaldırılması yok. Neden yok? Zira iktidar YÖK’ü ele geçirdi. İstediği gibi kendi öznel örgütlenmesini yapabiliyor. YÖK’e olan itirazı ortadan kalktı. Şimdi benzer şey yüksek yargı için tasarlanıyor. Taslakta %10’luk antidemokratik seçim barajının kaldırılması yok, siyasi partiler ve seçim yasasının demokratikleşmesi çalışmaları yok, eğitimin bir insanlık hakkı olarak bakan ve bu ülkenin yoksullarının eğitim yoluyla yaşamlarının değişimine olanak sağlayacak bir anayasa maddesi yok. Taslaktaki çoğu insanın kaçırdığı bir nokta var. Batı ülkeleri örnek gösterilerek yüksek yargıya belirli oranlarda üye seçimi TBMM’ye ve Cumhurbaşkanına bırakma getirilmek isteniyor. Ama şu atlanıyor. Batılı ülkelerde Cumhurbaşkanı partili olarak davranmıyor.Orada yerleşik bir demokratik kültür var. Kendini aşmış, herkesin Cumhurbaşkanı olunabilen filozofi bir nesnellikle bu görevi yapan Cumhurbaşkanları var. Rektör atamalarında gördük. Cumhurbaşkanı sürekli olarak kaç oy alırsa alsın AKP’nin zihinsel dünyasına yakın isimleri rektör atıyor. Herkesin Cumhurbaşkanı gibi davranamıyor. Benzer davranış yarın yüksek yargıya Cumhurbaşkanı atama yaparken de karşımıza çıkmayacak mı? O zaman tıpkı YÖK gibi siyasi iktidara tümüyle bağlı bir yüksek yargı çıkmaz mı? TBMM’de kimin çoğunluğu varsa onun düşünsel dünyasından partili bir yargıç atanması yaşanmayacak mı? O nedenle yüksek yargıyı üye seçimini sadece yargı çevreleri, barolar, hukuk fakülteleri seçmeli ve yargı bağımsızlığı titizlikle korunmalıdır. Araya birkaç parça herkese hoş gelebilecek maddeler koyarak hazırlanan bir taslak özgürlükçü ve demokratik olmaz. Dilerim tüm toplum bileşenlerinin özgür ve demokratik katkılarıyla, yargı bağımsızlığı korunarak bir anayasa değişikliği gerçekleşir. Aksi takdirde ülke kaotik bir sürece doğru taşınır. Artık daha nesnel, daha demokratik, partizan olmayan, devleti ele geçirme tasarımları olmadan, sivil, demokratik bir anayasa yapma erdemini, kültürünü üretelim. Bu taslak maalesef bu konuda umut vermiyor.