Zaman Yönetimi * Burcu Harmankaya

Yatağımızdan kalkar kalkmaz kendimizi günün koşturmacasına bırakıyor akşama kadar zaman ve işler bizi nereye savurursa oraya gidip duruyoruz.
Amaç belirlemede zorlanan bir insan mısınız? Peki, zamanını en çok ziyan edenlerin, zamanın azlığından en çok şikâyet edenler olduğunu biliyor musunuz? Saatlerinizin değil, dakikalarınızın sorumluluğunu üstleniyor musunuz?
Günümüz dünyasında ne erken kalkmak, ne mideye hızla indirilen yemekler ne de işkolizm, “zamanım yok” sorununu çözmeye yetmiyor maalesef. Ne kadar çabalasak ta gün içinde yapmak istediğimiz programların bir kısmından vazgeçmek durumunda kalıyoruz.
Oysaki yatağımızdan kalkar kalkmaz kendimizi günün koşturmacasına bırakıyor akşama kadar zaman ve işler bizi nereye savurursa oraya gidip duruyoruz. Akşam olup güne baktığımızda ise “Bütün gün koşturup durdum ama yine de yapmam gerekenleri yapamadım, günler mi kısalıyor? Zaman mı hızlanıyor?” soruları eşliğinde yeni bir günün gelişini bekliyoruz.
Hâlbuki her birimiz için bir günün 1440 dakikalık bir değeri var. Bizim yanılgımızsa zamanın sınırsız olduğu düşüncesine kapılıp onu değerlendirmeyi bırakarak “nasıl olsa yarınım var, bir haftam daha var” gibi düşüncelere sığınmak. Zamansızlıktan şikâyet edip durmak yerine ipleri elimize alarak istediğimiz her şeyi yapabilme şansımız var. Yapmamız gerekense zamanın bizi yönetmesinden ve oraya buraya savurmasından vazgeçip, zamanımızı kendimiz yönetmek.
Zaman yönetiminin amacı, zamanla ilişkinizin sorumluluğunu üstlenip yaşamınızın kalitesini yükseltmek. Zaman yönetimi kavramını ilk gördüğümde çok şaşırdım ve merakıma engel olamadım. O yüzden bana çok uçuk gelen bu kavramla tanışmayı ve sizleri de tanıştırmayı istedim.
Ve Saim Koç’un kapısını çalarak “Zamanın yönetimi nasıl oluyor?”dedim. Bana: “Adı yönetim ama söz konusu olan rasyonel olarak en iyi şekilde zamanı değerlendirmek. Daha çok da üst düzey yöneticilerinin sorunu gibi algılandığı için yönetim sözcüğüyle çok karşılanan bir hale gelmiş. Aslında herkesin hayatında bilinçlenmesi gereken bir konu. Çünkü hepimizin elinde bir günde eşit olduğumuz 1440 dakikamız var. Ya onu çok iyi değerlendiririz ya da geçer gider.
Dolayısıyla zamanımızı nasıl değerlendirdiğimiz çok önemli, bu bizim hayatı nasıl yaşadığımızı gösteriyor ve yaşam kalitemizi belirliyor. Artık günümüzde zaman sorunu herkesi yakından ilgilendiriyor. Mesela bir insanın okuyacağı kitap sayısı okuma hızıyla doğrudan ilişkilidir. Okumak istediğiniz şey çok ama okumak için ayıracağınız zamanınız kısıtlı. Diğer işlerden ne kadar kıssanızda yine sınırlıdır. Eğer siz “ben sahip olduğum zamanı daha iyi nasıl değerlendiririm” diye düşünüyorsanız bu konuda kendinizi geliştirmeniz gereklidir. Hızlı okuma kursuna giderek bir saatte 40 sayfa okuyorken bunu 100-200’lere çıkarabilirsiniz. Dolayısıyla aynı zaman dilimi içinde çok daha fazla ilgiye sahip olabilirsiniz.” yanıtını verdi.
Zamanını en iyi şekilde kullanmaya karar vermiş bir kişi için önce 24 saatinin resmi çekiliyor. Yani 1440 dakikalık bir zamanda sabah kalktığı andan itibaren yaptığı bütün işler, arada verdiği boşluklar bile bir kağıda başlama ve bitiş saati olarak not alınıyor. Sonrasında kişiyle birlikte zaman ziyanlıkları tespit edilip nasıl tasarruflar yapılacağına karar veriliyor ve kişiye uygun bir aksiyon planı oluşturuluyor. Daha sonrasında da kişinin plana uyup uymadığı birtakım metotlarla denetleniyor.
Saim Koç’a göre; Bir kişiye teorik olarak zamanını nasıl değerlendireceğinin bilgisini verebilirsiniz ama birçok bilgi kullanılmadığında nasıl işe yaramıyorsa buda çok az kişi tarafından kullanılacak ve hayata geçirilecektir. Eğer bilgi kendiliğinden sihirli bir güce sahip olsaydı, bu konuda çıkmış olan kitaplar yardımıyla insanların hayatlarında birçok değişiklik olurdu.
Siz bir kitap alır okursunuz ya da bir eğitime katılırsınız ama gündelik hayatınızda bunu kullanmıyorsanız işlevsizdir. Zaman yönetiminde önemli olan kişinin pratik yapması, ödevler vererek ve o ödevleri denetleyerek bir biçimde o yeni anlayışı hayata geçirmesini takip etmek.
Bir davranış tekrarlana tekrarlana öğrenilir ve alışkanlık halini alır.
Dolayısıyla sizin eski alışkanlığınızdan kurtulabilmenizin yolu bu yeni anlayışı hayatınıza tekrarlarla kazandırmanızdan geçer. Koç, bunu hiç de yabancı olmadığımız bir örnekle açıklıyor. “Bazı insanlar siz daha çorbayı içerken tatlılarını yiyip sofradan kalkmış olurlar. Bu bir alışkanlıktır. Bu zararlı, yavaş çiğnemeye özen göster falan gibi bir bilgiyi söylemenizin hiçbir karşılığı yoktur. O bilgiyi vermek yerine kişiye bunu nasıl yapacağını anlatabilir kendisini denetlemesini ve özen göstermesini sağlayabilirsiniz. Hızlandığı anlarda kendini yavaşlatması gerekir ta ki yeni bir alışkanlığı kazanıncaya kadar.”
Zamanımızı en verimli şekilde değerlendirebilmemiz için önceliklerimize karar verip ona göre davranmak gerekiyor. Saim Bey’le birlikte bu durumu en iyi, sizlerinde bildiğini tahmin ettiğim profesör ve deneyiyle açıklayabileceğimize karar verdik.
Profesör dersinde sıranın altından büyükçe bir kavanoz ve bir düzüne de iri taş çıkarıyor. Öğrencilerine bir deney yapacaklarını söylüyor ve taşları kavanoza yerleştiriyor. Taşlar kavanozu ağzına kadar dolduruyor ve profesör çocuklara “Kavanoz doldu mu” diye soruyor. Çocuklarda dolduğunu söylüyorlar. Ama profesör onlarla aynı kanıda olmadığı için kavanoza bir miktarda mıcır ilave ediyor ve şöyle bir sallıyor. Mıcırlar sallanmanın da etkisiyle iri taşların arasından kayıp yerine oturuyor. “Doldu mu” sorusunu yineliyor. Bu sefer çocuklar bir beklenti içinde olduklarından “hayır” diye cevap veriyorlar. Sonra aynı işlemi kum taneleri ve su içinde tekrarlıyor.
Aslına bakarsanız bu deney bize hayatımızda önemsediğimiz, önem verdiğimiz şeylerin sıralamasını doğru yapmamız gerektiğini söylüyor. Eğer bizler kavanozu nasıl dolduracağımızı bilmiyorsak, (kavanozu 24 saatlik bir zaman dilimi olarak düşünürsek) önce kumu, mıcırı ve suyu koyarsak büyük olasılıkla iri taşlar dışarıda kalacaktır. Dolayısıyla önem verdiğimiz şeyleri ilk önce bitirmemiz ve geri kalan zamanda da diğer işleri yapmamız, zaman yönetiminin esasını oluşturuyor. Buda bilinçli bir farkındalıkla ortaya çıkıyor. Kendi hayatınızda neyin önemli olduğunu bilmeden güne başlıyor ve tüketiyorsanız ister istemez sırası gelen o düzen içinde yerini teşkil edip gidiyor.
O halde zaman yönetimi bir anlamda hayatın planlanması yönetimi diyebiliriz. Zaman yönetimi hayatımızın kalitesini arttırarak yaşamdan daha fazla başarı ve haz almamızı sağlıyor. Bizler daha kaliteli bir yaşam sürebilmek, faturalarımızı ödeyebilmek, hayattan zevk alabilmek için çalışıyorken bir bakıyoruz ki iş bizim başlıca amacımız haline gelmiş. Geriye dönüp baktığımızda hayatımızın geçip gittiğini ve içinde de en büyük yeri iş hayatının aldığını görüyoruz.
Zaman herkese eşit olarak dağıtılmış olsa da eşit olarak algılanmayan göreceli bir kavram. Bizim ona bakışımız ister istemez onu bizim gözümüzde küçültüyor ya da büyütüyor. Bu açıdan baktığımızda hangi yaşta olursak olalım aslında bir günde sahip olduğumuz gerçek değer 1440 dakikadır. Bunun değerini bilip hakkını bilerek yaşamak gerekli diye düşünüyorum.
Saim Koç’a göre; sanki ömrümüz yarın bitiyormuş sadece bugünümüz varmış gibi düşündüğümüzde bugünümüz farklı geçecektir. Ama bizler nasıl olsa yarınımız var sonraki hafta var diye bir şeyleri erteliyoruz. Yapmak istediğimiz şeylerin çok azını yapabiliyoruz ya da yapamadan geçiriyoruz ömrümüzü. Bakış açımızı değiştirip hayatımızı daha planlı bir hale getirdiğimizde ister istemez sahip olduğumuz bu zamanı daha değerli hale getiriyoruz. Zaman elimizde çok büyük ve sınırsız bir şeymiş gibi bu hayatı yaşayıp çarçur ediyoruz. Bu durumda hayatımızın her alanında bizi zaman içinde sürüklenen mutsuz bir insan haline getiriyor. Yani biz zamanı yönetmiyoruz zaman bizi istediği yere savurup gidiyor. Buda bize kendi hayatımızı değil, içinde bulunduğumuz koşulların sunduğu hayatı yaşattırıyor.
Kaynak: Che Dergisi / Burcu Harmankaya