Sokratesin Savunması

Platon hocası Sokrates?in savunmasını kaleme alarak, bir erdem savaşçısının haksızlıklar karşısında dik duruşunu ölümsüzleştirmiştir.
Sokrates bilge, cesur ve dürüst bir insan olarak tarihe yön veren ender şahsiyetlerdendir. Atinalıların tanrılarını kabul etmemekle suçlayarak ölüm fermanı çıkarmalarına karşılık belki de ilk denilecek bir savunma tarzı ortaya koymuştur. Özellikle de ironiyi kullanarak karşısındakilerin bildiklerini iddia ettikleri şeyleri aslında gerçekten bilmediklerini gösteren bir savunma yapmıştır. Arkadaşlarının yaşlılığını, bilgeliğini öne sürerek kendisini kurtarmak istemelerini verilmiş bir hükme itaatsizliğin kabul edilemeyeceğini belirterek karşı çıkmıştır.
Bilgide yüceliği belki de tevazuyu kendisi gibi bilge olduğunu iddia eden birisiyle kıyaslarken sergilemektedir.; ?Doğrusu belki de ikimiz hiçbir şey bilmiyoruz. Ama ne de olsa ben ondan daha bilginim. Çünkü o hiçbir şey bilmediği halde bildiğini sanıyor. Bense bilmiyorum ama bilmediğimi de sanmıyorum. Demek ki ben ondan bu kadarcık fazla bilgiye sahibim. Çünkü hiçbir şey bilmediğimi biliyorum.?
Sokrates?in suçlandığı bir başka husus, insanlara bilmediklerini gösterdiği gibi, öğrencilerinin de bu hususta başarılı olmasıdır. Sokrates bunu şöyle ifadelendiriyor; ?Çok az bilgiyle hatta büsbütün bilgisizlikle kendilerini alim sananların sayısı çok. Bunu o delikanlılar bulup çıkarıyor.?
Sokrates savunmasında asıl önemli olan şeyin, beden, para, madde değil de ruhun terbiyesi olduğunu belirtmektedir. ?Benim vazifem size para, pul ile erdem elde edilemeyeceğini, paranın da her türlü iyiliğin de ancak erdemden geldiğini söylemektir.?
Kendisinin Tanrı tarafından filozof olarak görevlendirildiğini, bunun için de Tanrı sözünü yerine getirirken asla ölümden korkulmağını açıklamaktadır. Öbür dünyaya inancını da belirtirken üstün olan insana ve Tanrı?ya itaatsizliğin namussuzluk olduğunu ifade edecek kadar görevine bağlı biri olduğunu savunmaktadır.
Kendisini, Tanrı?nın Atinalıların başına musallat ettiği bir at sineği olarak tanımlar. Çocukluğundan beri kendisine bir takım seslerin geldiğini ve kendisini siyasetten alıkoyduğunu belirtir. Önem verdiği şeyin ise, haksızlıktan ve günah işlemekten sakınmak olduğunu söyleyecek kadar dürüst ve cesurdur.
Savunmasında dikkat çeken önemli bir hususta suçlandığı şeyden dolayı affedilmek için herhangi bir yola başvurmayışıdır. Suçlandığı şeyden dolayı affedilmeyi beklemenin yüz kızartıcı bir suç olduğuna?
Yargıçların görevinin bağışlamak değil, herkesin hakkını adaletle vermek olduğunu dile getirir.
Şayet insan suçluysa cezasını çekmeli. Suçlu olmadığı halde suçlanıyorsa haksızlık yapılıyor demektir. Haksızlık yapan ise zalimdir. Zalimden merhamet dilenmek ise acizliktir.
Suçlu bulunmasından ve ölüm cezasına çarptırılmasından sonra savcılardan af dilemeyi savaş meydanlarında bir askerin, düşman karşısında diz çöküşüne benzeterek bunu küçüklük görür. Önemli olan şeyin ölümden kurtulmak değil, haksızlıktan sakınmak olduğunu söyleyerek, kötülüğün ölümden daha hızlı koştuğunu belirtir.
Evlatları için Atinalılara vasiyeti şudur; ?Zenginliği, övünmeyi, bencilliği erdemden daha üstün tuttukları zaman, benim sizinle uğraştığım gibi siz de onlarla uğraşın. Çünkü bu hem benim, hem de çocuklarım için bir iyilik olacaktır.?
Baldıran şerbetini içtikten ve ölmek üzereyken son sözleri şu olmuştur; Kriko, Aeskulapius?a bir horoz borçluyuz. Bu yüzden onu öde. Sakın unutma!?
Sokrates?in veciz ifadelerinden bazıları şunlardır;
Haksızlığa boyun eğmek ve haksızlıklara alet olmaktansa ölümü tercih ederim.?
Hatibin meziyeti doğruyu söylemekse, yargıcın meziyeti de gerçeği araştırmaktır.
En doğru hareket, bir kimsenin yeri neresi olursa olsun, tehlike karşısında direnmek, ölümü veya diğer tehlikeleri değil, sadece namusu göz önünde bulundurmaktır.
Bilmediğimiz bir şeyi biliyoruz diye iddia etmek yüz kızartıcı bir şey değil midir?
Benim vazifem size para pul ile erdem elde edilemeyeceğini, paranın da her türlü iyiliğin de ancak erdemden geldiğini söylemektir.
Önem verdiğim tek şey, haksızlıktan ve günah işlemekten sakınmaktır.
Siyaset hayatına atıldığım zaman dürüst bir adam gibi hak gözetip doğruluktan ayrılmasaydım, şimdiye kadar hiç sağ kalabilir miydim? Hayır Atinalılar hayır bu ne bana ne de başka birine nasip olurdu.
Mahkum oldukları zaman acayip bir takım hareketler yapan nice meşhur adamlar gördüm. Bunlar ölümün sanki sonsuz bir ıstırap olduğunu ve sonsuz yaşayacaklarını sanıyorlar.
Yargıcın vazifesi bağışlamak değil, herkesin hakkını doğru bir nizamla ölçüp hakkını vermektir.
Ben de başkaları da aynen savaş meydanında olduğu gibi kendisini ölümden kurtaracak gayrı meşru araçlara müracaat etmemelidir.
Ölüm bir kimsenin rüyasız uykusu gibi şuursuzca bir şeyse o zaman mükemmel ve fevkaladedir. Çünkü o zaman zamanın bütün akışı tek bir gece gibi görünecektir.
İyi insana ne hayatta ne de öldükten sonra hiçbir kötülük gelmez.
Ben aşırı dürüst bir adam olduğumu nazarı dikkate alarak siyaset adamı olmayı reddettim.