Kim O? * Attila İlhan

kapının ziliyle sıçradımgecenin saat üçüaçtım baktımkimseler yok zili duyduğum kesinbirisi çalmış olmalıgelen yoksa ben miyimkırk yıl daha gençpolisten bırakmışlar

Sultan-ı YegÂh * Attila İlhan

şamdanları donanınca eski zaman sevdalarınınbaşlar ay doğarken saltanatı sultan-ı yegâhınnemli yumuşaklığı tende denizden gelen âhıngizemli kanatları ruhta ölüm karanlığınınbaşlar ay doğarken saltanatı sultan-ı yegâhın yansıyan yaslı gülüşmelerdir karasevdalı sudabülbüller kırılır umutsuzluktan yalnızlık korusundaeylem dağılmış gönül tenha çalgılar kış uykusundaölümün tartışılmazlığı nihayet anlaşılsa dabaşlar ay doğarken…

P.l.m. (marsilya Treni) * Vítezslav Nezval

Yorgun bir trende gördüm Marsilya'lı denizcileriİlk defa bavullar fileler torbalar arasındaBalkı sırtı mavi sakal Az bi'şey ürktümDenizin eli kulağında Kokusunu taşıyorlar Kafa tutmakta birinci bahriye cakası bütünBesbelli kolu sırmalı kaptan olacaklarBalık sırtı mavi sakal Az bi'şey ürktümDenizin eli kulağında Kokusunu taşıyorlar Limana dönüyor bunlar gemilerine…

Hangi Demokrasi…

Sevgili okurlarım, bugün yazacağımı belirttiğim “Siyaset ve Stockholm Sendromu III” başlıklı yazım biraz daha bekleyecek! Çünkü önümüzde çok daha vahim bir “soru” ya da daha doğru bir tanımla bir “sorun” var: Hangi Demokrasi?! Elbette bu “soru”nun veya soru biçiminde ifade ettiğim “sorun”un temelinde pek çok…

Nullum Crimen Sine Lege

Nullum crimen sine lege: Yasasız suç olmaz… Latince, yasada belirtilmeyen eylemler suç sayılmaz anlamına gelen bir ilke. Daha ayrıntılı ifadesi şöyle: Nullum crimen, nulla poena sine praevia lege poenali: Önceden ceza yasasında belirtilmeyen suç ve ceza olmaz… Bir suçlama ve cezalandırılma için bunun daha önceden…

OBAMA'NIN SORUNU VE ALEV COŞKUN'NUN KİTABI

İzlanda ve Yunanistan'ın iflasının Avro bölgesini sarsması yetmezmiş gibi şimdi bir de ABD'de kriz çıktı: Kongre'deki bütçe müzakerelerinde Cumhuriyetçilerin direnişi, sonunda Obama'nın sabrını taşırdı. “Bu benim başkanlığıma mal olabilir, ama yine de teslim olmayacağım. Sabrım sınırına dayandı. Artık yeter.” dedi. Sorun, 14.3 trilyon dolarlık borçları…

TÜBİTAK'TA NELER OLUYOR? * EMRE KONGAR

Feza Gürsey Enstitüsü'nün BİLGEM bünyesi içine alınarak Kandilli'den Gebze'ye nakli konusunda bilim çevrelerinin tepkileri büyüyerek devam ediyor. Dün Taha Akyol da konuya eğilmişti. Orhan Bursalı gibi, Yalçın Doğan gibi, İsmet Berkan gibi köşe yazarları haklı olarak konunun peşini bırakmıyor. Perşembe günkü yazım üzerine, “TÜBİTAK İletişim…

Feza Gürsey Enstitüsü Kapatılmamalıdır!

Galiba ilk yazıyı Cumhuriyet'te Orhan Bursalı yazdı. Evvelki gün de İsmet Berkan aynı konuya Hürriyet'te değindi. Başka yazanlar da olmuştur herhalde ama ben bunları gördüm: TÜBİTAK, temel bilimlerde araştırma yapmak üzere kurulmuş olan Feza Gürsey Enstitüsü'nü fiilen yok ediyor. Bu yanlış bir karardır ve mutlaka…

Unuttuklarımız!

24 Temmuz 1923, Lozan: Anadolu'da yeni bir devlet kuruldu… Aradan seksensekiz yıl geçti… Bu devletin kuruluş koşullarını unuttuk! 1920'li yıllarda Anadolu'nun nüfusu 11-12 milyon kadar… Yani bugünkü İstanbul'un nüfusundan daha az. Bu nüfusun ancak yüzde onu okuma yazma biliyor… Yaklaşık bir milyon kişi… Onların da…

Seni Bırakıyorum * Lale Müldür

Seni bırakıyorum semender ellerimle Seni bırakıyorum Seni bırakıyorum Duvarlarda kurutulan anemon ellerimle İçimdeki sulara İçimdeki sazlıklara İçimdeki bataklıklara Seni bırakıyorum Seni bırakıyorum kendine kapanmış Kollarımın anarşik güzelliğiyle İçimdeki yosun yeşili sulara İçimdeki tehlikeli kıyılara İçimdeki siyah ışığa Seni bırakıyorum Seni yatıracağım ellerimde Bir ıhlamur yaprağı…

Geç Saat * Ahmet Oktay

Yorgundu. Düş görürken-ölmüş müydü ölüyor muydu?fidana dokunduğu an açıvermişti gonca-elinden düştü kitapkalem de şuydu altını çizdiği cümle:Kierkegaard'tan,“Üzüntüm, kâl'amdır benim”

Eski Bakır * Ahmet Oktay

Bir çığlığın içinde yakalıyorum senikaç kez Istanbulsu,parıldayan, ısıtan, yakan bir alev gibi.Üstünde uzun, pis, yalnız sokakların yağmuru…Odaların, merhabaların, gülücüklerin sıkıntısıtramvayların, vapurların sıkıntısıyitmiş aşkların, yitecek aşklarınaynı vazoların, aynı öğütlerin, aynı yasakların sıkıntısı.Yakalıyorum, öpüyorum, avutuyorum.Karanlık etini kemiriyor,vaktimiz kısa,düşlerimizi kolluyorlar durmadandurmadan kovuşturuyorlar.Mendilimi ıslatıp alnına koyduğumsuyundan içtiğimiz hayat çeşmesi,yalnız…

Sırada * Ahmet Oktay

Uzat saçlarını gecenin balkonundanisteğimin çok tüylü suyuna.Bir orman gecesindebir kar gündüzünde,gördüm nasıl süzüldüğünüyırtıcı ölüm kuşlarının.Hadi uçsun memelerindeki güvercinlerhadi cennet ülkeni sun.Kardeşliğin şarabını istemiyorlarsöyle kaç sofra kaldı kurulu? Baktıkça içleniyorum fotoğraflarınayüzlerini öpmüş anneleri ayrılığa benzerçilekeş kadınlar rüzgârlarına vurgun,onlar silâhları ve şarkılarıylahani şuracığından geçerlerdikorkularınla kaldığın zaman. Ölümü…

Tuhaf Duygu * Ahmet Oktay

Dolaşıyorum ne zamandırkalbimde bir gül kesiği; ıslak bir tülbent koy göğsümeemsin büyüyen o siyah lekeyi; çoktan döndüm gittiğim gurbetlerdenyine deiçimde kanayan bir sılanın sesi.

GÉrard de Nerval * Ahmet Oktay

Siyahın gezginiyim: Her gün daha derineYanar akşamla caddede vebalı lambalar,Bezgin, sıkıntıyla bakar herkes benzerine;Redingotlarıyla mumya gibi otururlarİş yerlerinde, kahvelerde. Ve akar zaman.-Birden söner uzak bir yıldız gibi yaşaman-Demek isterim, alımlı kadının birine. Çünkü kanar “bir mezarda bırakılan aşklar”:Adrianne! Jenny! Yıllardır bakir bir dulum ben,Avuntu bilmez….

Bütün Erkekler Ölür * Ahmet Oktay

Çünkü gök sıkıntıyla ağarrüzgâr buruşur, bir yaprak düşerve kaçıyordur solgun maviliktemaviler ve al geyikler.İşte altın ve kara akıntılar:analar, yitirilmiş resimlikyoksulluk, o korkunç kadın.Susun, tümünün anıldığı gündür,kara yağmur ve ebem kuşağıusulca bütün erkekler ölür. Kıpırdamasın insandan gelen seslerkamyonlar devrilir dağ yolunda.Rehincide kalan bir gümüş saatemanetçide unutulan…

Beş Kuruşa Aşk Şarkıları * Ahmet Oktay

Bir yalnızlık büyütürdüm saksıdakalandı çok eski günlerdenbir bana yetsin, hıncımı arttırsınaşkımı pekiştirsin diye sevince.Günüydü, gelip durdu hüznümün önündegidilmemiş bir saklı deniz sandım. Kıpırdamazdı yapraklar geceyletüketirdi çiçeği, kuşu sevdiremeyen konyakbana neydi gülmeler, şarkılarotobüs durakları, alandaki kalabalıkgeldi durdu, alana merhaba dedim. Bir göz bozgundur yerine görevururdu pencereme…

Anneler Günüymüş * Ahmet Oktay

Pancurları dövdü tüm gece yağmur,şafakla açtım; dupduruydu gök.Çektim içime güllerin kokusunu,çoktan kesilmişti karşı korulukyine de bekledim bülbül sesini. Kim bildi ki sözlerin imlemini?Gözaltında olduğumuz koğuşta,Son firarda da enselenen Mansurşöyle demişti sıtma nöbetinde:“nerde benim eski neftî kaputum?” Unutmam, Haziran'dan gün almıştık,ürkmüştüm güllerin cuntasından:sözleşmiştim okuldaşım Mehmet'le;sancır yüreğim…

Anı * Ahmet Oktay

Yazdı gözlerimi yumduğumda, öğle sonrası;dayımdı dutu silkeleyen, çarşafın dört ucundadört kadın; herhalde komşu kızları;dedem de su çekiyordu kuyudan,Hamidiye'nin güvertesindeydi sanki,oysa abdest alacaktı birazdan. Ah! Sonsuz biçimler veren bizeBellek ve Zaman.

Acı * Ahmet Oktay

Usandım taş basması günler yaşamaktanyalnızlığımı büyütüyorum korkunçyani bağırmak sana sulardan. Her gün yeniden ölmekelinden karanlık adamlarınyalanla, ekmekle, silahla. Üstümüze bakarken çağlarher çocuk başı okşadığımızsuçlu bizmişiz gibibüyüyor avcumuzda. Gözlerinde biledeniz dibi gözlerinde ölüleraskerler ve gemiciler halinde. İhtiyar yüreği toprağınbuğdayı, elma'sıkorkuda.Suskunluğum, utancım büyüksıkıntım kara.Gel dağıt mavinikör kuyular…

1 3 4 5 6 7 37